Nübüvvet medresesinin muallimi olan Allah Resulü (s.a.v.) elinin altındaki bir avuç talebesini vahyin gölgesinde yetiştirirken, işin başlangıcında, ekseninde şahsiyet eğitimi olan bir usûl takip ediyordu. İlk inen beş ayet ile öğrencilerinin sağlam bir akide ve doğru bir aklî eğitime kavuşmaları için çaba harcıyordu. Sağlam akide ve aklî eğitim işin ilk iki basamağı ve temeliydi. Bundan sonraki sürecin ne olacağını inen Müzzemmil ve Müddessir sûreleri belirleyecekti. Erkam’ın evinde takip edilen eğitim sisteminin üçüncü basamağının; Ruhi eğitim olduğunu bir önceki yazımızda belirtmiştik. Ruhi eğitim; bir yönü ile nefis terbiyesi, bir diğer yönü ile iradenin tamamının eğitimidir. Alak Sûresinden sonra inen ayetler, ilk muhatabı olan Allah Resulü’ne (s.a.v.); “ Ya Eyyühe’l Müzzemmil, Kumi’l leyle illa kalile” yani; “ Ey örtülere bürünen! Gece biraz ilerleyince kalk ” diyordu. Kum/kalk diyen ayetler Efendimiz’e kalkıp ne yapmasını söylediği gibi, neden kalkması gerektiğini de söylüyordu:
“Doğrusu biz sana çok ağır bir sorumluluk vereceğiz”
İşte bu ağır sorumluluğun altında ezilmemek ve hakkı ile bu sorumluluğu taşımak için öncesinde sağlam bir akideye ve aklî bir eğitime, sonrasında ise ruhi bir eğitim ve disipline ihtiyaç vardı.
Eğitimin üçüncü basamağı işin en zor kısmı idi; çünkü geceleri kalkmak, uykuyu belli bir terbiyeye tabi tutmak, öyle herkesin yapacağı işler değildi. Bunu ancak iradesi güçlü olan bireyler yapabilirdi; zaten ilahî kelamda iradeyi hedef alarak muhataplarını inşa ediyordu.
Müzzemmil Sûresindeki ayetler Allah Resulü’ne ve Erkam’ın evinin talebelerine diyordu ki: “Geceleri kalkın, herkes uykudayken sizler uyanık olun! Çünkü sizler çok ağır bir yükümlülük ile karşı karşıyasınız. Risalet davası öyle ucuz bir dava değildir. Bu işin içerisinde sözlü ve fiili saldırılara uğramak var; evden, aştan, işten, eşten hatta candan olmak var. Bu kadar sıkıntılı hallerin üstesinden ancak iradesi güçlü ve iyi bir ruhi eğitim almış olanlar gelebilir. Bunun için geceleri kalk! Dava adamı gece yetişir. Gecenin ruhbanı olmazsan eğer, gündüzün fursanı/atlısı olmazsın. Geceni ihya edemezsen, gündüzünü inşa edemezsin. O halde; kum/kalk! Kalk ki; kaldırabilesin, kalk ki; taşıyabilesin, kalk ki; risalet davasını, yani dağın taşın taşımaktan imtina ettiği bu ağır yükü omuzlayabilesin ve altında ezilmeyesin. Kalk ve yere sağlam bas! Ayakların, özellikle de sağ ayağın bir pergel gibi yerde sabit olsun; adeta çivilensin, çivin sağlam olsun. Ta ki, bu zorlu dava senin omuzlarında yükselsin ve hak ettiği noktaya ulaşabilsin.”
Erkam’ın evinin talebeleri vahyin gölgesinde ve Efendimiz’in rehberliğinde böyle yetiştiriliyorlardı. Şahsiyet eğitiminin ilk üç basamağı olan; sağlam bir akide, aklî ve ruhi eğitim belli bir seviyeye gelince; kum/kalk diyen ikinci bir sûre daha nazil oluyordu. Aslında inen bu ayetler eğitimin farklı bir merhalesini oluşturuyordu. Şu ana kadar yapılanlar hep temsil kabiliyeti olan şahsiyetler yetiştirmekti. İşin başlangıcı burasıydı; Allah Resulü’de Erkam’ın evinin talebelerine mensup oldukları davayı hakkı ile temsil edecek bir şahsiyetlerinin olmasına gayret gösteriyordu. Temsiliyet liyakati sağlanınca semanın kapıları bir kez daha açılıyor ve gelen ayetler şöyle diyordu: “Ya Eyyühe’l Müddessir! Kum fe enzir” yani; “ Ey içe dönük gayretler içersinde olan artık kalk, uyar ve korkut!”
Gelen bu emir yeni bir sürecin başladığına işaret ediyordu; artık öğrenciler temsiliyet makamının hakkını verecek bir konuma gelmişlerdi. O halde yapılması gereken temsiliyetten, teklifiyete geçmekti; birilerini bu mesaja davet etmek, teklif etmekti. Erkam’ın evinin talebeleri temsil makamının gerektirdiği tüm sorumlulukları yerine getirdikleri için hiç kimse onlara; “siz bu söylemi hak etmiyor, sizler kametlerinizin ötesinde bir kıraat içerisindesin” diyemiyorlardı. Çünkü onlar; yaşadıklarını anlatıyor, anlattıklarını yaşıyorlardı.
Böyle olduğu içinde yeryüzünün en büyük iman hamlesi bir avuç insanın omuzlarında gerçekleşiyordu. Peki bir daha böyle bir iman hareketi gerçekleşmez mi? Bir daha alem Erkam’ın öğrencilerine kavuşmaz mı?
Tarihte bir kez dahi olsa gerçekleşen bir olay, bir daha gerçekleşir. Yeter ki bizler elimizin altında bulunan bu büyük sermayeden istifade etmeyi bilelim ve bu güne nasıl taşınacağını iyice kavrayabilelim. O zaman göreceğiz ki, evlerimiz Daru’l Erkam’lar olacak ve buralardan da sahabe şuurlu talebeler yetişecektir.
Muhammed Emin YILDIRIM