Yusuf b.Hüseyin her an içerisine düşülme tehlikesi olan riya hastalığının sinsi tavrını şöyle açıklamaktadır: “Dünyada en aziz şey ihlastır, riyayı kalbimden söküp atmak için ne kadar gayret ediyorum. Buna rağmen riya kalbimde başka bir renkte bitmektedir.”
Bu tespit yüreğinde riya hastalığı ile mücadele eden bir savaşçının itirafıdır. Çok doğru bir teşhis ile riya; adeta bir bukalemuna benzetiliyor ve bulaştığı bedende nasıl renk değiştirip durduğunu, eğer karşıt savunmalar geliştirilmezse nasıl insanın felaketini getirdiğini belirtiyor. Bu tehlikesinden dolayı Hz. Peygamber riyayı; küçük şirk olarak nitelendiriyordu ve ümmetini şöyle uyarıyordu: “Allah kendi rızasının dışında, farklı beklentiler içerisinde ameller işleyenlere mahşer günü diyecektir ki: Dünyada bu amelleri kime göstermek ve kimden ne koparmak adına yaptıysanız, şimdi onun yanına gidin ve ödülünüzü/karşılığınızı ondan isteyin. Bakalım onlar size karşılık verebilecekler mi?” ( Buhari, Bed’ü’l Vahiy,1)
Allah Resulü; Bakara Sûresinin 264.ayetindeki temsili çok iyi biliyordu. Orada mallarını gösteriş için harcayanların nasıl ahirette beklentilerinin aksine eli boş kalacakları gerçeğinin de çok iyi farkındaydı. Bunun için O (s.a.v.); amellere ihlas ve derinlik kazandırmak için, sürekli ümmetini uyarıyor, çeşitli örneklerle bu önemli soruna karşı uyanık olmalarını istiyordu. Yukarıdaki sözüyle de, Allah’ın rızası dışında, başka amaçlarla yapılan işlerin neticesinin vahametine dikkatleri çekiyordu.
Ahirette karşılığı verecek tek merci Rabbü’l Alemin olan Allah (c.c.) olduğuna göre, farklı mülahazalarla yapılan ameller ne yazık ki, insanın yüzüne bir paçavra gibi atılacaktır. Düşüne biliyor musunuz; bir ömür yaptığımız ibadetler, sarf ettiğimiz mallar, gece gündüz harcadığımız zamanlar ve hatta uğrunda ölmek istediğimiz davalar; mizana konu olduğu zaman, mutlak adaletin sahibi olan Allah (c.c.) tarafından; “Bunlar benim için değildi” denip, yüzümüze vurulsa ne yaparız? Orada kim ne adına bizi kurtarabilir? Kazanmaya çalıştığımız; şan, şöhret, makam, mevki, ekonomik imkanlar, toplumsal kariyerler yada dünyevi hırslarımızın bizleri bir araya getirdiği sözde arkadaşlar ve dostlar; hangisi kurtarır bizi söyler misiniz? Hiçbiri değil mi?
Evet, hiçbiri? Öyleyse bu sinsi hastalık ve düşmana karşı çok ciddi tedbirler almak zorundayız. İsterseniz tedbiri bize yine Sözün Sultanı söylesin.
Sahabeden Ebu Musa el-Eş’arî rivayet ediyor; “Nefsim ile ciddi savaşlar verdiğim bir gün Allah Resulü’nün yanına gittim ve O’na şöyle bir soru sordum: ‘Ya Resulullah! İyiliğin kemali nedir?’ Efendimiz (a.s.) sorduğum bu soruya şöyle cevap verdi: “Gizli hallerinde bile, açık halinde yaptığın ameli yapmandır.” ( Taberani, Mucemü’l Kebir, 290)
Efendimiz’in bu sözü, riyadan kurtulmak için çok önemli bir ölçüdür. Çünkü riya genelde el kaygısı ile, yani başkaları görsün yada duysun diye yapılır. Eğer insanın Rabbi ile kurduğu özel münasebetleri varsa, kendini izleyen ve gören gözlerden uzak bir halde iken; “Ya Rabbi! Şunları, şunları yaptım, ama hep o yaptıklarıma birileri şahit oldu. Ama şu an sen ve benden başka hiç kimse benim bu halime vakıf değil. İşte halimi sana arz ediyor, sırrımı sana ifşa ediyorum” deyip, kıyamda, rükuda ve secdede, dua dua yakarsa kalbine gelen farklı mülahazaları silip atmaz mı?
Allah adına yaptığımız infakları, sadakaları, çabaları ve gayretleri hep ikiye ayırsak, “bir kısmını birileri görebilir, ama şunları benimle Rabbimden başka kimse görmemeli,” diyerek versek yada yapsak, infaklarımızı sırren ve aleniye/ gizli ve de açık diye ayırdığımız gibi, tüm amellerimizi de böyle bir ayrıma tabi tutsak, riya hastalığının önüne ciddi setler çekmiş olmaz mıyız?
Bunun için yazının başlığında “riya hastalığının devası; namazdır” dedim. Ama bununla kastım aslında gece namazı idi. Çünkü gecenin siyah zülüflerinde bizi gören ve bilen, el-Alîm olan Allah’tan başka hiç kimse yoktur. Eğer insan biraz zorlayarak geceye dost olabilirse, gündüzünden daha fazla gecesini ihya edebilirse, bu hastalıktan Allah’ın izni ve keremi ile korunmuş olacaktır. Gece duyduğu, hissettiği ve aldığı lezzet ile, ne amaç ile yapılırsa yapılsın riyadan ve riyakarlardan nefret etmeye başlayacaktır. Böyle ilahî bir lezzetin taliplisi olanın ayakları altına dünyaları serseniz dahi onda nasıl bir değişiklik olur ki?
Öyleyse, seccadelerimizi mahzun bırakmamaya söz vermeye ne dersiniz? Unutmayalım ki; gecesini ihya edenler, gündüzlerini inşa ederler.
Muhammed Emin YILDIRIM