Hicretin 91. yılında Emevi Halifesi Velid b. Abdulmelik’in emri ile dönemin Medine valisi Ömer b. Abdulaziz, artık insanlara dar gelmeye başlayan Peygamber mescidini genişletme işine başlamıştı. Bu genişletme işinde, o güne kadar mescidin hemen yanı başında duran müminlerin annelerine ait olan dokuz oda da, yıkılarak mescide dahil edilmişti. O günler herkes mescidin bu büyük genişletme ve düzenleme inşaatına sevinirken, bir göz vardı ki ağlıyor ve şöyle diyordu: “Vallahi! Ne kadar arzu ederdim; Efendimiz’in hücre-i saadeti asli hali ile kalsa. Ta ki Medineliler ve dışardan gelenler, Efendimiz’in nasıl odalarda yaşadıklarını görseler ve bundan zühd adına mesajlar alsalardı.”
Bu sözün sahibi Tabiî’nin büyük imamlarından Said ibn Müseyyib’ten başkası değildi. Büyük imam yüreğindeki arzuyu gözyaşları içerisinde aktarırken, hatırlara saygının bizzat hatıranın sahibine saygı olduğunu bizlere öğretiyor ve o kutsal topraklardaki hatırları okumanın ne kadar önemli olduğunun altını çiziyordu. Tabiî’nin bir diğer büyük imamı Hasan-ı Basrî, Efendimiz’in mübarek zevcelerine ait bu odaları bize tarif ederken der ki: “Hz. Osman zamanında annelerimize ait o odalara girmiştim. Elimi kaldırdığımda tavana deyecek kadar alçak ve küçüktü.”
Bu sözleri okudukça; “hiç değilse Mescid-i Nebevi’nin Efendimiz zamanındaki o orijinal kısmına el sürülmeseydi de, o hali bir görebilseydik” demekten kendimizi alamıyoruz. Ama ne yazık ki bu temenniler artık hiçbir anlam ifade etmiyor; çünkü ne Mekke’de, ne Medine’de hiçbir hatıra aslî hali ile bırakılmamış, var olan bazı şeylerde birer birer yok edilmeye devam ediyor. Böyle bir olumsuzluğa rağmen bu topraklarda gezince yüreklerin kulaklarını açmak ve o mekanlarla farklı bir ünsiyet kurmak gerekiyor. Eğer bunu yapabilirsek belki üzerine inşa edilen modern yapıların soğuk yüzlerini göreceğimize altındaki toprağın haykırışını duyabiliriz.
Acaba Mescid-i Nebevî’de en fazla ilgimizi çeken hareket eden kubbeler yada açılıp kapanan şemsiyeler mi, yoksa aslî halinden hiçbir eser kalmamasına rağmen Ravza-i Mutahhara’nın içerisinde bulunan ve her biri onlarca hatırayı bizlere haykıran o beş sütun mu? Ya da Hz.Fatıma’nın hücresi veya teheccüd mihrabı mı?
Mescidin batı avlusunun karşısında duran ve herkesin sıradan bir park gözü ile baktıkları ve gezip dolaştıkları o alanın Benî Saide çardağı olduğundan kimin haberi var? Hz. Ebubekir’in halife seçildiği o yerin hatıralarını kim duyar? Kim orada Beşir b.Said’in sesini işitir? Hz. Ömer’in çırpınışlarını ve Ensar’ın biat için uzattıkları ellerini kim hisseder?
Efendimiz’in babası Abdullah’ın kabrinin Mescid-i Nebevî içerisinde olduğunu, Mescid-i Gamâme’yi ve orada kılan bayram namazlarını, Mescid-i İcabe’yi ve burada Efendimiz’in Hz. Ali, Hz. Fatıma ve Hasan ile Hüseyin’in elini tutup Necran heyetinin karşına çıktığını kim bilir?
Kim Kuba Mescidine gidince Külsûm b. Hidm’in sesini duyar? Kim takva üzere inşa edilen bu mescidde, takvayı kuşanacağına dair söz verir? Kuba’ya yakın Bi’rieris’e kim gider? Bu kuyunun başında Hz. Ebubekir’in Efendimiz’in sağında, Hz. Ömer’i solunda, Hz. Osman’ı karşısında kim görür? Ebu Musa el-Eşari’nin rivayet ettiği o güzel hatırada; cennetle müjdelenen bu hidayet yıldızlarının, o en sevinçli gününe kim şahit olur?
Kim Kıbleteyn mescidinde, namazın içerisinde Kudüs’ten Mekke’ye doğru yönelen Efendimiz’in o ruh halini hisseder? Ara ara semaya bu konuda bir müjde gelecek mi diye bakan o mübarek vecheyi kim hayal edebilir? Kıbleteyn mescidine yakın Rume kuyusunu kim bilir? Kim o kuyunun Hz. Osman tarafından nasıl alındığını hatırlar ve Müslümanın feraset ve kabiliyetinin ne boyutta olması gerektiğini kavrar?
Kim Sel dağının eteğinde Hendekler kazan o kutlu insanların kazma ve kürek seslerini işitir? Kim Cabir b. Abdullah’ın davetini duyar? Kim Selman-ı Farisî ile orada bir daha ayrılmamak üzere tanışır? Kim Mescid-i Fetih’de Rahmet Peygamber’inin namazlarından kendilerini alıkoyan düşman askerleri için yaptığı o büyük bedduayı işitir?
Kim Uhud’u her yönü ile okur? Hz. Hamza ile dertleşir? Abdullah ibn Cahş’ın duasına amin der? Kim Efendimiz’e sığınak olan o kaya aralığına selam verir, o vefaya vefa ile mukabelede bulunur? Musab b. Umeyr’i, Enes b. Nadir’i, Talha b. Ubeydullah’ı, Nesibe ve Sümeyra validelerimizin o büyük aşklarını duyar?
Ve kim Uhud’da; “Ya Resulullah! Kaçanlardan değil, sabit kadem olup, senin risalet mesajına sahip çıkanlardan olacağım” diye söz verir.
Muhammed Emin YILDIRIM