Allah Resulü’nün (s.a.v.) okuma-yazma bilip bilmediği mevzusu öteden beri tartışılan, ama bir türlüde kesin ve son söz niteliğinde olabilecek şeyler söylenememiş bir konudur. Özellikle Endülüs ulemasının yoğun bir biçimde gündemini meşgul eden bu konu, sonraları İslam dünyasının birçok yerinde farklı tartışmalara sebep olmuş, en sonunda Batı araştırmacılarının, “acaba buradan bir şeyler çıkarabilir miyiz?” mantığı ile düşüncelerini dile getirmeleriyle, farklı noktalara taşınmıştır. Müslüman dünyanın Osmanlı mağlubiyetinden sonra, siyasal anlamda güçlerini kaybetmeleriyle ve Batının elde ettiği başarının kendilerine kazandırdığı özgüvenle, İslam’a ait her ne varsa tartışmaya başladıkları o günden günümüze, ne yazık ki; Müslümanlarda ise hep savunmacı yâda tepkisel bir üslup gelişti. Bugün kitaplarımızda yer alan başta kadının şahitliği ve miras bölüşümü, çok eşlilik, miraç hadisesi, mucizeler ve Efendimiz’in Zeynep validemiz ile evliliği gibi Kur’an’da geçen meseleler olmak üzere, Allah Resulü’nün (s.a.v.) evlilikleri, Hz. Aişe’nin yaşı, hadislerin tedvini ve recm meselesi gibi onlarca konu hep ya müsteşrik kalemlerin bazı iddialarına karşı savunmacı bir üslup ile veya aynı kalemlere karşı çoğu zaman sağduyu ihmal edilerek tepkisel bazı ifadelerle açıklanmaya çalışılmıştır ve halen ne yazık ki aynı durum devam etmektedir. Ama burada ihmal ettiğimiz önemli bir hakikat var ki; “Müslüman dünyanın temel referans kaynakları olan Kur’an ve Sünnet’te açıklanınca yüzümüzü kızartacak hiçbir meselemiz yoktur; dolayısı ile savunmacı ya da tepkisel bir duruşa da ihtiyacımız olmamalıdır.”
Bundan dolayı Müslümanlar olarak bizim “din elden gidiyor” gibi bir korkuya kapılmak yerine, istikbalimiz olan köklere müracaat noktasında bir gayret içerisinde olma zorunluluğumuz vardır. Böyle bir özgüven ile asli kaynaklarımıza yöneldiğimiz zaman elimizin altındaki bu yüce mirastan çok daha fazla istifade edeceğimiz muhakkaktır.
Bu ön bilgi ile asıl konumuz olan Efendimiz’in okuma-yazma bilip bilmediği mevzusuna gelirsek, bu konuda gerek klasik eserlerde, gerek son dönemlerde kaleme alınan eserlerde birçok farklı görüşün ileri sürüldüğüne şahit oluruz. Bu görüşleri bir araya getiren Prof. Dr. Ahmet Önkal hocamız yedi temel noktada bunları toparlamıştır. Küçük bazı değişikliklerle birbirinden farklı olan bu görüşleri sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Efendimiz (s.a.v.) hayatının hiçbir döneminde asla yazı yazmamış, bakarak herhangi bir yazıyı okumamıştır.
Efendimiz (s.a.v.) Hudeybiye antlaşması sırasında bir mucize eseri ismini yazmış, yine bazı şeyleri okumuştur.
Efendimiz (s.a.v.) hayatının son dönemlerinde okur-yazar denmeyecek bir oranda bazı şeyleri yazmış ve okumuştur.
Efendimiz (s.a.v.) İslam’ın ilme, okuma ve yazmaya verdiği önemi kavrayan biri olarak, bu emre itaat ederek; bir dereceye kadar okumuş ve yazmıştır.
Efendimiz (s.a.v.) bir mucize olarak peygamberlikle beraber Cebrail’den okuma ve yazmayı öğrenmiştir.
Efendimiz (s.a.v.) hayatının bir bölümünde ticaret, geri kalan bölümünde ise risalet ile uğraştığı için okumayı bir şekilde öğrenmiş, yazıyı ise öğrenmemiştir.
Efendimiz (s.a.v.) ne zaman ve nasıl öğrendiği net olarak bilinmese de; hem okumayı, hem de yazmayı öğrenmiştir.
İşte Allah Resulü’nün (s.a.v.) okuma-yazma bilip, bilmediğine dair ileri sürülen iddialar bunlardır ve her iddia kendini ispat etmek için çeşitli delileri ileri sürmüşlerdir. Peki, bu iddialardan hangisi en doğru olanıdır? Ve biz bunun doğruluğunu nasıl tespit edebiliriz? Aslında bu soruların cevabını bulmak çok da zor değildir. Nasıl mı? Elbette ki köklerimize müracaat ederek bulacağız.
Müminlerin annelerinden zekâ ve ilmi ile nicelerini gölgede bırakan Hz. Aişe validemiz, bize hayatı ile bir yöntem miras bırakmıştır. O, Efendimiz’in vefatından sonra çoğalan hadis rivayetlerinden bazıları kendisine ulaşınca, hemen bu hadisin Efendimiz’e nispeti konusunda bir şeyler söylemez, bu rivayeti yapısı itibari ile altı farklı alana arz ederek; ya rivayetin bizzat kendisinin doğruluğunu veya yanlışlığını, yâda anlamının ne olduğunu bulmaya çalışırdı. Neydi bu altı farklı alan? 1- Kur’an 2- Sünnet 3- Hadis 4- Tarih ve Vakıa 5- Akıl ve Kanaat 6- Mantık ve Dil. Hadis külliyatlarımızda 2210 tane rivayetin sahibi olan Hz. Aişe validemizin özellikle hadislerin değerlendirmesi konusunda ortaya koyduğu bu yöntem bizler için çok önemlidir ve selim bir İslam düşüncesinin oluşması için savunmalara ve tepkilere kapı açmadan, tartışma konusu olan her meseleyi ihtiyaca göre bu altı farklı alana arz ederek çözmeye çalışmak, herhalde çok olumlu neticelerle sonuçlanacaktır.
Öyle ise bir dahaki yazımızda Efendimiz’in (s.a.v.) okuma-yazma bilip bilmediğini, Hz. Aişe’nin bize öğrettiği bu yöntem ile bulmaya çalışalım.
Muhammed Emin YILDIRIM