Nebevî Miras derslerimizin bu haftaki konusu vakar idi. Muhammed Emin Yıldırım Hocamız, “Müslümanlığımızın Kıvam Hali Vakar” serlevhasının altında, vakarın önemini, sünnetteki yerini, olması halinde sahibine neler kazandırtacağını, olmaması halinde neler kaybettireceğini çok mühim mesajlarla anlattı. Dersin sonlarına doğru verdiği Ebû Dücane örneği ve aktardığı Hasan-ı Basrî’nin sözü ile de bizlere yeni bir muhasebe yapma görevi yükledi.
Dersten Cümleler
Risalet davasının kendisine özgü bir ahlakı var, bu ahlakta çile var, bedel ödemek var, göze almak var, gözden çıkarmak var, fedakârlık var…
Vakar, Peygamberimizin (sas) cihana miras bıraktığı önemli bir sünnettir.
“Müslümanlığımızın Kıvam Hali Vakar” diyeceğiz.
Serlevhamızın iki anahtar kavramı var: Kıvam ve Vakar…
Kıvam: Bir şeyin kendine göre en uygun derecesi, en uygun zamanı ve en uygun ölçüsüdür. Bir şeyin yoğrularak istenilen olgunluğa erişmesi, istenilen karara gelmesidir. O halde kıvam, bir şeyin olması gereken halidir.
Vakar: Ağırbaşlı olmak, haysiyetli olmak, heybetli olmak, şerefli olmak, izzeti kuşanmak ve her şeye rağmen temkinli olmaktır.
“İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resûl’ün de size şahit olması için sizi mutedil/vasat bir ümmet kıldık.” (Bakara, 143)
Ümmet-i Muhammed, insanlığın mayasıdır.
Bugün dünya/insanlık bozulduğu için Müslümanlar bozulmuş değildir. Müslümanlar bozulduğu için dünya bozulmuştur.
İyiler, her zaman az olacak, kötüler ise her zaman çok olacak… Önemli olan iyilerin kaliteli olmasıdır. Eğer iyiler kaliteli olursa, az iyiler; çok kötülere her zaman galebe çalacaktır.
Yeni neslin en büyük problemlerinden bir tanesi büyüyememe, olgunlaşamama problemidir.
“Eğri ağacın, doğru gölgesi olmaz.” (İmam Gazali)
Ümmü Mabed (rh): “Hz. Peygamber (sas) sustuğu zaman vakarlı, konuştuğu zaman zarif ve heybetli idi. Konuşması tıpkı birleştirilmiş nazım incileri gibiydi. Sözleri oldukça tatlı, hak ile batılı birbirinden ayıracak kadar açık ve net idi.” (İbn Sa’d, Tabakat, 1, 218)
Ebû Mâlik, babası Âsım el-Eş’arî’den Peygamberimizin konuşması ve susması ile ilgili yani vakarı ile alakalı gördüklerini şöyle anlatıyor: “Biz çocukken Resulullah’ın (sas) meclisinde otururduk. Ben ondan daha az konuşan hiçbir kimse görmedim. Bazı Sahabîler konuşup da sözü uzattıkları zaman, onlara bakar ve sadece tebessüm ederdi.”
Vakar, hakka ait sözleri, yine hakkın namına ve şanına layık bir şekilde kullanmaktır.
Hind b. Ebî Hâle (ra): “Resûlullah’ın (sas) sükûtu dört şekilde olurdu: Söylenenlere karşı tahammül ederek, gördüğü olumsuz tavırlara sabrederek, başkalarına sataşmaktan sakınarak, başkalarından hoşuna giden bir hareket görürse takdir anlamında, tefekkür ederek…”
Efendimiz (sas) “cemaatle kılınan namazın tek başına kılınan namazdan yirmi yedi veya yirmi beş derece daha faziletli olduğunu bildirmiştir.” (Buharî, Ezan, 30; Müslim, Mesacid, 42)
Ebû Hureyre naklediyor. Efendimiz (sas) bir gün şöyle buyurdu: “Kameti duyduğunuz zaman namaza koşarak değil, ağırbaşlı yani vakur bir şekilde yürüyerek geliniz. Yetişebildiğiniz kadarını imamla birlikte kılınız, yetişemediğiniz rekâtları da kendiniz tamamlayınız.” (Buhari, Ezan, 20, 21)
“Ey Müslümanlar! Vakarla hareket ediniz. Cemre için atma taşlarınızı vakarla toplayınız.” (İbn Sa’d, Tabakat, 2, 184)
“Ey insanlar! Sükûnet ve vakar içerisinde olmalısınız. Zira hayır, develerin acele etmesinde değildir.” (İbn Sa’d, Tabakat, 4, 71)
Vakar olursa ne olur?
1. Vakar olursa, Tevazu olur.
2. Vakar olursa, Semahat olur.
3. Vakar olursa; Hilm olur.
“Rahmân’ın has kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile büyük bir vakar ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında, ‘Selam!’ der, geçerler.” (Furkān 25/63)
Hasan-ı Basrî (rh): “Onlar halîm insanlardır; kendilerine karşı cahilce ve küstahça davrananlara cahillik ve küstahlıkla karşılık vermezler!”
4. Vakar olursa; Affetme olur.
5. Vakar olursa; İzzet olur.
6. Vakar olursa; Heybet olur.
7. Vakar olursa; Sabır olur.
8. Vakar olursa; İnfak olur.
9. Vakar olursa; Sükûnet olur.
10. Vakar olursa; Sadakat olur.
Vakar olmazsa ne olur? Bu söylediklerimizin tersleri olur, yani kibir olur, zorluk olur, sertlik olur, affetmemek olur, zillet olur, korkaklık olur, acelecilik olur, cimrilik olur, kargaşa olur, yalan olur…
Vakar olmazsa ne olur?
1. Vakar olmazsa; Hafifmeşreplik olur.
2. Vakar olmazsa; Nefret olur.
3. Vakar olmazsa; Bencillik olur.
4. Vakar olmazsa; Haset olur.
5. Vakar olmazsa; Gıybet olur.
6. Vakar olmazsa; Sû-i Zan olur.
7. Vakar olmazsa; Nankörlük olur.
8. Vakar olmazsa, Dalkavukluk olur.
9. Vakar olmazsa, İffetsizlik olur.
10. Vakar olmazsa, İsraf olur.
İsrafı sadece malda israf olarak anlamayalım, zamanda israf, duygularda israf, düşüncelerde israf ve tavırlarda ve davranışlarda israf olarak da anlayalım.
Hafifmeşreplik; Münasebetsizlik yani Yersiz davranışlarda bulunmaktır.
Aşırı derecede şaka yapmak, latifelerde ölçüyü kaçırmak, latif olmayan latifeler yapmak bir hafifmeşrepliktir.
İmam Maverdi (rh) “Fazlaca mizah, ateşin odunu bitirdiği gibi saygınlığı bitirir. Mizahı çok olanın heybeti azalır. Mizahı az olanın heybeti çok olur.” (Edebu’d-Dünya ve’d-Din)
Gereksiz tartışmalara girmek, sırf üstünlük sağlamak için anlamadan bilmeden itiraz edip, tartışma ortamları oluşturmak bir hafifmeşrepliktir.
Gereksiz konuşmak, büyüklerin yanında ‘bende varım, bende biliyorum, benimde o meseleden haberim var’ ayakları ile sözün içine dalmak bir hafifmeşrepliktir.
Çok gülmek, hem de kahkaha ile gülmek, ölçüsüz gülmek, hayatındaki ciddiyet-tebessüm dengesini kuramamak bir hafifmeşrepliktir.
Gereksiz yere karşı cins ile konuşmak, zaruri hallerin ve zaruri miktarın dışında sınırları ihlal etmek bir hafifmeşrepliktir.
Ebû Dücane; asıl ismi Simâk b. Hareşe’dir. Ama biz onu hep künyesi ile biliriz. Medineli, Ensar’dan, Hazreçten ve Sâ’ide oğullarından…
Şehadetinden kısa bir zaman önce hastalanmıştı. Hastalandığı zaman onu ziyaret edenler, yüzünden onun sevinçli olduğunu gördüler. Kendisine, “Yüzündeki bu sevinç ifadesi ne böyle?” diye soruldu. Ebû Dücâne, “Amelimde şu iki şeyden daha sağlam bir şey yoktur: Birincisi, beni ilgilendirmeyen konularda konuşmadım; ikincisi ise kalbim Müslümanlara karşı hep güzel oldu.” dedi.
“Hakkını vermek üzere bu kılıcı kim almak ister?”
“Vallahi bu yürüyüşü Allah sevmez, ama savaş meydanlarında düşmanın karşısında ancak böyle yürünür.”
Ribî b. Amr (ra): “Bizi sizi kula kul olmaktan kurtarıp, Allah’a kul etmeye geldik. Bizi sizi dinlerin sömürüsünden kurtarıp, İslam’ın rahmetine kavuşturmaya geldik. Bizi dünyanın darlığından kurtarıp, ahiretin genişliğine kavuşturmaya geldik.”
İmam Gazzali (rh) İhya’da, Hasan-ı Basrî’nin şu sözünü aktarır:
“Müslüman imanda kuvvetli, yumuşaklıkta hazımlı, yakînde imanlı, ilimde halîm, şefkatte akıllı, hakta verici, zenginlikte iktisatçı, fakirlikte vâkur, kudrette ihsan edici, arkadaşlıkta tahammüllü ve şiddette sabırlı olandır.
Böyle bir Müslümana, öfke galebe çalmaz. Cahiliye taassubu, kendisini felâkete sürüklemez. Şehvet kendisine galip gelmez. Midesi kendisini rezil etmez. Hırs kendisini hafif düşürmez. Niyeti kendisini geride bırakmaz. Bu bakımdan mazluma yardım eder, zayıfa merhamet gösterir. Savurganlıkta ve israfta bulunmaz, cimriliğe de kaçmaz. Kendisine zulmedildiği zaman affeder. Cahilin kusurundan vazgeçer. Nefsi, elinden zahmet çeker. Halk ise kendisinden ancak ferahlık ve genişlik görür.” (İmam Gazzali, İhyâ-i Ulûmi’d-Din, 6/403)