لَقَدْكَانَلَكُمْفِيرَسُولِاللَّهِأُسْوَةٌحَسَنَةٌلِمَنْكَانَيَرْجُواللَّهَوَالْيَوْمَالْآخِرَوَذَكَرَاللَّهَكَثِيرًا
“Andolsun, Allah’ın Resûlü’nde sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikreden kimseler için [mutlak manada] çok güzel örneklikler/rehberlikler vardır.”
Hira (Düşün)
- Kur’an ve Sünnet’e sarılınca neden dalalete sapılmaz?
- Peygamber yolu, gecesi gündüz kadar aydınlık bir yoldur? Neden böyledir?
- Peygamberimizin Allah tasavvuru hakkında neler söylenebilir?
- Kavramlar insan tasavvurunu şekillendiren en önemli unsurlardır. Neden?
- Siyer Sünnetin beyanı, Sünnet ise Kur’an’ın beyanıdır. Nasıl?
Çoğulu siyer olan siret kelimesi, sözlükte “tavır ve hareket, hayat tarzı, tutulan yol, gidişat, tabiat, tedbir ve idare” anlamlarına gelir.[1] Kur’an-ı Kerim’de bir yerde Hz. Musa’nın asasının mucize eseri yılana dönüşmesi hadisesi anlatılırken kullanılır. Tâhâ Sûresi’nde denilir ki: “(Allah) ‘Ey Musa! Şimdi onu (asanı) yere at’ dedi. Bunun üzerine onu yere attı; bir de ne görsün! O, hızla sıvışan bir yılan oluvermişti. ‘Onu tut’ dedi ve ‘korkma!” Biz onu ilk haline/şekline döndüreceğiz.” [2]Ayette geçen, “سَنُعِيدُهَاسِيرَتَهَاالْأُولَى” “Biz onu ilk haline/şekline döndüreceğiz.” cümlesinde سِيرَة/siret, “hal, şekil, vaziyet” anlamlarında kullanılmıştır.
Hadislerde ise yine sözlük anlamlarına uygun bir şekilde, “tedbir, tavır ve hareket tarzı” manalarında kullanılmıştır. Mesela, Hicretin 6. yılında Hz. Peygamber (sas) Devmetü’l-CendelSerriyye’si için Abdurrahman b. Avf’ı komutan tayin ettiğinde ona şöyle buyurmuştu: “Ey Avf’ın Oğlu! Onu (sancağı) al! Hepiniz Allah yolunda gaza edin ve Allah’a inanmayanlarla savaşın, bununla beraber ganimete hıyanet etmeyin, kimsenin uzuvlarını kesmeyin, çocukları öldürmeyin. Bu Allah’ın ahdidir ve aranızda bulunan Peygamberi’nin siretidir/ hareket tarzıdır.” [3]
Sözlük anlamları böyle olan siyer kelimesi, ıstılahî olarak ise, “Hz. Peygamber’in (sas) doğumundan vefatına kadar hayat hikâyesini ve tercüme-i halini yani ahlakını, şemâilini, [4] delâilini,[5] mucizelerini, nesebini konu edinen ilmin adıdır.” [6]
Bir Müslüman için Hz. Peygamber’in hayatına ve O’nun dünyasına ait her hatıranın çok mühim bir yeri vardır. Çünkü O (sas) en güzel örnek, en kâmil misal, en doğru rehberdir. Rabbimiz onlarca ayette, Resûlullah’aittibânın/itaatin gerekliliğine ve önemine vurgu yapmış, O’nun (sas) rehberliği olmazsa dinin gerçek manada kemale eremeyeceğini belirtmiş, Efendimiz de, “Sarıldığımız müddetçe asla dalalete sapmayacağımız” iki büyük emanetten birinin Kur’an, diğerinin ise kendi sünneti olduğunu beyan etmiştir.[7]
Başka bir hadisinde Efendimiz (sas) miras olarak bıraktığı hayatının/sünnetinin değerini şöyle ifade etmiştir: “Allah’a yemin ederim ki, size gecesi gündüz kadar aydınlık, geniş ve takip edilecek bir yol bıraktım.” [8] Gecesinin bile gündüz gibi aydınlık olduğu bu bereketli hayatı her yönü ile öğrenmek, anlamak ve kavramak her Müslüman’ın en önemli gayesi olmalıdır. Böyle olduğu için; “Neden Siyer Öğrenmeliyiz?” sorusu cevabı çok net bir şekilde ortada olan bir sorudur. Buna rağmen biz meselenin mahiyetini biraz olsun daha iyi öğrenme maksadı ile bu soruyu soruyor, ayet ve hadisler ışığında bulduğumuz cevapları da sizlerle paylaşıyoruz.
1. Rabbimiz emrettiği için
Eğer Rabbimiz gönderdiği vahyinde, Peygamberimizin en güzel örnek olduğunu söylüyorsa, [9]“O, size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da uzak durun”[10] diyerek, bizi o bereketli hayata yönlendiriyorsa, O’nun ahlakının muhteşem ve muazzam bir ahlak olduğunu,[11] Müslümanların da o ahlakı kuşanmaları gerektiği belirtiliyorsa ve daha nice ayette söz, dönüp dolaşıp Resûlullah’ın (sas) rehberliğine ve örnekliğine geliyorsa, bizzat Efendimiz de; “Haccınızın menasikini benden alınız”[12] veyahut “Beni nasıl namaz kılıyor görüyorsanız siz de öylece namaz kılınız”[13] buyuruyor ise, elbette O’nun hayatı iyice öğrenilmeli, attığı her adım, söylediği her söz, sessiz kalıp onayladığı her tavır, iyice kavranılmalı, böylece Rabbimizin bu manada bizden istediği sorumluluk yerine getirilmelidir.
2. Rabbimizi daha iyi, daha doğru ve daha kapsamlı anlamak ve tanımak için
İnsan, Allah’ı (c.c.) aklı ile bilebilir, ama sadece aklı ile tanıyamaz. Tanımak için sahih ve selim bilgilere ihtiyaç vardır. [14] Bu bilgilerin en sahihi, en doğrusu hiç şüphesiz Kur’an’dır. Kur’an içerisinde geçen başta Esmaü’l-Hüsna denilen Rabbimiz’in o güzel isimleri olmak üzere, Cenab-ı Hakk’ı anlatan, sıfat, vasıf ve hususiyetlere ait ifadeler, bu mesajları çok iyi anlayan biri tarafından beyan edilmeli, yani açıklanmalıdır. [15] Elbette ki bu tefsir ve tebyin görevi, böyle bir vazifesi olan Efendimiz’indir. O da bu işi hayatı boyunca hakkı ile yapmıştır. Hal böyle olunca, O’nun bereketli hayatı, doğru bir Allah tasavvuru oluşturmak içinde okunmalı, Resûlullah’ın (sas) Allah ile olan münasebetinin üzerinden, bu ilişkinin nasıl olması gerektiği iyice anlaşılmalıdır.
3. Kur’an’ın ne dediğini ve ne demek istediğini daha iyi anlamak için
Kur’an’ın ilk muhatabı olan Efendimiz (sas) onu insanlığa tebliğ ettiği gibi, onun nasıl yaşanacağını da öğretmiştir. Dolayısı ile o sadece tebliğ eden değil, hem tebyin eden, (açıklayan) hem tezkiye eden (arındıran) hem de ta’lim edendir (öğretendir).[16] Hal böyle olunca Hz. Peygamber (sas), Kur’an’ın okunmasından tutun açıklanmasına, hayata nasıl taşınacağından tutun, hangi durumlarda neler yapılacağına dair her türlü izahatı yapmış ve bunları fiili olarak da göstermiştir. Bir de Efendimiz’in (sas) vahyin gölgesinde geçen 23 yıllık hayatının ayetlerle şekillendiği göz önünde tutulduğunda, inen her ayetin O’nun dünyasında nasıl karşılık bulduğu hatırlandığında, Kur’an-Siyer ilişkisi daha iyi anlaşılmış olur.
4. Siyerin sahibinin değer ve kıymetini doğru bir şekilde kavramak için
Siyer denilen bu bereketli hayatın sahibi olan Efendimiz’in değer ve kıymeti, ancak onun hayatı doğru bir şekilde öğrenildiği zaman kavranılacaktır. Efendimiz’in (sas) 40 yaşına kadar olan pâk ve tahir hayatı, o günden sonra 23 yıl sürecek nübüvvet hayatı ve yaşanan binlerce hadise ne kadar doğru anlaşılırsa, o kadar bir beşer olarak Efendimiz’in nasıl bir mücadele verdiği anlaşılacak, bu da bir Müslüman için çok önemli olan, iman ettiği Peygamber’inin değer ve kıymetini hakkı ile takdir etmesini sağlayacaktır. O’nun (sas) bu din için nasıl bir mücadele verdiğini öğrenen ve nelere katlandığını, neleri yaptığını veya neleri yapmadığını tam anlamı ile kavrayan biri Efendimiz’e (sas) olan sevgisi daha da artacaktır. Batılı araştırmacılar bile [17]Efendimiz’in (sas) hayatını tarafsız bir gözle okuduklarında hayran kalıyorlarsa, bir Müslümanın hayran kalmaması mümkün müdür? Bundan dolayı Siyer, Efendimiz’in değer ve kıymetinin doğru anlaşılması ve kavranmasının önemli etkenlerinden biridir.
5. İslam’ın, imanın, ihsanın ve ihlâsın değer ve kıymetini öğrenmek için
Kavramlar insan tasavvurunu şekillendiren en önemli unsurlardır. Bunlara yüklenen anlamlar doğru ise tasavvur doğru olacak, eksik ve hatalı ise elbette yanlış olacaktır. Bize bilmediğimiz binlerce hakikati beyan eden Efendimiz, özellikle kavramların doğru anlaşılması yönünde çok önemli izahlarda bulunmuş ve bizzat uygulamaları ile de bunu göstermiştir. Mesela Cibril hadisi diye bilinen meşhur rivayette [18] bize, İslam’ın, imanın, ihsanın değer ve kıymetini başka bir açıklamaya ihtiyaç bırakmayacak şekilde öğretmiştir. Bu manada Siyer-i Nebi’nin her sayfası bu tarz örneklerle doludur. Dolayısı ile siyeri öğrenmek, bir manada kulluk kodları sayılan kavramları gerçek anlamlarıyla da öğrenmektir.
6. Hadisi, sünneti ve tarihi doğrubir şekilde anlamak için
Siyer bilgisi nasıl Kur’an’ı daha iyi anlamamıza katkı sağlıyorsa, hadis, sünnet ve tarihi de doğru bir şekilde anlamamıza yardımcı olan en önemli verilerden biridir. Çünkü Siyer Sünnetin beyanı, Sünnet ise Kur’an’ın beyanıdır. Ayetlerin nüzûl sebeplerini bilmek, o ayetlerin bağlamına vakıf olmak anlamına geldiği gibi, Asr-ı Saadet’te cereyan eden herhangi bir hadisenin ortaya çıkış sebebine vâkıf olmak da işin bağlamını kavramaya vesile olacaktır. Sözün anlamı, sözün bağlamı ile birebir bağlantılı olduğu için, anlam-bağlam ilişkisini iyice kavrama adına siyere müracaat bir zorunluluktur. Bu önemli husus terk edildiği zaman ciddi anlam kaymalarına sebep olmakta, nice önemli mesaj ya yanlış anlaşılmakta veyahut hiç anlaşılmamaktadır. Hal böyle olunca, Kur’an’ın ve Sünnet’in neşet ettiği zemin olan Siyer’in öğrenilmesinin ehemmiyeti daha net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
7. İdeal bir insan olmanın ve ideal bir mümin olmanın yollarını öğrenmek için
İdeal bir insan ve ideal bir mümin olabilmek için Allah’ın birleştirmesini emrettiği bağları/ilişkileri koparmamak[19] ve bu bağları istenilen düzeyde hayatta tesis etmek gerekir. Bu bağları şöyle sıralayabiliriz:
- İnsanın kendi nefsi ile olan bağı
- İnsanın Allah ile olan bağı
- İnsanın başka insanlarla olan bağı
- İnsanın eşya ve evren ile olan bağı[20]
İnsanlık ailesinin en kâmil hali olan Efendimiz (sas) bu bağların hayatta nasıl tesis edileceğine dair en güzel örnekleri ortaya koymuştur. Bu örnekliği kavramak adına O’nun hayatı iyice öğrenilmeli, özellikle Siyer’in sayfaları bu bakış açısıyla da okunmalıdır.
8. Her zamanın, her mekânın ve her olayın karşısındaen doğru kametin/duruşun ne olduğunu öğrenmek için
Zamanlar, mekânlar ve olaylar değişince insan, bunlara uygun en doğru duruşların ne olduğu konusunda ciddi bir sıkıntıya düşmektedir. Nerede sükût edileceğini, nerede konuşulacağını, ne zaman yumuşak, ne zaman sert olunacağını, kime karşı tevazu, kime karşı izzetle durulacağını kestiremeyebiliyor. Gerçekten insanın en fazla zorlandığı mesele, doğru işi, doğru tavrı, doğru zamanda ve zeminde yapabilmesidir. İşte Efendimiz (sas) bu alanın da tartışılmaz en ideal örneği ve modelidir. Siyer’in sayfaları içerisinde yer alan binlerce bilgi, bizlere doğru duruş adına çok önemli örneklikler sunmaktadır. Bundan dolayı da siyer bir yönü ile müminin hareket tarzını/stratejisini belirleme adına mühim bir kaynaktır.
9. Efendimiz’i (sas) hakkı ile sevebilmek ve hakkı ile O’na ittiba edebilmek için
Bir Müslüman için Hz. Peygamber’i (sas) sevmek sadece vefanın ve heyecanın duygusal bir konusu değil, aynı zamanda imanın bir konusudur. Çünkü Rabbimiz, Peygamberi sevmeyi imanın kemal şartı olarak belirlemiş,[21] Efendimiz de (sas) kutlu sözlerinde bunu beyan etmiştir.[22] O’nu gerçek manada sevebilmek, ancak tanımak ile mümkündür. Çünkü muhabbet ancak marifet ile sağlanır. “Ne kadar tanırsan, o kadar sevebilirsin” ilkesi ile sevmenin şartı tanımaktan geçmektedir. Tanımanın yolu ise O’nun pâk hayatını iyice öğrenmekten geçmektedir. O hayatı biraz olsun anlayan kişi, bir sevgi ahlakına dair çok önemli mesajlar öğrenecek ve Hz. Peygamber’i (sas) nasıl sevmeliyiz? sorusuna cevaplar bulacaktır. Sahi, nasıl sevmeliyiz?
- Hiçbir şeyi O’nun kadar sevmemekle
- Hayatın her anında ve her alanında O’nu tartışılmaz rehber edinmekle
- O’nun verdiği hükümlere tam anlamı ile teslim olmakla
- Sadece akıl ile değil; hem akıl hem kalp ile ama özellikle kalp ile
- O’nun adımının önüne adım, sesinin üzerine ses yükseltmemekle
- O’nu sadece tatlı bir hatıraya dönüştürmeden, O’nunla canlı bir bağ kurmakla
- Her şeyi ile ama her şeyi ile O’nu razı ve memnun etmekle [23]
10. Hz. Peygamber (sas) gibi terbiye olmak ve O’nun gibi terbiye etmek için
Efendimiz (sas) buyurmuşlardı ki: “Eddebeni Rabbi fe ahsenete’dibi/Beni Rabbim terbiye etti ve terbiyemi en güzel şekilde düzenledi.” [24]
Bundan dolayı Hz. Muhammed (sas) dediğimiz zaman; mürebbisi Allah olan bir beşer sultanı demiş oluruz. O, (sas) doğumundan peygamber olacağı güne kadar gözetim altında olan sonra peygamber olarak kavmine gönderilen, o günden sonra da vahyin gölgesinde ayet ayet şahsiyeti inşa edilen birisidir. Dolayısı ile Efendimiz’in (sas) mutahhar hayatı bir yönü ile “Kur’an insanı nasıl inşa eder?” sorusuna cevaptır. Siyer’den bu önemli bilgiyi öğrendiğimizde hem Hz. Peygamber gibi inşa olmak hem de elimizin altındaki insanları Kur’an’la inşa etmek noktasında çok önemli usûl ve yöntemler elde etmiş oluruz. Özellikle inen ayetlere Efendimiz’in verdiği ilk karşılıklar, o ayetleri Sahabe’ye ulaştırdığında onların söyledikleri ve sonrasındaki ayetleri yaşama tatbik adına ortaya koydukları gayretleri Kur’an’la inşa olunma konusunda mühim mesajlar taşımaktadır. 23 yıllık süreç bu bakış açısı ile gözden geçirildiğinde, terbiye muhtevası ve yöntemine (eğitim bilimine/pedagojiye) dair nebevî ölçüler tespit edilecek, bu ölçülerle de hayatlar yeniden düzenlenecektir.
DÂRÜ’L-ERKÂM (Anla)
- Üsve-i Hasene ifadesi neyi ifade etmektedir?
- Peygamberimizin aslî görevlerinden olan tebliğ, tebyin, ta’lim ve tezkiye ne demektir?
- “Doğru işi, doğru zamanda yapmak” ne anlama gelmektedir?
- “Muhabbet, ancak marifet ile kazanılır.” Nasıl?
- Kur’an ile inşa olmanın ilkeleri nelerdir?
SUFFA (Yaşa)
- Peygamberinin hayatını iyice öğren ki, O’nu gerçek manada tanıyabilesin.
- Peygamberini hakkı ile tanı ki, O’nu gerçek manada rehber edinebilesin.
- Peygamberini gerçek manada rehber edin ki, Selam yurduna doğru yürüyebilesin.
- Peygamberini Sahâbe gibi sev ki, yaşadığın çağın sahâbîsi olabilesin.
- Peygamberinin terbiye sistemini iyice kavra ki; O’nun gibi terbiye olasın ve terbiye edebilesin.
[1]el-Firûzâbâdi, el-Kâmûsü’l-Muhit, s. 528
[2]TâhâSûresi, 20/19-21
[3]İbnHişam, es-Sîre, c. 4, s. 281
[4]Şemâil: Hz. Peygamber’in fizikî ve ahlakî özelliklerini ifade eden bir terimdir. Ayrıca bu konuda yazılmış eserlere de verilen bir isimdir.
[5]Delâil: Nübüvvet müessesesini ve özellikle Hz. Peygamber’in peygamberliğini ispatlamak için ortaya konan delillere denir. Bu konuda yazılmış eserlerde bu ad ile anılır.
[6] İsmail Hakkı İzmirli, Siyer-i Celile-i Nebeviyye, Mukaddimât, s. 10, 11;
[7] Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurdu: “Ey insanlar! Şüphesiz ben sizin aranızda iki değerli şey bırakmış bulunuyorum. Onlara sarıldığınız müddetçe asla sapmazsınız. Bunlar: Allah’ın kitabı ve Peygamberi’nin sünnetidir.” Hâkim, el-Müstedrek, c.1, s.93
[8]İbnMace, Kitabü’s-Sünne, 5
[9]AhzabSûresi, 33/21
[10]HaşrSûresi, 59/7
[11]Kalem Sûresi, 68/4
[12]Nesâî, Menasik, 27
[13]Buhârî, Ezân, 18
[14]Hz. İbrahim’in arayış sürecini burada hatırlamalıyız. Bkz: En’âmSûresi, 6/76-79
[15]“İnsanlardan bazısı, bir bilgisi, bir rehberi ve aydınlatan bir kitabı olmadığı halde, Allah hakkında tartışmaya kalkar.” Hac Sûresi, 22/7
[16]“Nitekim kendi içinizden size ayetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitab’ı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi size öğreten bir Resûl gönderdik.” Bakara Sûresi, 2/151
[17]“İnsanlığın sorunlarının üst üste yığılarak neredeyse çözülmez bir noktaya ulaştığı günümüzde Hz. Muhammed’e (sas) her zamankinden daha fazla muhtacız. Eğer O aramızda olsaydı, bütün bu sorunları, oturup bir kahve içme rahatlığı içinde çözerdi…” George Bernard Shaw (Nobel Ödüllü İrlandalı Oyun Yazarı)
[18]Abdullah b. Ömer’in, (ra) babası Hz. Ömer’den naklettiği bu hadis şöyledir: “Bir gün Resûlullah’ın (sas) yanında bulunduğumuz sırada aniden yanımıza, elbisesi bembeyaz, saçı simsiyah bir zat çıkageldi. Üzerinde yolculuk eseri görülmüyor, bizden de kendisini kimse tanımıyordu. Doğruca Hz. Peygamber’in (sas) yanına gitti, orada oturdu ve dizlerini onun dizlerine dayadı. Ellerini de uylukları üzerine koydu. Ve: “Ey Muhammed! Bana İslâm’ın ne olduğunu söyle” dedi. Resûlullah: “İslâm; Allah’tan başka ilâh olmadığına, Muhammed’in de Allah’ın Resulü olduğuna şehadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve gücün yeterse Beyt’i hac etmendir” buyurdu. O zat: “Doğru söyledin” dedi. Babam dedi ki: “Biz buna hayret ettik. Zira hem soruyor, hem de tasdik ediyordu.” “Bana imandan haber ver” dedi. Resûlullah: “Allah’a, meleklerine kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe inanman, bir de kadere, hayrına şerrine inanmandır” buyurdu. O zât yine: “Doğru söyledin” dedi. Bu sefer: “Bana ihsandan haber ver” dedi. Resûlullah: “Allah’a O’nu görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Çünkü her ne kadar sen onu görmüyorsan da, o seni muhakkak görür” buyurdu. O zat: “Bana kıyametten haber ver” dedi. Resûlullah: “Bu meselede kendisine sorulan, sorandan daha çok bilgi sahibi değildir” buyurdular. “O halde bana alâmetlerinden haber ver” dedi. Peygamber (sas): “Câriyenin kendi sahibesini doğurması ve yalın ayak, çıplak, yoksul koyun çobanlarının bina yapmakta birbirleriyle yarış ettiklerini görmendir” buyurdu. Babam dedi ki: “Bundan sonra o zat gitti. Ben bir süre bekledim. Sonunda Allah Resûlü bana: “Ey Ömer! O soruları soran zatın kim olduğunu biliyor musun?” dedi. “Allah ve Rasûlü daha iyi bilir” dedim. “O Cibrîl’di. Size dininizi öğretmeye gelmişti” buyurdular. (Buhârî, İman, 1; Müslim, İman, 1)
[19]“Onlar, Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozan, Allah’ın korunmasını emrettiği bağları koparan ve yeryüzünde bozgunculuk yapan kimselerdir. İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.” Bakara Sûresi, 2/ 27
[20]Daha geniş bilgi için bkz: Yıldırım, Muhammed Emin, İnsani İlişkilerde İlahî Ölçü, s. 27-166
[21]“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve beğendiğiniz meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve O’nun yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah, fasık topluluğu doğru yola erdirmez.” (TevbeSûresi, 9/24) Büyük müfessir İmam Kurtubî bu ayetin tefsirinde şöyle bir ifade kullanır: “Bu ayet, Allah’ı ve elçisini sevmenin farz olduğuna delildir ve bu konuda hiçbir görüş ayrılığı yoktur. Ayrıca bu sevgi, her sevgi ve sevgiliden önce gelir.” Bkz: İmam Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, c. 8, s. 165. Ayrıca bu konuda şu ayette unutulmamalıdır: “Peygamber, müminlere kendi canlarından daha önceliklidir. Onun eşleri de müminlerin anneleridir.” AhzabSûresi, 33/6
[22]“Sizden biriniz, ben kendisine babasından, çocuklarından ve bütün insanlardan daha sevimli/sevgili olmadığım müddetçe tam anlamıyla iman etmiş olamaz.” Buhari, İman, 2; Müslim, İman, 69; Nesâî, İman, 114
[23]Daha fazla bilgi için bkz: Yıldırım, Muhammed Emin, Efendimiz’i Sahabe Gibi Sevmek, s. 41-51
[24]Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, c.1, s. 12; el-Muttakî, Kenzü’l-Ummal, c.11, s. 406