Nübüvvetten Sonra Mekke Dönemi’ni kendi içinde 3 aşamaya ayırmak mümkündür: Gizli/Özel davet, açık davet ve ayrışma dönemi.
Hz. Peygamber’in (sas) hayatındaki olayları kronolojik sıraya göre zikrettiğimiz yazının ilk bölümünde nübüvvet öncesinin önemli olayları ve tarihleri üzerinde durmuştuk. Bu bölümde ise Hz. Peygamber’e (sas) ilk vahyin gelişinden itibaren Mekke dönemindeki hayatında meydana gelen bazı önemli olayları sırasıyla tarihlendirmeye çalışacağız.
Bazı âlimler, ilk vahiyden Hz. Peygamber’in (sas) Medine’ye hicretine kadar geçen süreyi 10 yıl, bazıları da 13 yıl olarak verirler. Bunu 15 yıla kadar çıkaranlar da vardır. Bizim tespitimize göre ise “Nübüvvetten Sonra Mekke Dönemi” tam olarak 11 yıl 7 ay kadar sürmüştür.
Yazımızın önceki bölümünde üzerinde durduğumuz nesî uygulamasının (Arapların ayları ertelemesi) etkisi bu dönemde de devam etmiştir. Dolayısıyla bu sürelerin tam olarak tespiti oldukça zor bir iştir. Buna rağmen bu dönemde meydana gelen olayların büyük bir kısmının bir sıralamasının yapılması ve yıllık ya da birkaç yıllık zaman dilimlerinde tarihlendirilmesi mümkün görünmektedir.
Hz. Peygamber’in (sas) nübüvvetinden itibaren meydana gelen bazı olaylar şunlardır:
İlk vahyin nâzil olması (17 Ramazan[1] 12C[2] – 8 Mart 611)
Hz. Peygamber (sas) bir gün Hirâ mağarasında iken ilk vahiy nâzil oldu. Siyer kaynaklarına göre Hz. Peygamber (sas) o sırada 40 yaşında idi. Yazının ilk bölümünde de bahsedildiği üzere nesî meselesinden de kaynaklanan sebepler dikkate alındığında Ay takvimi ile günümüzde kullanılan Güneş’e dayalı milâdî takvim arasında 30 yıllık bir süre zarfında yaklaşık 1 yıllık bir zaman farklı ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla câhiliye döneminde tatbik edildiği bilinen nesî nedeniyle Hz. Peygamber’in (sas) nübüvvet sırasında Ay takvimine göre 41 yaşını biraz geçmiş olması gerekmektedir. Fakat milâdî takvim esas olarak kabul edilirse 40 yaşını doldurmak üzere olduğu söylenebilir.
İslâma ilk girişler (12C-11C arası)
Hz. Peygamber’in (sas) nübüvvetinden kısa bir süre sonra eşi Hz. Hatice, kölesi Zeyd b. Hârise, amcasının oğlu Ali b. Ebî Tâlib ve yakın arkadaşı Ebû Bekr’in müslüman olmuşlardır. Daha sonra Ebû Bekir’in de telkinleri ile aralarında Sa’d b. Ebî Vakkâs, Zubeyr b. Avvâm ve Ebû Ubeyde b. Cerrâh’ın da bulunduğu 30-40 kişi İslâm ile şereflendi. Bütün bunlar gizlilik içinde ve nübüvvetin ilk senesinde gerçekleşmiştir.
Açık davet (Receb-Ramazan 11C-612M)
Hz. Peygamber (sas), “ (Önce) en yakın akrabanı uyar..” âyeti[3] nâzil olduktan sonra açık davet için önce akrabalarını evinde toplayarak yemek ikram etmiş, ardından da Safâ tepesine çıkarak Kureyş kabilesine seslenmiştir. Yaptığımız tetkiklere göre bu davetin nübüvvetin ilk senesinin tamamlandığı bir sırada gerçekleştiği anlaşılmaktadır.
Bazı Müslümanlara yapılan işkenceler
Hali vakti yerinde olmayan ve köle müslümanlara yapılan işkencelerin Hz. Peygamber’in (sas) açık davetinden sonra başladığı ve Medine’ye hicrete kadar çeşitli kişilere yönelik olarak ve farklı şekillerde sürdüğü söylenebilir. Dolayısıyla bunlar için belli bir tarih belirlemek doğru olmaz. Fakat bunlardan bazıları, anlatılanların içeriğine bakılarak tarihlendirilebilir. Meselâ Zennîre’ye (veya Lubeyne) yapılan bir işkencenin ya Receb 10C (Ocak 613 civarı) ya da Receb 9C (18 Aralık 613’ten itibaren bir ay) senesinde gerçekleşmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Şı’b’a giriş (Receb 8C’den önce – 8 Aralık 614’ten önce)
Hz. Peygamber’e (sas) yapılan tehditler üzerine amcası Ebû Tâlib’in isteği üzerine yakın akrabaları Benû Hâşim ve Benû’l-Muttalib onu korumak üzere sonraları Şı’bu Ebî Tâlib adı verilen vâdide bulunan evlerine çekilmişlerdir. Bu çekilme ilk başlarda kendi istekleri ile onu korumak üzere gerçekleşmiş ise de daha sonra Kureyş tarafından onları yokluğa mahkum eden bir muhasaraya dönüştürülmüştür.
Habeşistan’a ilk hicret (Receb 8C – (8 Aralık 614 – 6 Ocak arası) 615)
Hz. Peygamber (sas) yakın akrabaları Benû Hâşim ve Benû’l-Muttalib ile Şı’b’a çekildiklerinde diğer müslümanlara da Habeşistan gitmelerini emretmiştir. Bunun üzerine aralarında Osmân b. Affân, Zubeyr b. Avvâm, Amir b. Rebî’a ve Mus’ab b. Umeyr’in de bulunduğu 11 erkek ve 4 kadından oluşan müslüman kafilesi nübüvvetin 5. senesinin Receb (8C senesi) ayında[4] yola çıkmışlardır.
Habeşistan’a ikinci hicret (Şevvâl- Zû’l-Hicce 8C arası – 615)
İlk hicret sırasında Habeşistan’a giden müslümanlar, aradan 2-3 ay geçtikten sonra bütün Mekkeliler’in müslüman olduğu haberini alır almaz geri dönmek üzere yola koyuldular. Mekke yakınlarına geldiklerinde haberin doğru olmadığını öğrenince bazıları himâye ile şehre giriş yaparken geri kalanı da tekrar Habeşistan’a döndü. Mekke’ye giriş yapanlara yapılan eziyetler daha da artınca Cafer b. Ebû Tâlib’in başlarında bulunduğu daha büyük bir kafile ile Habeşistan’a doğru yola çıktılar.
Hz. Ebû Bekir’in dövülmesi ve Habeşistan hicret girişimi (Zû’l-Ka’de? 8C – (5 Nisan –4 Mayıs arası) 615)
Müslümanların Habeşistan’a hicretinden sonra birgün Kâbe’de müşrikler tarafından hakarete uğrayan Hz. Peygamber’i (sas) korumaya çalışan Hz. Ebû Bekir saçlarından çekiştirilip öldüresiye dövülmüştü.[5] Bu olaydan sonra o da diğer müslümanlar gibi Habeşistan’a hicret etmek üzere hareket etti ise de yolda karşılaştığı eski bir tanıdığı olan İbn Duğeyne tarafından iknâ edilerek Mekke’ye geri döndürüldü.[6]
Hz. Hamza’nın müslüman olması (Zû’l-Ka’de? 8C – (5 Nisan –4 Mayıs arası) 615)
Hz. Ebû Bekir’in dövüldüğü gün[7] Ebû Cehil’in yaptıkları avdan dönmekte olan Hz. Hamza’ya anlatılınca hiddetlendi ve yanına gidip yayıyla vurarak kafasını yardı. Ardından da müslümanlığını ilan etti.[8]
Hz. Ömer’in müslüman olması (Zû’l-Hicce 8C Pazartesi – (5 Mayıs – 2 Haziran arası) 615)
Hz. Ömer, müttefiki olan Âmir b. Rebîa ve eşi Leylâ’nın Habeşistan’a hicretinden dolayı hüzünlenmiş[9] ve bunun müsebbibi olduğunu düşündüğü Hz. Peygamber’i (sas) öldürmeye karar vermişti. Fakat bunu gerçekleştirmek için harekete geçtiği sırada kendi kız kardeşi ve eniştesinin de müslüman olduğunu öğrendi ve onlara yöneldi. Onlara yönelttiği tehditlerin sonuç vermediğini görünce okudukları âyetleri istedi. Âyetleri okuduktan sonra da İslâm ile şereflendi.[10]
Muhasaranın başlaması ve ‘Sahîfe’nin yazılması (1 Muharrem[11] 7C –3 Haziran 615 Salı)
Hz. Peygamber (sas) ve akrabalarının Şı’b’a yerleşmesinden istifade eden ve Habeşistan’daki muhacirleri Necâşî’den geri istemek için gönderdikleri Amr b. el-As’ın eli boş döndüğünü gören Mekke müşrikleri, müslümanlarla her türlü alış verişi kesen bir muhasara planı yaparak bir “sahîfe”ye yazıp Kâbe’ye astılar.
Şı’b muhasarasının bitişi (Receb? 6C – 616)
Müslümanların büyük sıkıntılar çekmesine neden olan bu muhasara, aradan yaklaşık bir buçuk yıl geçtikten sonra sağduyulu bazı Mekkeliler’in öncülüğünde yürütülen bir faaliyet neticesinde iptal edildi.
Hz. Hatice ve Ebû Tâlib’in vefatları
Muhasaranın bitişinden kısa bir süre sonra Hz. Peygamber’in (sas) ilk eşi ve kendisini ilk tasdik eden müslüman olan Hz. Hatice vefat etti. Ardından Hz. Peygamber’i (sas) çocukluğundan itibaren kol kanat geren, Mekkeli müşriklere karşı onu koruyan ve kollayan sevgili amcası Ebû Tâlib de ondan bir ay kadar sonra vefat etti. Bu iki üzücü hadisenin arka arkaya gelmesinden dolayı bu seneye “hüzün yılı” denilmektedir.
Hz. Hatice ’nin vefâtı[12] 10 Ramazan 6C – 23 Ocak 617 Pazar
Ebû Tâlib’in vefâtı[13] 15 Şevvâl 6C – 27 Şubat 617 Pazar
Mekke’den Tâif’e çıkış[14] 27 Şevvâl 6C – 12 Mart 617 Cuma
Hz. Peygamer’in (sas) eşi Hz. Hatice ve amcası Ebû Tâlib’i kaybettikten kısa bir süre sonra Zeyd b. Harise’yi de yanına alarak davetini sürdürebilecek bir destek aramak üzere Mekke yakınlarındaki Tâif’e gitti. Fakat orada aradığı desteği bulamadığı gibi bir de şehrin ayak takımı tarafından taşlanarak şehirden ayrılmaya mecbur burakıldı. Mekke’ye döndüğünde şehre girebilmek için kendisine himâye etmek üzere Mut’im b. Adiy yardım etti.
İnşikâk-ı Kamer hadisesi
Ayın yarılması anlamına gelen inşikâk-ı kamer hadisesinin mahiyeti tefsir ve siyer uleması arasında ilk dönemlerden beri tartışma konusu olmuştur. Bazı âlimlere göre bu, Allâh’ın bir mucizesi olarak meydana gelmiştir. Sahâbeden İbn Abbâs’ın başını çektiği bir grup âlim ise bunun bir Ay tutulması olduğunu ileri sürmektedir. Son zamanlarda ise böyle bir hadisenin hiç gerçekleşmemiş olduğu, yalan bir haber olduğu üzerinde durulmaktadır.
Bizim tespitlerimize göre ise bu hadise yarım olarak gerçekleşmiş bir Ay tutulmasıdır.
Bu’âs harbi (5C – 617 / 618)
Medine’de yaşayan Evs ve Hazrec kabileleri, Hz. Peygamber’in (sas) hicretinden önce sık sık birbirleri ile çatışmakta ve karşılıklı olarak birbirlerine kayıplar verdirmekteydiler. Bu çatışmalardan birisi Bu’âs harbi olarak adlandırılır. Hicretten yaklaşık 5 sene kadar önce vuku bulan bu çatışmadan sonra, bir umre veya hac sırasında Mekke’ye gelen Medineliler, Hz. Peygamber’le (sas) görüştükten sonra müslüman olmuşlardır. Bir süre sonra da Hz. Peygamber’i (sas) şehirlerine davet ederek bağırlarına basmış ve Ensar olarak adlandırılmışlardır.
Sevde ile evlilik (Ramadân 4C – (23 Ocak – 20 Şubat arası) 619)
Hz. Peygamber (sas), ilk eşi Hz. Hatice’nin vefatından sonra Sevde binti Zem’a ile nikahlandı. Sevde’nin kocası Habeşistan’dayken veya geri döndükten sonra Mekke’de vefat etmişti.
İlk Akabe Biati
Şı’b muhasarasından sonra hac ve umre mevsimlerinde Ukâz, Zû’l-Mecâz ve Mecenne gibi panayırlara katılan Hz. Peygamber (sas), oralarda karşılaştığı kabilelerle görüşerek onları İslâm’a davet etmekteydi. Hz. Peygamber keresinde Medineli 6 kişi ile karşılaşmış, onlar da davete icabet ederek müslüman olmuştur. Daha sonra da gelecek yıl görüşmek üzere yanından ayrılmışlardır. Hz. Peygamber, İslâmiyet’i öğretmek üzere onlarla beraber genç sahâbî Mus’ab b. Umeyr’i de Medine’ye göndermiştir.
İkinci Akabe Biati
Aradan bir sene geçtikten sonraki hac mevsiminde 75 kadar Medineli müslüman Mus’ab b. Umeyr ile birlikte Mekke’ye gelmiş ve Hz. Peygamber’le görüşerek ona biat etmişlerdir.
Berâ b. Ma’rûr’un vefâtı (Safer 1H[15] – (16 Haziran – 14 Temmuz arası) 622)
Akabe biatinde bulunan Berâ b. Ma’rûr, Hz. Peygamber’in (sas) Medine’ye hicretinden yaklaşık bir ay önce vefat etmiştir.
Hicret
Sevr mağarasına varış (1? Rebiul-Evvel 1H –15? Temmuz 622 Perşembe)
Hz. Peygamber (sas), Medine’ye hicret etmeye karar verdikten sonra yol arkadaşı Hz. Ebû Bekir ile birlikte Medine yolunun tam tersi bir istikamette bulunan Sevr dağındaki bir mağarada 3 gün kalarak kendisini takip etmeye çalışan Mekke müşriklerini atlatmıştır.
Sevr mağarasından ayrılış (4? Rebiul-Evvel 1H –19? Temmuz 622 Pazartesi)
Aradan 3 gün geçtikten sonra mağaradan ayrılan Hz. Peygamber (sas) ve Hz. Ebû Bekir yanlarına Abdullâh b. Ureykıd adında bir kılavuz, iki deve ve bir de Hz. Ebû Bekir’in kölesi Âmir b. Füheyre’yi alarak Medine’ye doğru yola çıkmışlardır.
Kubâ’ köyüne varış[16] (12 Rebiul-Evvel 1H –26 Temmuz 622 Pazartesi)
Mevsimin yaz ortası olması nedeniyle oldukça sıcak geçen günlerde, sapa yolları takip ederek ilerleyen hicret kafilesi 8 gün kadar süren bir yolculuktan sonra Medine’ye ulaşmışlardır.
“Nübüvvetten Sonra Mekke Dönemi”ni kendi içinde 3 aşamaya ayırmak mümkündür. İlk aşamada Mekke içinde bazı duyumlar yayılmış olsa da genel olarak gizli bir davet söz konusudur.
Açık davet ile başlayan ikinci aşamada Mekke müşriklerinin hırçınlaştığı ve müslümanlara türlü türlü eziyet ve işkencelere başvurdukları bir çekişme ve çatışma dönemi yaşanmış ve bu dönem Şıb’a giriş ve Habeşistan hicreti ile sonuçlanmıştır.
Üçüncü aşamada ise uzun süren bir ayrışma meydana gelmiş, bu sırada Hz. Peygamber tarafından Tâif halkına ve çevredeki diğer kabilelere yönelik nisbeten rahat bir tebliğ faaliyeti gerçekleştirilmiştir. Bu dönem, kabilelere yapılan tebliğlerinden birine muhatab olan Medinelilerden bazılarının İslâm’a girişinin ardından Mekkeli müslümanların Hz. Peygamber’le birlikte Medine’ye hicretleriyle son bulmuştur.
Dr. Mehmet Apaydın
Siyer İlim, Kültür ve Tarih Dergisi Nisan-Haziran 2017/2 Sayı
İrtibat ve Detaylı Bilgi İçin: 0212 544 76 96
siyerdergisi.com
[1] İbn Sa’d, Muhammed b. Sa’d b. Menî (ö.230/845), et-Tabakâtu’l-Kubrâ (nşr. İhsan Abbâs), I, 152, Beyrût 1388/1968.
[2] Hicretten önceki yıllar “C” harfi ile, sonraki yıllar ise “H” ile gösterilecektir.
[3] Şuarâ 26/214.
[4] İbn Sa’d, et-Tabakât, I, 204.
[5] Hayseme b. Suleymân, Ebu’l-Hasan Hayseme b. Suleymân et-Tarâblusî (ö.343 / 955), Min Hadîsi Hayseme b. Suleymân (nşr. Umer Abdusselâm Tedmirî), s.126, Beyrût 1400/1980.
[6] el-Belâzurî, Ahmed b. Yahyâ b. Câbir (ö.279/893), Ensâbu’l-Eşrâf (nşr. Suheyl Zekkâr, Riyâd ez-Zerkelî), I, 205-206, Beyrût 1417/1996.
[7] Hayseme b. Suleymân et-Tarâblusî, el-Hadîs, s.126.
[8] İbn Sa’d, et-Tabakât, III, 8; et-Taberânî, Ebû’l-Kâsım Suleymân b. Ahmed eş-Şâmî (ö.360/971), el-Mu’cemu’l-Kebîr-et-Taberânî (nşr. Hamdî b. Abdulmecîd es-Selefî), III, 139, Kâhire.
[9] İbn İshâk, Muhammed b. İshâk b. Yesâr el-Muttalibî (ö.151/768), Kitâbu’s-Siyer ve’l-Meğâzî (nşr. Süheyl Zekkâr), s. 181, Beyrût 1398/1978. el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, X, 301
[10] İbn İshâk, Muhammed b. İshâk b. Yesâr el-Muttalibî (ö.151/768), Kitâbu’s-Siyer ve’l-Meğâzî (nşr. Muhammed Hamîdullah), s.160-163, ts; el-Âcurrî, Ebû Bekr Muhammed b. el-Huseyn b. Abdillâh el-Bağdâdî (ö.360/971), eş-Şerî’a (nşr. Abdullâh b. Umar b. Suleymân el-Demîcî), IV, 1876, Riyâd 1420/1999.
[11] İbn Sa’d, et-Tabakât, I, 208-209.
[12] İbn Sa’d, et-Tabakât, X, 19.
[13] İbn Sa’d, et-Tabakât, I, 103.
[14] İbn Sa’d, et-Tabakât, I, 180; Ebû Nu’aym, Ahmed b. Abdillâh b. Ahmed el-Isbehânî (ö.430/1039), Delâ’ilu’n-Nubuvve (nşr. Muhammed Ravâs Kal’acî, Abdulberr Abbâs), I, 364, Beyrût 1406/1986.
[15] İbn Sa’d, et-Tabakât, III, 620.
[16] İbn Sa’d, et-Tabakât, X, 58; el-Hâkim, Ebû Abdillâh Muhammed b. Abdillâh en-Nîsâbûrî (ö.405/1015), el-Mustedrek âle’s-Sahihayn (nşr. Mustafâ Abdulkâdir Atâ), III, 475, Beyrût 1411/1990.