Kutsal vazifelerini yerine getirmek için insanlar kafileler halinde mübarek topraklara doğru yola koyuldular. Her hac yolculuğunda insan tarifi mümkün olmayan duygularla ailelerinden, dost ve arkadaşlarından ayrılırken, sanki baba ocağına gider gibi yola çıkmaktadır. O mekanlar tüm müminler için baba ocağı ve bir anne kucağı gibidir. İlk kez gidiyor olsa bile bir çok mekan ona çok tanıdık gelmekte, her mekanda zihninin bir köşesinde okuduğu yada duyduğu nice olaylar ve hatıralar canlanmaktadır. Bin bir sıkıntı ve zorluğa rağmen her hacı adayının gönlünde oralara varmak Hacerü’l Esved’in önünde selam verip geldiğini duyurmak, evrensel koroya katılıp Lebbeyk diyerek koca İslam okyanusunda bir damla olduğunu bildirmek, Allah’ın yeryüzüne koyduğu ilk yapı olan Kabe etrafında dönüp dönüp durmak, Safa ile Merve arasında Hacer gibi kutsal ve değerli gördüğü şeyleri canı pahasına koruyacağına dair adeta söz vererek koşmak, ahiretin, ölümün, kefenin bir provası olan ihramı giyerek sadece Allah için ve O koydu diye o güne kadar helal olan nice şeyi kendine haram saymak, Peygamber’in doğduğu evin önünde oturup oradan Daru’l Erkam’ı düşünmek ve Kabe’nin o siyah örtüsündeki asalet ve heybetten aldığı heyecan ile vatanına dönünce Erkam’ın evi gibi evler oluşturmaya söz vermek, Ebu Cehil’in evine bakıp inkar edenlerin sonunu düşünmek, Arafat’ta Allah’a sadakat ve söz vermek için bulunmak, orada ilk atası Adem gibi tevbe ve istiğfarda bulunmak, akşamın gelişi ile sel gibi Müzdelife’ye akıp orada gecelemek ve orada yarın ki savaş için mermiler toplamak, o mermileri boşa harcamadan sabahın erken saatlerinde Mina’ya doğru yola koyulmak, ellinde tuttuğu taşlarla şeytanlarla savaşmak ve bu savaşın hiç bitmeyeceğinin şuuruna varmak, şeytan ve şeytanlaşmış güçlerin kimliklerini iyice öğrenmek ve bu güçlerin kıtalar dolaştığının bilincinde olarak onların tamamından beri olunması gerektiğini fark etmek ve bu fark edişin sorumluluğunu yerine getirmek için Allah’a söz vermek, iki üç saatlik zorlu bir yolculukla vahyin insanla buluştuğu Hira Mağarası’na varmak, orada Allah Resulu gibi tefekküre dalıp ötelere yelken açmak arzusu ile yanıp tutuşmaktadır.
Aşk ateşini Mekke’de tutuşturanlar için Peygamber şehri Medine bir su olur. Eğer önce Medine’ye uğramışsanız orası size bir kıvılcım olur. Peygamber’in mescidinin her bir köşesi sizi 1500 sene öncesine taşıyarak sizi özlemini çektiğiniz iklime taşır. Allah Resulu’nun ölümsüz nefesini hissetmek, kabrinin önünde dirilmek, aziz dostlarının hatıralarını yad etmek, Baki Kabristanı’nda hep isimlerini duyduğumuz Nübüvvet medresesinin talebeleriyle beraber olmak, oradan Uhud’a uzanarak Seyyidi Şüheda Hz.Hamza’nın önünde durup onun ordusunda sıradan bir er olmak istediğimizin tekmilini vermek, Peygamber’in çizmiş olduğu sınırları zorlamanın insanın başına getireceği acı olayları düşünmek, okçular tepesinde adeta orayı terk etmeyin çığlığını haykırmak, Kuba Mescidine varıp Sena tepelerinden gelen iki aziz dostun hayalini kurmak ve tüm insanlarla beraber ta la el bedru aleyna deyip o coşku seline katılmak, iki kıbleli mescide varıp Peygamber’in o hatırasına uzanmak, yedi mescidlere varıp Selmani Farisi’nin fikrine ortak olup elimize aldığımız kazmalarla hendekler açmak ve en sonunda Ravza’nın bir köşesinde iki büklüm olup, yüreklerimizin derinliklerinden kopup gelen coşkuya gözlerimizden akan yaşları ortak kılarak; “ Sevdim seni hep canlara canan diye sevdim, Bir ben değil alem sana kurban diye sevdim. Kıtmirinim ey Şah-ı Resul kovma kapından, Alemlere rahmet dedi Rahman diye sevdim” demek istemektedir.
Tüm mümin yüreklerin ortak sevdası ve arzusu bu duyguları yaşamaktır. Oralara gidip bu arzusunu yerine getiren her Müslüman daha oradan ayrılmadan bir daha gelmenin hesaplarını yapmaktadır. Oralarda var olan İlahî cazibe insanı büyülemekte bir giden, bin daha gitmek istemektedir. Bu özlem ile yanıp tutuşan yürekler Kur’an’ın şu fermanını hiç unutmamalıdırlar. Ne diyordu ilahî kelam: “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça mutlak erdeme ulaşamazsınız. Unutmayın ki neyi harcarsanız Allah kesinlikle onu bilir.”
Hac konusu hep mevzu olduğunda birbirlerimize şöyle dua ederiz: Allah gitmeyenlere gitmek, gidenlere ise tekrar gitmek nasip etsin. Bu duaya bizler gönülden amin diyoruz ama bu duaya biraz fiili bir boyut katıp şöyle değiştirsek olmaz mı? Allah gitmeyenlere gitmek, gidenlere ise gitmeyenlere yardım edip göndermek nasip etsin.
Bu sene geçti, ama bir daha ki sene bu duaya gönülden ve tabi ki eller ile vererek amin demeye var mıyız?
Muhammed Emin YILDIRIM