Emevi saltanatı İslam tarihinin en önemli kırılma noktasıdır. Hilafetten saltanata, imamlıktan sultanlığa, şuradan despotizme dönüşümün başlangıcıdır. Bu dönemden sonra Müslümanlar çok ciddi kayıplar vermiş, bir daha da İslam toplumları, saadet asrındaki gibi pak ve duru bir İslam düşüncesine sahip olamamışlardır. O günden bugüne devam edip gelen bu olumsuz gelişmeler, bazen istisnai durumlar yaşamış, bazen fert, bazen toplum bazında gelişmeler olmuş, varolan kaymanın önüne geçilmeye çalışılmıştır. Bu çabalardan en önemlisi hiç kuşkusuz beşinci Raşid Halife diye isimlendirilen Ömer b. Abdülaziz’in mücadelesidir. Halife Ömer, dedesi Ömerü’l Faruk gibi Hak ile Batıl arasını ayırmaya çalışmış, hilafette kaldığı iki buçuk sene içerisinde tüm çabasını İslami düşünceyi ilk günkü haline döndürme gayretinde odaklamıştır. Ömer b. Abdulaziz hilafette olduğu günlerde ortadaki olumsuzlukları önce tespit etmiş, sonrada bu tespitten yolu çıkararak tedavi yöntemleri belirlemiştir. Onun altın söz ve uygulamalarından ancak birine burada değinebileceğiz. Bu sözün içerisindeki üç sorun şuanda da varlığını devam ettirdiğinden dolayı, bizler için çok önemlidir. Halife Ömer diyor ki; “Kim ilimsiz ibadet ederse, bozdukları düzelt tiklerinden çok olur. Kim söylediklerini fiiliyata dönüştürürse (yani konuştuklarını yaparsa) kendini ilgilendirmeyen boş sözlerden beri olur.Kimde dinini tartışmalara hedef yaparsa, çelişki ve kararsızlık üzerinde boğuşur durur.” (Darimi 1/91)
Ömer bin Abdulaziz’ in bu tespitinde üç önemli nokta vardır.
İlki; İlimsiz ibadettir. Bu alanda ki sorun çok önemlidir. İnsanımız dinini ne yazık ki yeterince önemsemiyor, dinini öğrenmek için gerekli çabayı vermiyor. Dini bilgisi ya kulaktan duyma şeyler, ya yarım yamalak takvim arkası bilgiler ya da bir ilmihalden doğru dürüst anlayamadığı malumatlardır. Bugün en temel dini yükümlülüğümüz olan Namaz da dahi birçok rüknün, şartın, sünnetin dayanağını bilmeden yapıyor, yapılması halinde neleri kazanacağımızı, yapılmadığı takdirde ise neleri kaybedeceğimizi tam olarak bilemiyoruz. İbadetlerdeki ilmi dayanakları bilmeyen biri ne yazık ki Halife Ömer’inde belirttiği gibi bozdukları düzelttiklerinden fazla olmakta, bazen çok masumane düşüncelerden dolayı cinayetler işlenmektedir. Bunun en önemli ispatı iyilik adına İslam tarihinde uydurulan hadisler verilebilir. Özellikle terğib / teşvik ve terhib (özendirici-sakındırıcı) alanlarına ait uydurulan hadisler işi bilenlerin malumudur.Bu hadisleri uyduranlara niçin bu sözleri uyduruyorsunuz denilince, “Biz insanlar fitnelere dalmasın, iyi işlerle uğraşıp, kötülükler yapmasın, halkın kalbi yumuşayıp dine olan şevkleri artsın diye uyduruyoruz” diye cevap veriyorlardı.(Zehebi, Mizan, c, 1 s, 141)
Biri ya siz Efendimiz’in “Kim benim adıma yalan uydurup söylerse, cehennemdeki yerini hazırlasın” dediğini duymadınız mı? derse onlar derlerdi ki; “Bu tehdit O’nun (S.A.V) aleyhine yalan söyleyenleri hedef almaktadır. Biz ise O’nun lehinde yalan söylüyor ve şeriatini takviye ediyoruz. Bizim Hakk’ a muhalif bir sözümüz yok ki! (İbnül’l Cevzi, Mevzuat, 16)
İşte çok masumane duygularla dine sokulan ve amacı dini hayatı islah etmek olan bu eylemler sonucunda, bozdukları düzelttiklerinden daha fazla olmuş, islah edelim derken ifsad etmişlerdir.
İkincisi; Söylediklerini yapanlar yani ilimleriyle amel edenler boş sözlerden beri olurlar, iddiasıdır. Bu iddianın doğruluğu için şöyle bir etrafımıza bakmamız yeterlidir. İnandıkları değerler için mücadele verip bedel ödeyenler, çok laf değil, çok iş üretirler. Onların boş söz söylemeye vakitleri yoktur. Hep bir telaş içerisindedirler. Çünkü onların işleri vardır. İşleri olduğu içinde boş zamanları yok denecek kadar azdır. Ya işi olmayanlar, onların ellerinde iş olmadığı için çenelerinde iş vardır. Yanlarına varsanız iki dakika size fırsat vermezler, konuşurlar, yıkarlar, yakarlar, satarlar. Ama hadi gel beraber yapalım dediğinizde elli bin mazeret dillerinden dökülür. Çeneler çalıştığı için de eller boş kalır. Ama ideal olanı çok laf değil, çok iştir. Bunun için önemli olan her şeye laf yetiştirmek değil, gerektiğinde iş yetiştirebilmektir.
Üçüncüsü; Dinlerini tartışmalara hedef yapanlar, çelişkilerden, kararsızlıklardan, menfi değişikliklerden kurtulamazlar, tespitidir. Bu sözün Arapça metninde geçen ifade “Tenakkuluhu” dur. Bu sözü rivayet eden Darimi bu kelimeyi “bir görüşten diğer bir görüşe geçip duran” diye açıklamıştır. Böyle tipler sırf popüler olmak, dikkatleri üzerlerine çekip, ilgi odağı olmak adına dinin temel ilkelerini emir yada yasaklarını tartışmalara malzeme yaparlar. Böyle yapınca da birileri bu yersiz iddialarını delillerle çürütünce, daldan dala atlar dururlar. Onların amaçları insanlara doğru bilgiyi ulaştırmak değil, ilginç (!) sözlerle kendilerine gündem oluşturmak ve o gündemin getirisiyle de cepleri doldurmaktır.
Neye muhtaçmışız? Sahih bilgiye, bilinenlerin eylemine, dini hakikatlari tartışma malzemesi yapmamaya…
Ne diyelim; Allah niyetlerimize selamet, bilgilerimize hakikat, eylemlerimize sadakat nasip etsin.
Uğrundaki bu gayretlerimizi kabul eder ve bizi korktuğumuzdan emin, umduğumuza ise nail eder.
Muhammed Emin Yıldırım