Cumartesi derslerimizde bu hafta Muhammed Emin Yıldırım hocamız, deprem özelinde “Nasıl Dayanacağız Yâ Rab!” üst başlığında musibet ve imtihanlara karşı mü’min tavrının nasıl olması gerektiğine, neler ile teselli olunacağına, yaralarımızı nasıl saracağımıza ve acılarımızı nasıl dindireceğimize dair çok önemli mesajları barındıran bir ders yaptı. Hepimize bir teselli kaynağı olması duası ile…
Dersten Cümleler
Şubat Ayı bu toprakların insanı için Şehitler ve Şahitler Ayı’dır.
Akşemsettin’den, Şeyh Şamil’e, Abdülhamit Han’ten, İskilipli Atıf Hoca hocaya, Hasan El-Benna’dan, Malcolm X’e, Metin Yüksel’den, Mahmud Esad Coşan’a, Ali Ulvi Kurucu’dan, Erbakan hocaya ve daha nicelerine bu ay şahitlik etmiştir. Niceleri bu ayda hayatlarını imanlarına şahit kılarak Rablerine yürümüşlerdi.
Bu şehitler kervanına şimdi bir kervan daha eklendi. 6 Şubat 2023 Pazartesi günü depremde vefat eden kardeşlerimizde bu kervanın yeni takipçileri oldular.
Şehitlik kavramı çok yüce bir kavramdır. Bu yüce kavram iki şekilde ele alınır:
1. Hakikî Şehid (Dünya ve Ahiret Şehidi): Bunlara Şehid-i Kâmil’de denir.
2. Hükmî Şehid (Ahiret şehidi): Hakikî şehidin şartlarından bir kısmını taşımaması sebebiyle yıkanıp kefenlenen ve ahiret itibariyle şehid sayılanlardır.
Bu konuda Ebu Hureyre’nin bize naklettiği bir hadis hepimizin yüreğini ferahlatacak bir müjde içermektedir.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Siz kimleri şehit sayıyorsunuz?” diye sordu. Sahâbîler:
– Yâ Resûlallah! Kim Allah yolunda öldürülürse o şehittir, dediler. Peygamber Efendimiz:
– “Öyleyse ümmetimin şehitleri oldukça azdır!” buyurdu. Ashâb:
– “O halde kimler şehittir, yâ Resûlallah!” dediler. Resûl-i Ekrem:
– “Allah yolunda öldürülen şehittir; Allah yolunda ölen şehittir; bulaşıcı hastalıktan ölen şehittir; ishalden ölen şehittir; boğularak ölen şehittir” buyurdu. (Müslim, İmâre 165. İbn Mâce, Cihâd 17)
Deprem hadisesi, gerçekten okunmayı bekleyen bir hadisat ayetidir. Çok yönlü, çok boyutlu, çok derinlikli okumalar yapmamız gerekiyor.
Eğer biraz okumayı becerebilirsek emin olun;
– Ölümlerden hayatlar çıkarabiliriz.
– Musibetlerden rahmetler çıkarabiliriz.
– Acılardan güzellikler çıkarabiliriz.
– Şerlerden hayırlar çıkarabiliriz.
– Hastalıklardan şifalar çıkarabiliriz.
Her gün yeni yeni hikâyeler duyuyoruz, şahit oluyoruz, duyanlardan dinliyoruz…
Gidenlerin yani vefat edenlerin farklı farklı hikâyeleri var…
Yaralıların özellikle ayakları, kolları, kesilen bazı kardeşlerimizin başka başka hikâyeleri var…
Kalanların daha başka başka hikâyeleri var…
İşte tam bu noktada biz de soruyoruz; “Nasıl Dayanacağız Ya Rab!”
Nasıl dayanacağız bunca acıya?
Giden canlara; solan güllere nasıl dayanacağız?
Rabbimiz ile dayanacağız. Rabbimize iltica ederek, ona sığınarak dayanacağız. Mutlak manada Müdebbir olan ve Mürebbi olan Rabbimize sığınarak dayanacağız.
Çünkü Ondan başka acıları dindirecek bir sığınak yoktur.
Ondan başka yüreklerdeki yangınları dindirecek bir kapı yoktur.
Ondan başka yüreklerdeki fırtınaları sükûnete kavuşturacak yoktur.
Ondan başka feryat ve figanlarımızı işitecek kimseler yoktur.
Ondan başka bizleri selamete taşıyacak hiçbir güç ve kuvvet yoktur.
Diğer cevabı ise şu: Bizden öncekiler nasıl dayandıysa bizde öyle dayanacağız…
Biri katil biri maktul iki evladın babası olan Hz. Âdem’e bakıp teselli olacağız…
İnkârcı hanımı ve inkârcı oğlu tufanın içerisinde sularda boğulan Hz. Nûh’a bakıp teselli olacağız.
Ateşlere atılan Hz. İbrâhim’e, bıçakların önüne yatırılan Hz. İsmâil’e bakıp teselli olacağız.
Kuyulara atılan, köle diye satılan, sarayda iftiralara uğrayan, sonrasında zindanlara atılan Hz. Yûsuf’a bakarak teselli olacağız.
Hz. Mûsâ’nın Hz. Hârûn’un hallerine bakarak teselli olacağız.
Testerelerle doğranan Zekeriyya’ya, koçlar gibi boğazlanan Yahya’ya, türlü türlü işkencelere muhatap olan İsa’ya bakarak teselli olacağız…
Sahâbe dertlere, musibetlere, imtihanlara muhatap olunca ne yapıyordu?
İki şey; Önce Allah’a iltica ediyorlardı.
اْ إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعونَ
“Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz!” derlerdi.
Sonra Efendimiz’e (sas) bakar onunla teselli olurlardı.
Babasını yitiren O’nun da babası yoktu derdi.
Annesini kaybeden O da 6 yaşında annesini yitirdi derdi.
Dedesini yitiren, O da dedesini 8 yaşında yitirmişti, derdi.
Evladını yitiren, O da 7 evladından 6 tanesini kendi elleri ile toprağa verdi derdi.
Hanımını yitiren O da Haticesini yitirdi, derdi.
Arkadaşını yitiren, O da Es’ad’ını, Osman b. Maz’ûn’unu, Sa’d b. Muâz’ını yitirmişti, derdi.
Yani başına her ne dert gelse Efendimiz’i hatırlar, onunla teselli olurdu.
İnşallah biz de böyle yapacağız, bir taraftan Rabbimize iltica edecek, diğer taraftan Efendimiz’in çektiklerini hatırlayarak teselli bulacağız.
Böyle musibetlerde insanın en fazla zorlandığı şey nedir biliyor musunuz? Musibeti anlamlandıramamadır.
Neden oldu?
Şu olmasaydı olmayacak mıydı?
Şöyle davransaydık bunu yaşamayacak mıydık?
Böyle yapsaydık kurtulur muyduk?
Ve daha neler neler…
İnşaat şebekeleri öyle bir şebeke ki doyma bilmeyen nefsin, biriktirmek ve çoğaltma krizinin oluşturduğu bir şebeke… Yaptıkları işlerin çoğu;
Ahlaken ayıp;
Kanunen suç;
Dinen haram’dır.
Öyle bir günaha alışılmışlık var ki; malum en tehlikelisi bu; ayıp, suç, haram dediğinizde ne diyor birileri;
Ayıp ama herkes yapıyor!
Suç ama başka yolu yok ki!
Haram ama Allah affeder!
Eğer biz acımızı anlamlandırırsak ne olur biliyor musunuz?
– Acımızı kendimize muallim kılarız.
– Acımızı yeniden ayağa kalkmanın ilacı ediniriz.
– Acımızı onurlandırırız; başımıza taç yaparız.
– Acımızı bir daha başka acılar yaşamamak için önlem alma ibret alma durumuna vardırırız.
– Acımızı kimselerin üzerinden rant sağlayacak, oy devşireceği, menfaat elde edebileceği bir noktaya getirmeyiz.
Allah’ın (cc) bu deprem ile bize hem Celalî hem Cemâlî tecellilerinin olduğunu fark etmemiz gerekir.
Bizim duamız; “Allah’ım! Biz aciz kullarız! Bizi Celâlin ile değil Cemâlin ile terbiye et!” olsun.
Düşünün müjdeyi veren Allah (cc)…
Bize onlarca ayette;
وَبَشِّرِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا “İman edenleri müjdele!” (Bakara 2/25)
وَبُشْرٰى لِلْمُسْلِم۪ينَ “Müslümanları müjdele!” (Nahl 16/102)
وَبَشِّرِ الصَّابِر۪ينَۙ “Sabredenleri müjdele!” (Bakara 2/155)
وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ “Mü’minleri müjdele!” (Tevbe 9/112)
وَبَشِّرِ الْمُخْبِت۪ينَۙ “Samimi olanları müjdele!” (Hac 22/34)
وَبَشِّرِ الْمُحْسِن۪ينَ “Muhsinleri müjdele!” (Hac 22/37)
Müjdeledikleri nelerdir?
– Sayısız nimetlerle donatılan cennetle (Bakara 2/25)
– Allah’a kavuşmanın mutluluğuyla (Bakara 2/223)
– Kalplerin sükûnete erişmesiyle (Âl-i İmrân 3/126)
– Meleklerle yardımın indirileceğiyle (Enfâl 8/10)
– Alacakları mükâfatların büyüklüğüyle (Tevbe 9/22)
– Dünya-ahiret karşılıklarının haberleriyle (Yûnus 10/64)
– Görecekleri lütufların bolluğuyla (Ahzâb 33/47)
– Allah’ın mağfiretine erişmenin saadetiyle (Yâsîn 36/11)
– Hidayete erişmek ve orada sabit durabilme mükâfatıyla (Zümer 39/17)
– Dünyada nail olacakları yardımlar ve fetihlerin yakınlığıyla (Saff 61/13)
Biz depreme maruz kalan illerimizi hep sahâbe ile hatırlıyoruz:
Adana’yı Hz. Ebû Bekir ile
Adıyaman’ı Safvan b. Muattal ile
Osmaniye’yi Osman b. Maz’ûn ile
Kahramanmaraş’ı Ukkâşe b. Mihsan ile
Hatay’ı Ebû Ubeyde b. Cerrâh ile
Gaziantep’i Cerir b. Abdullah ile
Kilis’i Şurahbîl b. Hasene ile
Şanlıurfa’yı İyâd b. Ğanem ile
Malatya’yı Süheyb-i Rûmî ile
Diyarbakır’ı Hâlid b. Velîd ile hatırlarız.
“Ashabımdan biri bir beldede vefat ederse; kıyamet günü (onlar için) bir komutan ve aydınlık saçan bir rehber olarak diriltilir.” (Tirmizî, Menâkıb, 132)
رَبَّنَٓا اَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَتَوَفَّنَا مُسْلِم۪ينَ۟
“Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve canlarımızı Müslümanlar olarak al!” (A’râf 7/126)
Bu dua, bugünlerde hepimizin duası olsun…