Hicri 1440 Sahâbe Yılı etkinlikleri kapsamında Muhammed Emin Yıldırım Hocamızın anlatımıyla her biri Risaletin Kahramanları olan sahâbenin konuşulduğu Risaletin Kahramanları başlıklı programların sonuncusu gerçekleştirildi.
Siyer Vakfı Ankara Şubemizin organizasyonuyla Ankara Melike Hatun Camii Konferans Salonunda gerçekleştirilen Risaletin Kahramanları kapanış programına ilgi yoğundu.
Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başlayan program, Kur’an tilavetinin ardından Muhammed Emin Yıldırım Hocamızın “Mısır’ın Valisi: Ukbe b. Âmir (ra)” konulu konferansı ile devam etti.
“Risaletin Kahramanları programları boyunca birbirinden değerli Sahâbe Efendilerimizden hayatlarımıza yön verecek bilgiler öğrendik. Ancak sadece büyüklerin büyüklüklerini ikrar etmek ile bir şey kazanılmaz. Bizim için asıl olan o büyüklerin büyüklüklerini kavrayıp onları büyük kılan özelliklerini bugüne taşımaktır. Allah’ın izni ile bunu başardığımız zaman maksat hâsıl olmuş olacak.” diyerek sözlerine başlayan Hocamız, konuşmalarına şu şekilde devam etti:
“Eğer o özellikleri hayatımıza taşıyamazsak heyecanımız yavaş yavaş eksilecek. O heyecan eksikliği ise dini yaşama ve yaşatma noktasında ki sorumluluklarımızı azaltacak, bizi köhneleştirecek ve başka dünyevi sevdaların peşinden koşturacak. Bizler bu yanlıştan korunmak zorundayız. Bu yolda ve bu uğurda yürümeye mecburuz. İnsanız, kaderimiz yürümek bizim. İnsanız, yolda olmak, yolda kalmak, yola yakışmak, yola başkalarını da çıkartmak ve en önemlisi ise yolda ölmek durumundayız.”
Ukbe b. Âmir’in (ra) hayatından alınacak ders niteliğinde özellikler olduğuna dikkat çeken Hocamız, bu özellikleri altı başlık altında özetleyerek nazarlarımıza verdi.
1- O, Kur’an’ı derinlemesine anlayan ve Kur’an’ı en güzel haliyle yansıtan bir Karî’dir.
“Karî denildiği zaman sadece okuyucu olarak anlamamalıyız. O, aziz kitabı derinlemesine anlayıp, anladıklarını derin bir şekilde hayatına nüfuz ettiren birisiydi. Resulullah (sas) için Abdullah b. Mes’ud (ra) ne ise Hz. Ömer (ra) için de Ukbe b. Âmir (ra) öyleydi. Hz. Ömer (ra) Kur’an okunacağı zaman Ukbe b. Âmir’in (ra) okumasını isterdi.”
2- O, Kur’an’ı anladığı gibi, başkalarına da açıklayan bir Müfessirdi.
“O bir Müfessir ve O’nu diğerlerinden ayıran bir özelliği var. O’nun kendine özgü bir Mushaf’ı var. “Ukbe Mushaf’ı” diye biliniyor ve talebelerinden Ebû Said b. Yunus diyor ki “Ben onun Mushaf’ını gördüm. Onun Mushaf’ı Osman’ın Mushaf’ından tertip bakımından farklıydı.” Ancak ne yazık ki bugün o Mushaf elimizde yok ancak onu görenlerin bize aktardıkları bilgiler var.”
3- O, Suffa mektebinin hem müteallimi, hem muallimi, hem de Rabbani bir âlimiydi.
“Bu üç özellik için çok şey söylenir. O nasıl muallimlik yapmış, nasıl Resulullah’a (sas) talebe olmuş ve sonrasında yaşadığı bereketli ömründe neler yaşamış bunlardan örnek alma adına kaynaklarımızdan çok önemli şeyler okuruz. Hepimiz ilmi öğrenme ve öğretme noktasında bu özelliklerden faydalanmak adına bu bilgilere müracaat etmeliyiz.”
4- O, atının sırtından inmeyen, coğrafya ve sınır tanımayan büyük bir İslam Mücahidiydi.
“O’nun ayak izlerini Rodos’ta, İstanbul’da ve İstanbul’dan farklı farklı coğrafyalara uzanmış yollarda görürüz. İslam için bir ömür gayret içerisinde olan o büyük insanın cihana vermiş olduğu derin izlerin ne kadar canlı olduğuna hep beraber şahit oluruz.”
5- O, tevhidi içselleştiren ve tevhidi çok iyi anlayıp iman hakikatlerinin inceliğine varmış bir Muvahhiddi.
“O İslam’ın anahtar kavramı olan Tevhid’i çok iyi anlamış bir Muvahhiddi. Şartlar değişti, imtihanlar değişti ve imtihanlar ağırlaştı ama hiçbir şey onu yolundan alıkoymadı, onu yolundan saptırmadı. Böyle bir duruşu bizlere miras bıraktığı için biz ona Muvahhid diyoruz.”
6- O, zor zamanlarda ve zeminlerde mevki sahibi biri olarak, o mevki ve makamın şartlarına asla teslim olmayan Ömerî bir adaletle işlerini yürüten bir valiydi.
“Bugün bu bahsi geçen vasıfların hasretini çekiyoruz. Bu özelliklerle sınandığımız şu zamanlarda her geçen gün savruluyoruz. Ödümüzü koparacak bir hakikati söylüyor İslam âlimleri bizlere; “Bir insan belli bir makama ve mevkiye geldikten sonra, öncesindeki hayatında var olan bazı güzellikleri kötülüklerle değiştirmişse, bu durum o insanın nifaktan izler taşıdığına işaret eder.”
İnsanlar sıradan bir müdürlük, idarecilik, amirlik, başkanlık ve valilik gibi vasıfları elde ettiklerinde dün olduğu insandan bambaşka bir insana dönüşüyor. Masasının önünde başka, arkasında otururken ise bambaşka bir insan olmayı bu dini anlamış olan insanlar nifaktan bir iz olarak görürler. Ya biz bunları anlayarak hayatlarımıza bir nizam vereceğiz. Ya da “Bunlar ağır ve böyle şeyler bize gelmez.” deyip kulaklarımızın üstüne yatacağız. Eğer ahirette davranışlarımızın hesabını vereceğimize inanıyorsak bunları düzeltme adına adımlar atmalı ve bu yolda gayret etmeliyiz.”
Muhammed Emin Yıldırım Hocamız, Ramazan-ı Şerifin de yaklaşmasıyla birlikte maddi ve manevi hallerimizi yeniden inşa etmemiz adına Hocamız bizlere, Efendimiz’in (sas) ibadet ve iyiliklerin en güzelleri nedir sorusuna yanıt olarak sıraladığı üç maddeyi aktardı:
– Seninle bağları koparanlarla güzel ilişki kur
– Seni (istek ve arzularından) mahrum edenlere, vermek suretiyle (arzu ve isteklerini yerine getirerek) karşılık ver.
– Sana haksızlık edenlere karşılık verme/affet!”
Hocamız, konuşmasının sonunda Ramazan ayının öncesindeki son haftayı iyi kullanmak adına “Ramazanı Nasıl İhya Edelim?” serlevhası altında on maddeyi bizlerle paylaşarak sözlerini nihayete erdirdi.
Ramazan’a nasıl hazırlanalım?
1. Ciddi bir muhasebe
2. Derin bir tevbe
3. Şuurlu bir istiğfar
4. Güzel bir helalleşme
5. Bilinçli bir niyet
6. Makul bir hedef
7. Sarsılmaz bir istikamet
8. Sadık bir dost
9. Vahdet sağlanmış bir hane
10. Sağlam bir sabır
Neye sabır edeceğiz?
1. İbadetlerin külfetine
2. Günahların cazibesine
3. İmtihanların zorluğuna
4. Eziyetlerin ağırlığına
5. Hayırların istikrarına
Yapılan son programla Siyer Vakfı Ankara Şubemizin düzenlemiş olduğu Risaletin Kahramanları programları nihayete ermiş oldu.