Nebevî Miras derslerimizde bu hafta Kur’anî bir kavram olan Hikmet kavramı üzerinde duruldu. Muhammed Emin Yıldırım hocamız, “Okunan ayetler, Öğretilen Hikmetler” serlevhası altında, hikmetin ne demek olduğu, âlimlerin bu konudaki görüşleri, hikmetin sünnet olarak ele alınıp alınamayacağı konularına değindi. Her hafta olduğu gibi yine birçok önemli mesajın paylaşıldığı ders, Sünnet konusunda ufuk açıcı bilgilerin ortaya çıkmasına vesile oldu.
Dersten Cümleler
Sözün sahibi ilim şehrinin kapısı Hz. Ali, bu sözü ondan bize aktaran ise Abdullah b. Bürde (ra); diyor ki Hz. Ali: “Hadisleri öğrenmek ve irdelemek amacıyla birbirinizi ziyaret edin ve asla hadislerin kaybolup gitmesine, silinmesine izin vermeyin.” (İbn Ebî Şeybe, Kitâbü’l-Musannaf, 5/121)
Nebevî Miras’tan pay almak için buradayız; bilmediğimiz hakikatleri öğrenmek, bildiklerimizi iyice pekiştirmek, unuttuklarımızı hatırlamak, eksik bildiklerimizi tamamlamak, hepsinden öte birbirimize hakkı ve sabrı tavsiye ederek, hayatlarımızı İslamlaştırmak için buradayız.
“Evlerinizde okunan Allah’ın âyetlerini ve (size öğretilen) hikmeti hatırlayın. Şüphesiz Allah, her şeyin iç yüzünü bilendir ve her şeyden haberi olandır.” (Ahzab, 34)
“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun…” (Tahrim 6)
Evlerde yangın var…
Her dilde olduğu gibi Arap dilinde de Müteradif ve Müşterek kelimeler var. Malum olduğu üzere Müteradif; Eş anlamlı kelimler, Müşterek çok anlamlı kelimelerdir.
Meydan almak: Geniş ölçüde olmak
Meydan aramak: Fırsat gözetmek, olanak aramak
Meydan bulamamak: Fırsat bulamamak
Meydan birine kaldı: Ortada engel olacak kimse yada şey bulunmamak
Meydan kalmamak: Bir şeyin yapılmasına fırsat olmamak yada gerek kalmamak
Meydan okumak: Korkmadığını, çekinmediğini açıkça bildirmek, belirtmek, korkutmak
Meydan vermemek: Olumsuz, kötü bir durumdan kaçınmak
Meydana atılmak: İleri sürülmek, herkesin bilgisine sunulmak
Meydana atmak: Ortaya çıkarmak
Sözün anlamı, sözün bağlamındadır.
Kur’ân-ı Kerîm’de hikmet, on yerde kitap kelimesiyle beraber olmak üzere yirmi defa geçmektedir. Ayrıca üç defa mülk, birer defa da mev‘iza, hayır, âyet kelimeleriyle birlikte kullanılmıştır.
Bir yerde ise “Hikmetün bâliğa” şeklinde geçer, bu terkib ise bizzat Kur’ân-ı Kerîm’i ifade eder.
Mukātil b. Süleyman’ın (ö. 150/767) el-Vücûh ve’n-nežâir adlı eserinde hikmetin beş “vech”i yan, beş farklı anlamı olduğu belirtilmektedir. Nedir bunlar?
1. Kur’an’da emir ve nehiy kipleriyle geçen öğütler (Bakara 2/231; Âl-i İmrân 3/48; Nisâ 4/113)
2. Anlayış (fehm) ve ilim anlamında hüküm (Meryem 19/12)
3. Nübüvvet/Peygamberlik (Bakara 2/251; Nisâ 4/54; Sâd 38/20)
4. Başta Kur’an’ın tefsiri olmak üzere ilim (Bakara 2/269)
5. Bizzat Kur’an’ın kendisi (Nahl 16/125)
Râgıb el-İsfahânî’ye göre hikmet: “ilim ve akılla gerçeği bulma” anlamındadır. İsfahânî der ki: “Eğer hikmet kavramı Allah için kullanılacaksa anlam; “eşyayı en ince detaylarına kadar bilmek ve onu en sağlam ve kusursuz biçimde yaratmak” anlamındadır.
İbn Manzûr ise hikmetin özellikle Allah’a nispeti halinde “En değerli varlıkları, en üstün bilgiyle bilmek” mânasına geldiğini belirtir.
Tabiin neslinin büyük isimlerinden İmam Katâde’ye göre hikmet, sünnet demektir. İmam Mâlik’e göre, dini bilmek ve anlamaktır. İbn Zeyd’e göre ise hikmet, ancak Resûlullah’ın (sas) öğretmesiyle mümkün olan din demektir.
Seyyid Şerîf el-Cürcânî malumunuz bizim en meşhur kelam âlimlerimizdendir, ancak Arap dili ve Fıkıh’da da çok ciddi bir ilim sahibidir, o ise hikmet kavramının insan için ne anlama geldiğini şöyle ifade eder: “Hikmet insanın gücü ölçüsünde, nesnelerin mahiyet ve hakikatlerini bilmesidir.”
İmam Taberi, Bakara Sûresi’nin 29. âyetinin tefsirini verirken, hikmet için şöyle bir tanım verir: “Hikmet, bilgisi ancak resulün beyanıyla idrak edilebilecek olan ilâhî hükümleri bilmek, bu hükümleri ve bunların delâlet ettiği diğer hükümleri kavramaktır.” (Câmi’u’l-beyân, I, 557-558; III, 89-91)
İmam Zemahşerî ise Allah’ın dilediğine büyük bir hayır olarak verdiği hikmeti (Bakara 2/269) ayetini tefsir ederken, hikmete: “ilim ve amel uygunluğu” şeklinde bir tanım vermiştir.
İmam Kurtubî’ye göre de Hikmet bazı ayetlerde Kur’an’ın bir sıfatı, bazı ayetlerde ise bizatihi Sünnet anlamındadır.
İmam Mâtürîdî’ye göre ise hikmet “tam uygunluk yani mutlak isabet” anlamındadır. Ayrıca şöyle der: “Her şeyi yerli yerine koyma” şeklinde de ifade edilebilen bu tanım aynı zamanda “adl”in de karşılığıdır.
İmam Şafi (rh) gerek İslam ilim tarihinin ilk fıkıh usulü sayılan er-Risale kitabında, gerek muhteşem eseri el-Umm’da yer yer hikmetin Sünnet olduğunu açıkça ortaya koyar ve bunu çeşitli ayet ve hadislerle delillendirir. Onun birde Cima’ü’l-İlim adlı bir eseri vardır; bu eserinde üç temel konuyu işlemiştir:
1. Sünnet’in bağlayıcılığını kabul etmeyen fırkanın görüşü ve reddiyesi
2. Allah’ın farizaları
3. Peygamber’in nehiyleri/yasakları
İmam Şafi şöyle der: “Allah, Peygamber ile iki şekilde bağ kurar ve O’ndan iki şey ister: Birincisi Allah ona vahiy indirir ve O’ndan insanlara da bu vahiy iletmesini ister. İkincisi de Allah (cc) Peygamberine şöyle yap diye risalet (mesaj) gönderir, o da onu yapar ve muhataplarından yapılmasını ister. İşte birinci Kitap yani Kur’an, ikinci Hikmet yani Sünnet’tir.”
“Hikmet, ilim ve amelde sağlamlılık, bir başka deyişle sözde ve işte isabet etmektir.” (Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, 1, 409)
Kur’an-ı Kerim’de hikmet kavramı ne anlamlarda kullanılmıştır?
1. Hikmet, sadece Hz. Peygamber’e (sas) bahşedilmiş bir özellik değil, başka peygamberlere de verilmiş bir nimettir.
Hz. Yusuf’a (Yusuf, 22)
Hz. Davud’a (Bakara 251, Sa’d, 20)
Hz. Yahya’ya (Meryem, 12)
Hz. İsa’ya (Ali İmran, 48, Maide 110)
Hz. Lokman’a (Lokman, 12) da verildiği beyan edilir.
“(Yusuf) erginlik çağına erişince, ona hikmeti/isabetle hükmetme yeteneğini ve ilim verdik. İşte güzel davrananları biz böyle mükâfatlandırırız.” (Yusuf, 22)
2. Hikmet, Hz. Peygamber’e (sas) tâlim görevinin bir gereği olarak, muhataplarına öğretmesi için verilen bir vazifedir.
Bakara 129, 151, Ali İmran 164, Nisa 113, Cuma 2…
3. Hikmet, Allah’ın (cc), istediği kullarına bahşedeceği büyük bir nimet, tarifsiz ve hesapsız vereceği büyük bir servettir.
Bakara, 269
İbn Abbas’a yapılan dua: “Allah’ım! Ona hikmeti öğret/ver!”
4. Hikmet, mümin kulların başta tebliğ ve davet olmak üzere her daim işlerini ona göre yapmaları gereken çok temel bir mükellefiyettir.
Nahl, 125
“(Resûlüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir.” (Nahl, 125)
5. Hikmet, tüm müminlerin evlerinin en temel azığı olması gereken bir meseledir.
Ahzab, 34
Hz. Peygamber (sas) hikmeti nasıl tâlim etmiştir?
1. Peygamber (sas) Kur’ân ile Rabbimizin mesajlarının lafzî anlamlarını, hikmet ile ise o mesajların maksadını tâlim ettirmiştir.
2. Peygamber (sas) Kur’ân ile Rabbimizin anlattıklarını, hikmet ile ise anlatmak istediklerini tâlim ettirmiştir.
3. Peygamber (sas) Kur’ân ile Rabbimizin istediklerini, hikmet ile ise istediklerinin nasıl olacağını ve nasıl yaşanılacağını tâlim ettirmiştir.
Hz. Peygamber (sas) Kur’ân ile Rabbimizin mesajlarının lafzî anlamlarını, hikmet ile ise o mesajların maksadını tâlim ettirmiştir.
“İman edenler, bununla beraber imanlarına zulüm bulaştırmayanlar, işte ancak onlar emniyet içerisinde olanlardır. Onlar dosdoğru yolu bulmuş kimselerdir.” (En’âm 82)
Sahâbe, Efendimiz’e (sas) sordular ve ayette geçen “imanlarına zulüm bulaştırmanın” ne manaya geldiğini öğrenmek istediler. Efendimiz (sas) bu soruya şöyle bir cevap verdi: “Ayette geçen zulüm sizin anladığını zulüm değildir. Siz Lokman Sûresi’nin 13. ayetini okumadınız mı? Orada Lokman oğluna ne diyor: ‘Evladım sakın Allah’a ortak koşma! Çünkü şirk elbette büyük bir zulümdür.’ İşte burada geçen zülüm, şirktir.”
Hz. Peygamber (sas) Kur’ân ile Rabbimizin anlattıklarını, hikmet ile ise anlatmak istediklerini tâlim ettirmiştir.
Adî b. Hâtem et-Tâî’nin (v. 67/686) (ra) bir hatırası…
“(Yahudiler) Allah’ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (Hristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesîh’i (İsa’yı) rabler edindiler. Hâlbuki onlara ancak tek ilâha kulluk etmeleri emrolundu. O’ndan başka ilah yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır.” (Tevbe, 9/31)
Hz. Peygamber (sas) Kur’ân ile Rabbimizin istediklerini, hikmet ile ise istediklerinin nasıl olacağını ve nasıl yaşanılacağını tâlim ettirmiştir.
“Çeyrek dinar veya daha fazla çalanın eli kesilir.”
“Üç dirhem değerinde bir şey çalanın eli kesilir.”
“Allah size çocuklarınız hakkında vasiyette bulunuyor. Erkeğe, iki kadın payı kadar pay vardır…” (Nisa, 11)
“Katil asla mirasçı olamaz.”
“Allah’a ve Resûlü’ne karşı savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuğu yaymaya çalışanların cezası ancak öldürülmeleri ya da asılmaları veyahut da ellerinin ve ayaklarının çaprazvari bir şekilde kesilmesi ya da bulundukları yerden sürülmesidir.” (Maide, 33)
“Ya Resûlullah! Eğer bir adam sadece hırsızlık yapmışsa elini kesmelisin. –zaten bu konu hakkında Maide 38’de açık bir hüküm var- Eğer sadece yol kesmişse ayağını kesmelisin. Hem yol kesip, hem hırsızlık yapmışsa; hem ayağını hem elini kesmelisin. Adam öldürmüşse kısas uygulayıp, sen de onu öldürmelisin. Hem adam öldürmüş, hem yol kesmiş, hem de onun bunun ırzına tecavüz etmişse sen de onu asmalısın. Yok, bundan daha az bir suç işlemişse sen de onu sürgün etmelisin.” (Taberî, Câmiu’l-Beyân an Te’vili’l-Kur’ân, X, 267; Nesai, Kitabü’l-Muharebe, 7)
Bazı kaynaklarda Hayber Fethi sırasında Müslüman olduğu söylense de, nübüvvetin ilk yıllarında iman eden bahtiyarlardan birisi de İmrân b. Husayn’dir. (v. 52/672)
Hz. Peygamber’in (sas) kutlu lisanından bize 180 tane hadis rivayet etmiştir.
Babası Husayn b. Ubeyd, oğlu İmrân’dan sonra Müslüman olmuştur.
“İmanın birleştirdiği bu baba ve oğulun haline ağlıyorum. Biraz önce Husayn kâfir olarak geldiğinde İmrân babasından gizlendi, ona görünmemeye çalıştı. Sonra babası iman edince onun elini ayağını öpmeye çalıştı. İşte beni ağlatan imanın bu güzelliğidir.”
“Bize Kur’ân dışında başka bir şey anlatmayın. Ne de olsa o mübin bir kitaptır ve ne arasak onda vardır. Bundan dolayı biz Kur’ân’dan başka bir şey tanımayız!”
“Sen ne ahmak adamsın böyle! Söyle bakalım Kur’ân’ın hangi ayetinde yazıyor öğle namazının dört rekât olduğunu, hangi ayetinde yazıyor kıraatin sabah, akşam, yatsı da cehri (açıktan), öğle ve ikindi de sırrî (gizli) olduğunu…” ve sayıyor sayıyor, onlarca şey söylüyor. Sonra diyor ki: “Bunlar Kur’ân’ın müphem yani kapalı meseleleridir, onları ancak Resûlullah (sas) tebyin etmiş, açıklamıştır ve hayatı ile tatbik edip, bizlere göstermiştir.”