İnsanlar birbirleri ile anlaşılmak için ilişki kurarlar. Söz sahibinin bir amacı vardır, o da muhatabına o sözünün tesirini sağlayabilmektir. Ama her zaman söz gerekli tesiri karşıdaki insanda uyandırmayabilir. Söz söylenir, muhataba ulaşmadan yada ulaşarak tesirini kaybedebilir. Sözün tesir uyandırmamasının birçok sebebi olabilir. Mesela sorun hatipten kaynaklanabileceği gibi muhataptan da kaynaklanabilir. Bu ikisinden kaynaklanabileceği gibi hutbeden yani sözün bizatihi kendisinden, sözün söyleniş ve üslubundan da kaynaklanabilir. Sözlerim anlaşılmıyor, ne söylersem en yakınlarıma bile tesir etmiyor, diyen hatiplerin çoğu sorunu dış dünyada ararlar. Kendisinin çok iyi bir hatip, söylediklerinin ise çok önemli sözler olduğu ön kabulü ile anlaşılmamasının sebebini muhatapta arar, muhatabının yetersiz olduğu kanısıyla kendisini haklı onu haksız olarak niteler. Tabi bunun doğru ve haklı tarafları elbette ki vardır. Ama çok ihmal ettiğimiz bir şey var ki, o da kendimizi hatip diye nitelendirip sürekli insanlara bir şeyler anlatma çabası veren bizlerin, sorunun kaynağını kendimizde aramamamızdır. Hatipten kaynaklanan sorunların birçok farklı sebebi olabilir. Bu sorunlardan bir tanesi ve belki de en önemlisi muhataplara riya telkin etmektir.
Yıllar yılı bizlerle beraber olan çevremizdeki en yakın insanların, en basit alışkanlıklarını terk ettiremiyor, çocuklarımız ve hanımlarımız üzerinde dahi çok önemsiz meselelerde bile etki sağlayamıyorsak durup; “Ya ben ne söylüyorum? Neyi insanlara ve çevreme telkin ediyorum? Hep rol yapıp, samimi davranmıyor muyum? İçten değil dostlar pazarda görsün şeklinde mi hareket ediyorum? diye sormamıza bizi sevk etmelidir. Sorunu hep dış dünyada değil, birazda kendimizde arayıp, kaynağı ben miyim dememiz gerekmiyor mu?
Bugün bulunduğu konumuna bakıp aldanan insanlar bu sorgulamayı yapmadığı ve yapamadığı için kendisi riya içerisinde kıvranırken, birde etrafındaki insanlara farkında olmadan bu hastalığı bulaştırmakta, onlarında samimiyetlerini role çevirerek eylemlerinin zayi olmalarına sebep olmaktadırlar. Böyle bir sorgulamayı küçüklük zannedenler, insanlar üzerinde tesir sağladığı var sayımı ile, o tesirin kırılacağından korkmaktadırlar. Büyük görünme ve ulaşılamama çabası ile insanların üzerinde tesir oluşturma gayretiyle riya bataklığına saplanan niceleri insan yetiştireceğim diye şahsiyeti riya üzerine bina edilmiş insanların oluşmasına sebep olmaktadırlar. Bu tehlikeli ve mayınlı araziye girmemek için her hatip konuşacağı her sözün, sergileyeceği her tavrın içerisinde riya olup olmadığını iyice gözlemlemeli, yaptığı eylemin salih bir amelmiş gibi gözükmesine aldanmadan bu sorgulamayı iyice yapmalıdır. Özellikle dine hizmet etme şerefini kendinde bulan insan nasıl olsa ben hizmet ehliyim diyerek aldanmamalıdır. Allah kendi dinine fasık ve münafıkların eli ile de yardım edebileceğini unutmamalıdır. Her hizmet ehli ben nasıl olsa hizmet ediyorum mantığıyla değil “Acaba ben Allah’ın dinine yardım eden bir fasık yada münafık mıyım yoksa Müslüman mıyım?” sorusunu kendine yöneltmelidir.
Herhalde bizler Hz. Ömer’den daha cesaretli ve imanlı değilizdir. O yüce insanı ümmetin kara kutusu yani sır katibi olan Ebu Huzeyfe’nin peşinden koşturup “Söyle ya Ebu Huzeyfe ben münafık mıyım?” dedirten endişe böyle bir sorgulamanın neticesinden oluşmuştur.
Yada Hanzala’yı sabahlara kadar uyutmayıp, sabahın erken saatlerinde Efendimiz’in (a.s) önüne getirip “Ya Resulullah Hanzala münafık oldu” dedirten amellerinin kaynağını sorgulamasıdır. Eğer gökyüzünün yıldızları olan sahabeler onca müjde ve habere rağmen bu sorgulamaya ihtiyaç duyabiliyor iseler, bizim gibi amellerini kurda kuşa yem eden bu çağın insanının daha fazla bu sorgulamayı yapmaya ihtiyaçları vardır.
Bugün İslam ümmetinin bu acınacak hale düşmesinde riya hastalığının büyük bir yeri vardır. Çünkü bu hastalık ilahi rahmetin ve bereketin oluşmasının engeli, tenezzülatı ilahiyenin Müslümanlar üzerine ulaşmasının önünde en büyük seddir.
Bu çağ Veysel Karani gibi ecrini Allah’tan bekleyen yiğitlere muhtaçtır. Şanı, şöhreti, makamı, mevkiyi isteyene bırakıp sadece Allah deyip yürüyenlere ihtiyaç duymaktadır. İsteyene ver onları bana seni gerek seni diyen yiğitler olmak dileği ile…
Muhammed Emin YILDIRIM