Muhteşem Ahlak dersinde bu hafta Muhammed Emin Yıldırım Hocamız, ‘Yönetim Ahlakı’ bahsine devam etti. Hocamız, “Nübüvvet Pınarından Adalet Dersleri” başlığında, başta Hz. Ömer olmak üzere, İslam Tarihi’nden bazı adalet örneklerini bizlerle paylaştı. Dersin sonunda Hz. Peygamber’in (sas) bu alanda söyledikleri üzerinden verilen mesajlar gerçekten mühim idi. Söylenen tüm nasihatlerin hepimize tesir etmesini Rabbimizden niyaz ediyoruz.
Dersten Cümleler
Pınar, su kaynağı demektir. Bir su kaynağından, yani bir pınardan insanların istifade edebilmesi için, suyunun temiz, tadının güzel, kokusunun hoş, soğukluğunun iyi, bulunduğu yerin ise emin olması gerekir.
Nübüvvet Pınarı, Hz. Peygamber’in (sas) o kutlu hayatını en sağlam ve en sahih bir şekilde öğreneceğimiz bir kaynaktır.
Nübüvvet Pınarı, Sünnet-i Muhammed’i (sas) en güzel ve en doğru bir şekilde anlayacağımız bir adrestir.
Nübüvvet Pınarı, Saadet Asrı’nı en tatlı ve en hoş bir şekilde kavrayacağımız bir zemindir.
Nübüvvet Pınarı Peygamber yolunu, en berrak ve en duru bir şekilde belleyeceğimiz bir mekândır.
Nübüvvet Pınarı aziz dinimiz olan İslam’ı en ideal ve en kâmil bir şekilde zihinlerimize nakşedeceğimiz bir mastardır.
Sahabe, anahtar kuşaktır. Dinin intikal ve muhafazası için seçilmiş bir nesildir.
Adalet ve Sahabe der demez, aklımıza gelen ilk isim elbette Hz. Ömer (ra) olacaktır.
Hz. Ömer 6 yıl geç gelmiştir; ancak geç gelmiş ama geç kalmamıştır.
Hz. Ömer’in valilerinden istediği dört temel husus:
1. Asla kapıcı kullanmayacaksınız.
2. Lüks elbiseler giyip, halktan ayrılmayacaksınız.
3. Maaşla yetinip, Beytülmale dokunmayacaksınız.
4. Bana çok ayrıntılı mektuplar yazıp, bilgilendirmeler yapacaksınız.
Hz. Ömer’in valilerinden bir talebi daha var: “Her yıl hacca gelip, Mina’da benim huzurumda yönettiğiniz halk ile yüzleşeceksiniz.”
“Ey Müminlerin Emiri! Böyle her söylenen sözde bize ceza verirsen, halkın önünde bizi böyle azarlasan artık kim bize itaat eder!”
Hz. Ömer: “Öyle yöneteceksiniz ki tebaanızı, kimse bana bir şikâyetle gelmeyecek!”
“Allah’ım! İslam devleti genişledi, tebaam arttı; artık tam anlamı ile onlara ulaşamıyorum. Ne olur beni adaletsizliğe sevk etmeden beni Nebi’ne ve Sıddık’ına ulaştır!”
Hz. Ömer, Ebû Musa el-Eş’arî’ye şu mektubu yazdı: “Selam üzerine olsun… Falan oğlu falan bana şöyle şöyle söyledi. Benim de sana kesin emrim şudur ki, eğer adama herkesin gözü önünde bu hakareti yapmış isen, sen de herkesin önünde otur, adam gelip aynı biçimde senden kısas alsın, eğer kimsenin görmediği bir yerde ona bu hakareti yapmış isen sen de kimsenin bulunmadığı bir yerde otur yine aynı hakareti sana yapsın…”
“Allah’a hamdolsun. Şunu bil ki adalet önemli bir yükümlülüktür. Huzurunda, refakatinde ve kararlarında halka eşit muamele et. Ki, zayıf olanlar adaletten ümitlerini kesmesinler, yüksek mevkide olanlar da kayırılmayı ümit etmesinler. İspat yükümlülüğü, davacıya aittir. İnkâr edene yemin etmek düşer. Gayri meşru olanı meşru; meşru olanı gayri meşru kılmamak şartı ile uzlaşmak caizdir. Mütalaa ettikten sonra (eğer önceki kararın hatalı görünüyorsa) seni dünkü kararını değiştirmekten hiç bir şey menetmesin. Şüphede olduğun bir mesele hakkında Kur‘an veya Peygamberin sünnetinde (uygulamasında) bir şey bulamadığın zaman, meseleyi tekrar tekrar düşün. Emsaller ve benzer vak’aları tefekkür et ve kıyas yaparak karar ver. Şahit göstermek isteyen şahıs için bir vade tespit edilmelidir. Eğer dâvasını ispat ederse, onun hakkını ver. Aksi halde dâva reddedilmelidir. Dayak cezasına çarptırılmış, yalancı şahitlik yapmış miras ve nesepte şüpheli kişiler hariç bütün Müslümanlar şahitlik için güvenilirdir.”
“Benim gibi bir halifeye yazıklar olsun ki, fukaraya etin kötü kısımlarını dağıttırır, kendisi ise iyi ve yağlı kısmını yer… Halife olan kimseye ayda bir kere et yemek kâfidir!”
“Müslümanlıkta hükümdarlık, kölelik yok. Hukuk önünde eşitlik var. Bir Müslüman diğerlerinden ancak takva ile ayrılır.”
“Peygamber’in yolunu adım, adım izlemek zorundayım!”
“Vay, ne güzel… Hem halife oğlu olasın, hem böyle iş edesin. Deveni devlet çobanı otlatsın, devlet otlaklarında otlatılsın, satınca da kârı senin olsun…”
Bir cübbenin hesabının verildiği bir toplum, İslam toplumu…
“İslam’dan başka şeref mi arıyorsunuz?”
“Demin devlet işi yapıyordum. Mum da devletin malı idi. Özel işlerimi o mumla yapamazdım. O mum beytülmalin parası ile alındı. Onun için söndürüp kendi mumumu yaktım.”
“Allah’ın selamını verdim de çok hiddetlendiğin için mukabelede bulunmadın, bundan dolayı bir vacibi terk ettin, bu bir. Suçluyu dinlemeden tek taraflı hüküm verdin, bu da iki!”
“Ben Nuşirevan’dan daha az adil değilim!”
“Siz benden Allah’ın malını çalmamı istiyorsunuz? Vallahi bilsem ki beni testere ile doğrayacaklar yine de bana ait olmayan bir tek dirhemi zimmetime geçirip, devletin malına ihanet etmem!”
Adalet dediğiniz zaman, İslam tarihinde adını altın harflerle yazdıracak bir isimde Kadı Şureyh’tir.
Kadı Şüreyh: “Oğulun babaya şahidlik etmesi caiz değildir.”
Osmanlı’nın en meşhur Şeyhü’l-İslâmlarından biri Zenbilli Ali Efendi’dir.
Zenbilli Ali Efendi, İkinci Bâyezîd Hân, Yavuz Sultan Selim Hân ve Kanunî Sultan Süleymân Hân devrinde olmak üzere 24 sene Şeyhü’l-İslâmlık görevini yaptı.
“Ben sultanın işine karışmıyorum, senin ahiret işine karışıyorum.”
Nübüvvet Pınarından alacağımız adalet dersleri:
1. Suçun şahsiliği esastır, kimse yakınlık derecesi ne olursa olsun, başkasının suçundan dolayı yargılanmamalıdır.
“Hiçbir suçlu başkasının suçunun cezasını çekmez.”
“Kişi babasının ve kardeşinin suçundan sorumlu tutulmaz.”
“Bir kimse diğerinin cinayetinden sorumlu olmaz.”
2. Delil getirmek davacıya, yemin etmek davalıya aittir. Bu iki husus hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir.
3. Kadılar/Hâkimler bağımsızdır; asla devlet veya toplum baskısı altında değildir, olmamalıdır.
4. Hukuk önünde herkes ama herkes eşittir, hiçbir ayrıcalığa kesinlikle yer verilmemelidir.
5. İslam ceza hukukunda parça parça uygulamaya yer yoktur, suça giden yollarda tedbir alınmazsa, uygulanan cezalar haksızlığa dönüşebilir.;
6. Verilen karara uymak ve bu konuda ahiret hesabı hatırlanarak hareket etmek çok mühimdir, muhataplara bu bilinci kazandırmak, İslam toplumunun en temel vazifesidir.
“Kim zalime yardım ederse, Allah; zalimi ona musallat eder.” (İmam Acluni, Keşfü’l-Hafâ, 2380)
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem
Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam,
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
(Merhum Mehmet Akif Ersoy)