Muhteşem Ahlak dersinde bu hafta Muhammed Emin Yıldırım hocamız, “Medeniyet İnşasında Yeme İçme Kültürü” başlığında, beslenme ahlakı konusuna devam etti. Hz. Peygamber’in (sas) İslam Medeniyetini tesis ederken, yeme-içme meselesi hakkında ortaya koyduğu çok önemli adımlar olduğunu bizlere aktaran Hocamız, bu alanda hayatlarımızda olması gereken mühim mesajlara dikkatlerimizi çekti.
Dersten Cümleler
Medeniyetin mutfakla, Suffa Mektebi’nin evlerin sofralarıyla, yeme-içme meselesinin uyku ile ciddi bir alakası vardır.
Nübüvvetin 10. yılında, Efendimiz (sas) Taif yollarında…
Arkaya bakmak, karşılık beklemek ve netice hesapları yapmak yok, Risalet Davası’nda…
Mekke dini bir merkez olduğu gibi ekonomik bir merkezdir de…
Ukaz, Mecenne ve Zü’l-Mecaz panayırları…
Mina’da, Hz. Peygamber (sas) ilk olarak Benî Hanife’nin çadırına gidiyor…
Sümâme b. Usâl: “Çabuk çadırımı terk et ve bir daha karşıma çıkma, eğer bir daha bu iş için karşıma çıkarsan, hiçbir şeyi düşünmez ve seni öldürürüm!”
Bu çağın Müslümanları, Müslümanları öldürdüler, bunun daha da acısı Müslümanlığı da öldürdüler…
Bir zamanlar yaşayarak yaşatanlar; şimdilerde başka şeyleri yaşayarak, İslam’ı yaşatamıyorlar…
“Niye şaşıyorsunuz buna? Mümin insan bir mide ile kâfir ise yedi mide ile yemek yer! Öncesinde Sümâme kâfir idi, midesi de kâfir midesiydi, şimdi Sümâme mümin oldu, onun midesi de mümin oldu!”
Bir medeniyetin inşasında şu üç alanın inşası şarttır:
1. İlim ve fikir alanın inşası
2. Duygu ve amel alanın inşası
3. Görüş ve değer alanın inşası
Cahcah el-Ğifarî isimli şahsın Medine’deki misafirliği…
“Mü’min bir mideyle yeri içer; kâfir ise yedi mideyle yer, içer!” (Buhari, Et’ıme, 12)
Efendimiz (sas) sadece aç olan mideleri değil, aç olan gözleri doyuruyor.
Enes b. Mâlik’den (ra) rivayet edildiğine göre, Resulullah (sas) şöyle buyurmaktadır:
“Âdemoğlunun iki vadi dolu malı olsa, bir üçüncü vadiyi daha ister. Âdemoğlunun karnını/gözünü topraktan başka bir şey doldurmaz. Fakat Allah, tevbe eden kimsenin tevbesini kabul eder.” (Buharı, Rikak, 10; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/122, 176)
Abdullah b. Abbâs’tan (ra) rivayet edilmiştir: “Resulullah (sas) buyurdu ki: “Âdemoğlunun bir vadi dolusu malı olsa, bir kat daha olmasını ister. Âdemoğlunun nefsini/gözünü ancak toprak doldurur/doyurur. Allah, hırs ve ihtiras gibi kötü hasletlerden dolayı tevbe eden kimsenin tevbesini kabul eder.” (Buhâri, Rikak, 10; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 1/370)
Gerçekten aç olan midelerimiz mi, yoksa gözlerimiz mi?
Nefislerin öldürülmesi değil, nefislerin terbiyesi olması…
Allah Resulü (sas) maddi açıdan bir doktor değildi, manevi olarak ise O (sas) Tabibü’l-Kulûb/Kalplerin doktoru idi.
Efendimiz (sas) hastalık olunca tedavi adına söyledikleri, hastalık olmadan tedbir adına söylediklerinden fazla değildir.
Efendimiz (sas) bugün koruyucu hekimlik denilen şeyi daha fazla yapmıştır.
“Benim ashabım, iyice acıkmadan yemez. Yedikleri zaman da tıka basa yemezler; daha iştahları varken (doymadan) sofradan kalkarlar.”
Bu söz karşısında hekim ne der: “İşte sağlığın şartı budur!”
Asrı Saadet’in en meşhur doktorlarından olan Hâris b. Kelede’ye sordular ilaç nedir?
Cevap: “Açlık!”
Hastalık nedir diye sorulunca: “Yediği bir yemeği sindirmeden ikinci defa yemektir.” dedi.
İbn Sina: “İlmi tıbbı, iki satırda topluyorum. Sözün güzelliği kısalığındadır. Yediğin zaman az ye, yedikten sonra dört, beş saat daha hiçbir şey yeme! Şifa, hazımdadır. Bundan dolayı kolayca hazmedeceğin miktarı ye! Nefse ve mideye en ağır ve yorucu hal, yemek üstüne yemek yemektir.”
Efendimiz (sas) bir hadisinde şöyle buyurur: “Mide hastalıkların evidir. Tedavinin özü ise perhizdir.” (Ebû Dâvud, Tıb, 13)
Başka bir hadisinde ise Efendimiz (sas) yıllar sonra keşfedilecek bazı hakikatlere de işaret ederek der ki: “Mide vücudun sarnıcıdır (depo) ve damarlar onun içine dalarlar. Eğer mide sıhhatli ise damarlar da sıhhatlidirler. Eğer mide kötü durumda ise o zaman hastalanırlar.” (Taberani, Mu’cemü’l-Vasit, 3/206)
Selmân-ı Fârisî bir gün bir yerde misafir olarak yemek yiyordu. Yemeğini bitirince ev sahibi bir daha yemesi için ısrar etti. Israrlar çoğalınca Selmân dedi ki: “Yediğim bana yeter. Zira ben Efendimiz’in (sas) şöyle dediğini işittim: “Dünyada doyasıya en çok yiyenin, kıyamet günü açlığı en uzun olacaktır.”
“Âdemoğlu, mideden daha şerli bir kap doldurmaz. Âdemoğluna belini doğrultacak birkaç lokmacık yeterlidir. Ancak ille de -mideyi dolduracaksa- bari onu üçe ayırsın: Üçte birini yemeğe, üçte birini suya, üçte birini de nefesine/havaya!” (İbn-i Mace, Et’ime, 50; Tirmizi, Zühd, 47)
Hz. Peygamber’in (sas) yeme-içme konusunda en ciddi iki uyarısı:
Tıka-basa yemek yememek
Doyduktan sonra yemeğe devam etmek
“Saçıp savuranlar, şüphesiz şeytanların kardeşleridirler; şeytan ise Rabbine karşı pek nankördür.” (İsra, 17/27)
“Ey Âdemoğulları! Her mescide çıkışınızda/ibadetinizde (en güzel ve en temiz) elbiselerinizi giyiniz; yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz; çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (Araf, 31)
“Senin iştah duyduğun her şeyi yemen israftandır.” (İbn Mace, Et’ime, 51)
“Hz. Peygamber’den sonra icat edilen ilk bidat, doyasıya yemek yemektir.” (İmam Gazzali, İhya, 3/86)
“İnsanoğlu midesinden daha kötü bir kap doldurmamıştır. Âdemoğluna, onu ayakta tutmak için birkaç lokma yeter.”
“Desenize Kitabınız da Peygamberiniz de, Calinus’a (Galen) hiçbir şey bırakmamış!”
“Ümmetimin en hayırlıları benim içinde yaşadığım zamandaki ashâbımdır. Sonra onları takip edenler, (tâbiîn) sonra onları takip edenlerdir. (etbâu’t-tâbiîler)”
İmran b. Husayn, ‘Nebî sallallahu aleyhi ve sellem kendi asrını takiben iki asır mı yoksa üç asır mı zikretti, tam bilemiyorum’ dedikten sonra Hz. Peygamber’in şöyle buyurduğunu haber vermektedir: “Sizden sonra bir topluluk gelecektir ki onlar tanıklık etmeleri istenmeden şâhitlik edecekler, adayacaklar ama adaklarını yerine getirmeyecekler. Onlar tıka-basa yemek yemeyi ve içmeyi hayatlarının gayesi edindikleri için şişmanlık onların en belirgin özelliği olacak.” (Buhâri, Şehadet, 151; Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 214)