Önceki haftalarda yazdığımız 4 yazıda Erkam’ın evinin nasıl oluşturulduğuna dair çok önemli hususları sizlerle paylaşmıştık. Bu haftaki yazımızda ise belki de işin en önemli kısmına değinmeye çalışacağız. Erkam’ın evinin en önemli kısmı hiç kuşkusuz, burada yapılan eğitimin ne ve nasıl olduğu idi.
Öncelikle şunu söyleyelim ki, bu evin tek bir eğitim ve talim kitabı vardı; buda o ana kadar nazil olmuş ve üç-beş sûreyi daha geçmemiş olan Kur’an ayetleriydi. Bu ayetler ışığında Erkam’ın evindeki eğitimin bir şahsiyet eğitimi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Geçen yazılarımızda değindiğimiz gibi, farklı cinslerden ve yaş gruplarından, farklı kabile ve aşiretlerden, ve tabi ki farklı ekonomik seviyelerden gelen bu talebeler aynı potaya giriyor ve nübüvvetin bu potasından, nasıl girerlerse girsinler elmaslaşmış insanlar olarak çıkıyorlardı. Bu medrese ve potanın muallimi olan Allah Resulü (s.a.v.) talebelerini çok ciddi bir şahsiyet eğitimine tabi tutuyor ve bu eğitimin seviyesini vahiyden aldığı ilham ile sürekli yükseltiyordu.
Efendimiz’in Erkam’ın evinde eğitmeye başladığı bu altın nesle verdiği şahsiyet eğitiminin 3 mühim basamağı vardı. Bu basamaklara dair çok temel noktalara ancak değinecek, açılımlarını değerli okuyucularımızın zihni çabalarına havale edeceğiz.
1- Sağlam bir akide: Allah Resulü Erkam’ın evindeki ilk talebelerine iman ve inanç esaslarına dair çok saf ve duru bir tevhid düşüncesini öğretti. Kelime-i Tevhid’in anlamına, muhtevasına ve etkisine dair bilinmesi gereken her şeyi iyice zihin dünyalarına nakşetti. Bu ilk talebeler sağlam bir akideye sahip olarak, işin temelini en yetkin insandan, en güzel bir şekilde öğrendiler. Dolayısı ile işin başı ve temeli olan tevhid, çekirdek kadroda çok güzel ve derin bir şekilde öğrenildi.
2- Aklî Eğitim: Tasavvurdan başlayarak akıl ve zihin dünyası vahyin rehberliğinde yeniden inşa edildi. Özellikle cahiliyenin tüm karanlık, eksik ve yanlış düşünceleri işin temeline inilerek düzeltildi. Bu yönü ile Erkam’ın evindeki eğitim önce imha ile başladı; Vahyin temel düşüncelerine ters ne kadar kavram var ise bunların içerisi boşaltıldı ve sonra yeniden kavramlar ilahî kelamın mesajları ile dolduruldu. Kavramlar çok önemliydi, çünkü her bir kavram, kişinin ölçü ve mihenk taşı idi. İşin başında elindeki yada zihin dünyasındaki ölçü birimi yanlış olan biri önüne gelen her şeyi yanlış ölçüp, biçecekti. Bunun için öncelik bu alana verildi ve önce tasavvur, sonra akıl inşa edilmeye başlandı. Kavramlara doğru anlamları vahyin ışığında inşa ettiren her bir talebe, aklî anlamda ciddi bir mesafe kat ederek, sağlam bir akidenin üzerine, doğru yapılar inşa etmeye başladı.
3- Ruhi Eğitim: Erkam’ın evinde aklî eğitimin yanında ciddi bir ruhi eğitimde yapılıyordu. Özellikle nefis terbiyesi, iradenin sağlamlaştırılması, maddi dünyadan önce manevi dünyanın imar ve inşasına oldukça önem veriliyordu. Bu noktada inen ilk ayetlerde teheccüt namazının emredilmesi, ezkar ve evradın Allah Resulü’nün hayatındaki yeri ve bunun ilk talebelerin hayatlarına nasıl yansıdığı unutulmamalıdır.
Erkam’ın evinde Allah Resulü’nün talebelerinin şahsiyetini eğitirken takip ettiği bu 3 basamak aslında inen 3 sûrenin pratik karşılığı idi.
Alak Sûresinin inen ilk beş ayeti bir taraftan sağlam bir akide oluşturuyorken, diğer taraftan da akılları terbiye ediyor, yani eğitiyordu. İlk inen beş ayette önce bilginin ve hakikatin mutlak kaynağının neresi olduğu belirtiliyor; 2 kez İkra, 2 kez alleme, birer kez de kalem ve ya’lem diyerek 5 ayette, 6 kez ilme ve bilgiye dair kelimeler kullanarak bilginin mutlak kaynağına dikkat çekiliyordu. Bilginin kaynağına, yani islamileştirilmesine bu şekilde değinen ilk ayetler, muhatabın sağlam bir akideye kavuşması içinde, hem uluhiyyette, hem de rububiyette tevhidin inşa edilmesini istiyordu. İlk 5 ayette geçen 3 Esma-i İlahiye muhataplarında sağlam bir akidenin oluşmasına çaba veriyordu.
Rab; Rububiyette tevhide,
Halık ismi; Uluhiyette tevhide,
Ekrem ismi ise; Rızıkta tevhide işaret etmekteydi.
Demek ki, inen ilk beş ayet Erkam’ın evinde verilen eğitimin ilk iki maddesi olan; Sağlam akide ve akli eğitimin temelini oluşturuyordu.
Ya Ruhi eğitim; Nübüvvet medresesinin muallimi olan Allah Resulü (s.a.v.) elinin altındaki bir avuç talebesini vahyin gölgesinde yetiştirirken, işin başlangıcında, ekseninde şahsiyet eğitimi olan bir usûl takip ediyordu. İlk inen beş ayet ile öğrencilerinin sağlam bir akide ve doğru bir aklî eğitime kavuşmaları için çaba harcıyordu. Sağlam akide ve aklî eğitim işin ilk iki basamağı ve temeliydi. Bundan sonraki sürecin ne olacağını inen Müzzemmil ve Müddessir sûreleri belirleyecekti. Erkam’ın evinde takip edilen eğitim sisteminin üçüncü basamağının; Ruhi eğitim olduğunu bir önceki yazımızda belirtmiştik. Ruhi eğitim; bir yönü ile nefis terbiyesi, bir diğer yönü ile iradenin tamamının eğitimidir. Alak Sûresinden sonra inen ayetler, ilk muhatabı olan Allah Resulü’ne (s.a.v.); “ Ya Eyyühe’l Müzzemmil, Kumi’l leyle illa kalile” yani; “ Ey örtülere bürünen! Gece biraz ilerleyince kalk ” diyordu. Kum/kalk diyen ayetler Efendimiz’e kalkıp ne yapmasını söylediği gibi, neden kalkması gerektiğini de söylüyordu:
“Doğrusu biz sana çok ağır bir sorumluluk vereceğiz”
İşte bu ağır sorumluluğun altında ezilmemek ve hakkı ile bu sorumluluğu taşımak için öncesinde sağlam bir akideye ve aklî bir eğitime, sonrasında ise ruhi bir eğitim ve disipline ihtiyaç vardı.
Eğitimin üçüncü basamağı işin en zor kısmı idi; çünkü geceleri kalkmak, uykuyu belli bir terbiyeye tabi tutmak, öyle herkesin yapacağı işler değildi. Bunu ancak iradesi güçlü olan bireyler yapabilirdi; zaten ilahî kelamda iradeyi hedef alarak muhataplarını inşa ediyordu.
Müzzemmil Sûresindeki ayetler Allah Resulü’ne ve Erkam’ın evinin talebelerine diyordu ki: “Geceleri kalkın, herkes uykudayken sizler uyanık olun! Çünkü sizler çok ağır bir yükümlülük ile karşı karşıyasınız. Risalet davası öyle ucuz bir dava değildir. Bu işin içerisinde sözlü ve fiili saldırılara uğramak var; evden, aştan, işten, eşten hatta candan olmak var. Bu kadar sıkıntılı hallerin üstesinden ancak iradesi güçlü ve iyi bir ruhi eğitim almış olanlar gelebilir. Bunun için geceleri kalk! Dava adamı gece yetişir. Gecenin ruhbanı olmazsan eğer, gündüzün fursanı/atlısı olmazsın. Geceni ihya edemezsen, gündüzünü inşa edemezsin. O halde; kum/kalk! Kalk ki; kaldırabilesin, kalk ki; taşıyabilesin, kalk ki; risalet davasını, yani dağın taşın taşımaktan imtina ettiği bu ağır yükü omuzlayabilesin ve altında ezilmeyesin. Kalk ve yere sağlam bas! Ayakların, özellikle de sağ ayağın bir pergel gibi yerde sabit olsun; adeta çivilensin, çivin sağlam olsun. Ta ki, bu zorlu dava senin omuzlarında yükselsin ve hak ettiği noktaya ulaşabilsin.”
Erkam’ın evinin talebeleri vahyin gölgesinde ve Efendimiz’in rehberliğinde böyle yetiştiriliyorlardı. Şahsiyet eğitiminin ilk üç basamağı olan; sağlam bir akide, aklî ve ruhi eğitim belli bir seviyeye gelince; kum/kalk diyen ikinci bir sûre daha nazil oluyordu. Aslında inen bu ayetler eğitimin farklı bir merhalesini oluşturuyordu. Şu ana kadar yapılanlar hep temsil kabiliyeti olan şahsiyetler yetiştirmekti. İşin başlangıcı burasıydı; Allah Resulü’de Erkam’ın evinin talebelerine mensup oldukları davayı hakkı ile temsil edecek bir şahsiyetlerinin olmasına gayret gösteriyordu. Temsiliyet liyakati sağlanınca semanın kapıları bir kez daha açılıyor ve gelen ayetler şöyle diyordu: “Ya Eyyühe’l Müddessir! Kum fe enzir” yani; “ Ey içe dönük gayretler içersinde olan artık kalk, uyar ve korkut!”
Gelen bu emir yeni bir sürecin başladığına işaret ediyordu; artık öğrenciler temsiliyet makamının hakkını verecek bir konuma gelmişlerdi. O halde yapılması gereken temsiliyetten, teklifiyete geçmekti; birilerini bu mesaja davet etmek, teklif etmekti. Erkam’ın evinin talebeleri temsil makamının gerektirdiği tüm sorumlulukları yerine getirdikleri için hiç kimse onlara; “siz bu söylemi hak etmiyor, sizler kametlerinizin ötesinde bir kıraat içerisindesin” diyemiyorlardı. Çünkü onlar; yaşadıklarını anlatıyor, anlattıklarını yaşıyorlardı.
Böyle olduğu içinde yeryüzünün en büyük iman hamlesi bir avuç insanın omuzlarında gerçekleşiyordu. Peki bir daha böyle bir iman hareketi gerçekleşmez mi? Bir daha alem Erkam’ın öğrencilerine kavuşmaz mı?
Tarihte bir kez dahi olsa gerçekleşen bir olay, bir daha gerçekleşir. Yeter ki bizler elimizin altında bulunan bu büyük sermayeden istifade etmeyi bilelim ve bu güne nasıl taşınacağını iyice kavrayabilelim. O zaman göreceğiz ki, evlerimiz Daru’l Erkam’lar olacak ve buralardan da sahabe şuurlu talebeler yetişecektir.