İslam Medeniyetinin çocuklarına eskiden sahibu’l-vakt anlamında İbnu’z-Zaman/Zamanın Çocuğu derlermiş. Zamanın çocuğu; elindeki zaman sermayesinin kıymetini bilen, zamanın önünde eriyip gideceğine, zamanına yön vererek az vakitte çok işler yapan, zamanın mahkûmu olup, onun elinde savrulacağı yerde, zamanına hâkim olup, onu ulvi değerler yolunda harcayabilendir. Böyle bir gayreti olan elbette zamanına sahip biri olarak zamanın çocuğu olacak, bu gayretten mahrum olan biri ise zamane çocuklardan olacaktır.
Zamanın çocuğu ile zamane çocuk arasındaki en önemli fark, biri tarihli yani takvimli yaşarken, diğeri geçmişsiz, takvimsiz ve gündelik yaşamasıdır. Hal böyle olunca elbette biri çok şey kazanacakken, diğeri birçok şey kaybedecektir. Öyle ise kaybedenlerden olmamak için zamanlarımıza sahip olmalı, başkalarına bırakmadan, ilhamı geçmişimizden ve köklerimizden alarak gündemlerimizi kendimiz tespit etmek zorundayız.
Böyle bir tespitte zorlanmayacağımız hepimizin malumudur. Rabbimize ne kadar şükür etsek azdır; bizlere öyle bir tarihi birikim ve geçmiş bahşetmiş ki; yılın on iki ayına ve bu ayların her gününe damgasını vuracak eskimez gündemlerin sahipleri kılmıştır. Mesela; her Muharrem ayı geldiğinde bize Hicret’i hatırlatarak gelir. Hicretten medeniyete ulaşan o eşsiz mücadelenin önemini haykırır. Muharrem’in 10’u oldu mu; gündem Hz. Hüseyin ile değişir ve ayın sonuna kadar Hüseyni kıyamı anlayabileceğimiz bir fırsata dönüşür.
Her Zilhicce ayı bize Hz. İbrahim’i ve ailesini hatırlatır. Onların sadakat, teslimiyet ve fedakârlıklarını anlamak ve bu çağa taşımak için birer vesile imkânı olur. Yine bu ay Kurban ile Allah’a yakınlığı, Hac ile evrensel koroda yer almanın güzelliklerini haykırır durur.
Her Recep ve Şaban ayı içlerinde taşıdıkları mana ile unutmak tabiatının bir gereği olan insana; anlamlı, yani Allahlı yaşamayı öğretir.
Ayların Sultanı olan Ramazan gelince her şey daha da farklılaşır; bir anda gündem değişir ve bir ay boyunca Kur’an’ın doğum ayı olan bu bereketli günlerde, Kur’an ile insan arasındaki engellerin kaldırılmasının gayreti verilir.
Peki, merhaba demeye hazırlandığımız Rebîulevvel ayı bize neler hatırlatır? Şunu başta söyleyelim ki, her Rebîulevvel ayı bizlere ikinci bir Ramazan coşkusu yaşatmalıdır. Çünkü bu ay ile Ramazan arasında ortak bir bağ vardır. Nedir bu bağ? Ramazan Kur’an-ı Kerim’in doğum ayıdır; Rebîulevvel ayı ise; Kur’anu’n-Natık/Konuşan Kur’an ve Kur’anu’l-Hayy/ Yaşayan Kur’an olan Âlemlerin tartışılmaz sultanı Efendimiz’in (s.a.v.) doğum ayıdır.
Öyleyse bu ay Efendimiz’e (s.a.v.) yakışır bir halde ihya edilmelidir. Elbette bu ay içerisinde birçok kutlamalar yapılacak, toplantılar tertip edilecek, güller dağıtılacak ve özellikle Kutlu Doğum Haftası çerçevesinde bazı etkinlikler düzenlenecektir. Ortaya konan tüm gayretleri takdir ile karşılarken, bir noktanın altını çizmemiz gerekmektedir. Bizler hayattan kopuk, sadece hayal ve his dünyalarımıza hitap eden bir peygamberi değil, her an bizler ile birlikte yaşayan ve hayatlarımızın her an ve durumunun tartışılmaz rehberi olan bir peygamberi anlamak zorundayız.
Ne yazık ki; hayatımızın her alanına artık hâkim olan eğlence ve magazin kültürü, mübarek gün ve gecelerin ihyasına da etki ediyor; anlama ve kavrama öncelliği, yerini anma ve ağlamaya bırakıyor. Hal böyle olunca da, hayatlara müdahale eden bir peygamber portresinden çok, efsanevi özellikleri ile öne çıkan; “O (s.a.v.) nerde, biz nerde!” itiraflarına sığınılan ulaşılmaz bir şahsiyete dönüştürülüyor.
O halde gelin bu ayı konuşan Kur’an olan Efendimiz’i (s.a.v.) anlamak için büyük bir fırsat bilerek değerlendirmeye çalışalım. Hepimiz biraz daha fazla bu ay, o yüce kameti anlama çabası verelim. Siyeri satırlardan değil, içerisine dâhil olarak okumaya çalışalım. O’nu (s.a.v.) tanımanın sadece bilinen ve artık kalıplaşan ana-baba ismi, çocukları, hanımları, savaşları gibi yüzeysel bilgilerden ibaret olmadığının bilincinde, biraz daha derinlemesine okumanın yollarını arayalım. Unutmayalım ki; O’nu (s.a.v.) tanıdıkça hayran olacağız; hayran oldukça da O’nun da yoluna baş koyduğu değerler uğruna seyran ve devran olacağız.
Bu vesileyle biz bir ay boyunca her Cumartesi saat 20.00’de Hikmet Vakfı’nda Efendimiz’i (s.a.v.) farklı yönleri ile anlamaya çalışacağız. İlgililere derslerimizin başlıklarını duyuralım:
1. Ders: Kur’an O’nu (s.a.v.) Anlatıyor.
2. Ders: Dünyevi başarısına rağmen, dünyevileşmeyen bir Peygamber.
3. Ders: O’nu (s.a.v.) Sahabe gibi sevmek.
4. Ders: Peygamberî bir duruş: İsâr
5. Ders: Neden ve Nasıl Siyer Öğrenmeliyiz?
Muhammed Emin YILDIRIM