Efendimiz’in (sav) değerli bir miras ve büyük bir sermaye olarak ümmetine bıraktığı o bereketli hayatına biz siyer yada tekil olarak siret diyoruz. Siyerin nasıl büyük bir rahmet olduğunu, bizzat siyerin sahibi olan Allah Resulü (sav) İbn Mace’de geçen bir hadiste bize şöyle belirtir: “Allah’a yemin ederim ki, size gecesi gündüz kadar beyaz, yani aydınlık, genişçe bir yol, yürünecek bir cadde ve takip edilecek bir gidişat bıraktım.”
İşte siyer dediğimiz zaman hemen zihin dünyamıza bu hadiste belirtilen hususları bünyesinde barındıran, tüm ihtiyaçlarımıza cevap verebilecek bir kudrette olan ve elbette takip edilince işin neticesinde sahili selamete vardıran; bir yoldan, bir gidişattan bahsetmiş oluruz. Hal böyle olunca “Neden Siyer Öğrenmeliyiz?” sorusu bile, fazladan sorulmuş bir soru olacaktır; ama yine de biz bu nebevi mirası hakkı ile anlayabilmek için bu soruyu soracak ve nasıl büyük bir nimet ve rahmet karşısında olduğumuzun farkına varmak için gayret sarf edeceğiz.
Neden Siyer Öğrenmeliyiz?
Rabbimiz emrettiği için.
Rabbimizi daha iyi, daha doğru ve daha kapsamlı anlamak ve tanımak için.
Kur’an’ın ne dediğini ve ne demek istediğini daha iyi anlamak için.
Siyerin sahibinin değer ve kıymetini doğru bir şekilde öğrenmek için.
İslam’ın, imanının, ihsanın, ihlâsın ve din binasının diğer anahtar kavramlarının tam anlamı ile değer ve kıymetini öğrenmek için.
Hadisi, Sünneti ve Tarihi doğru bir şekilde anlamak için.
İdeal bir insan olmanın ve ideal bir mümin olmanın yollarını öğrenmek için.
Her zamanın, her mekânın ve her olayın karşısında en olgun ve en vakarlı duruşun ne olduğunu öğrenmek için.
Siyerin sahibini hakkı ile sevebilmek ve hakkı ile O’nu (sav) takip edebilmek için.
O’nun (sav) gibi terbiye olmak ve O’nun (sav) gibi terbiye etmek için.
Rabbani yolun ve Nebevi metodun gerekliliğini ve yöntemini öğrenmek için.
Nebevi yolda ahlakın ne kadar önemli ve zorunlu olduğunu öğrenmek için.
İnsanın en büyük problemlerinden biri olan değerler sıralamasının en ideal halinin ne olduğunu öğrenmek için.
Büyük hedefler büyük emellerle, büyük emeller büyük fedakârlıklarla kazanıldığını ve bu uğurda nasıl bir yol izlenileceğini öğrenmek için.
Risaletin mesajının nasıl büyük bir potansiyel ihtiva ettiğinin farkına varmak ve bu sermayeye rağmen başka şeylere tenezzül etmemenin bilincine ermek için.
Ümitlerin bir kez daha yeşermesini sağlamak, umudu imanın çocuğu olarak bilip, buna göre gayret etmek için.
Geçmişten ilham alarak, bugünü ihya, yarını inşa etmenin yollarını öğrenmek için.
Dünyayı inşa edecek imkânların ilkelerini öğrendiğimiz gibi, ahiretin mamur edilmesinin de yollarını öğrenmek için.
Siyerin sahibi ile aramızdaki zaman ve mekân farklarına aldırmadan beraber yaşamanın yollarını bulabilmek için.
Siyerin sahibi olan Efendimiz’e (sav) yüzlerce vefa borcumuzdan hiç değilse bir kaçını ödeyebilmek için.
Ve daha neler neler… İşte siyeri öğrenme yükümlülüğümüzün farkına varmak için bu kadar önemli sebepler önümüzde durmaktadır. Burada saydığımız bu noktaların hepsi bir tarafa, siyeri öğrenmeyi bizzat Rabbimizin bize emretmesi bile, onu öğrenme zorunluluğunun önemini ve gerekliliğini anlamak adına tek başına yetmez mi? Kur’an bize siyerin sahibini Üsve-i Hasene olarak takdim ederken, aslında bir taraftan da; “O (sav) nasıl ki, hayatın her alanın ve her anın tartışılmaz modeliyse, size düşen o kutlu Nebi’nin hayatını iyice öğrenmektir” demiş olmaz mı?
Öyleyse siyeri öğrenmenin artık boynumuzun bir borcu ve imanımızın bize yüklediği bir yükümlülük olduğu hususunda herhalde herhangi bir şüphemiz kalmamıştır. O halde burada ikinci ve önemli bir soruyu sormamız gerekmektedir. Bu da; Nasıl Siyer Öğrenmeliyiz? sorusudur. Elbette “Neden Siyer Öğrenmeliyiz?” sorusu kadar, “Nasıl Siyer Öğrenmeliyiz?” sorusu da çok önemli ve hayati bir sorudur. İster misiniz bu işin nasıl olacağına da bir daha ki yazımızda değinelim.
Muhammed Emin YILDIRIM