Sîret-i Enbiyâ derslerimizde bu hafta Hz. Süleyman’a verilen nimetleri işledik. Muhammed Emin Yıldırım hocamız, “Rüzgârlardan Cinlere Hz. Süleyman’ın (as) Hükümranlığı” serlevhasının altında Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Süleyman’a verilen yirmi önemli nimeti belirttikten sonra onlardan beşini âyetler ve hadisler ışığında anlattı. Yine çok önemli ders ve mesajlar aldığımız bu derslerimiz, önümüzdeki hafta Hz. Süleyman’ın atları, adâlet anlayışı, bereketli toprakları ve imtihanı ile devam edecek…
Dersten Cümleler
Sîret-i Enbiyâ derslerimizde Hz. Süleyman ile alakalı yürüyüşümüz devam ediyor. Bugün nasip olursa onun hakkındaki beşinci dersimizi yapacağız ve bugünkü dersimizde Hz. Süleyman’a verilen nimetler üzerinde duracağız.
Şöyle bir serlevha belirledik: “Rüzgârlardan Cinlere Hz. Süleyman’ın (as) Hükümranlığı”
Biz sadece Kur’ân üzerinden konuşsak en az 20 nimetten bahsedebiliriz. Nedir bu nimetler?
1- Peygamberliğin verilmesi (Nisa 4/163)
2- Babası Hz. Dâvûd’a varis kılınması (Neml 27/16)
وَوَرِثَ سُلَيْمٰنُ دَاوُ۫دَ “Süleyman Dâvûd’a varis oldu.”
“Biz peygamberler topluluğu asla miras bırakmayız, bizim bıraktığımız sadakadır.” (Buhârî, “Humus”, 1; Müslim, “Cihâd”, 49)
3- Hikmet ve ilim verilmesi (Enbiyâ 21/79; Neml 27/15)
4- Müminlerin çoğundan üstün/faziletli kılınması (Neml 27/15)
5- Birçok şeyin özel bilgisinin verilmesi (Neml 27/16)
6- Adâletle hüküm verme yeteneğinin bahşedilmesi (Enbiyâ 21/79)
7- Rüzgârların onun emrine verilmesi (Enbiyâ 21/81; Sâd 38/36; Sebe’ 34/12)
8- Bereketli toprakların kendisine verilmesi (Enbiyâ 21/81)
9- Şeytanların emrinde tutulması (Enbiyâ 21/82)
10- Kuşların mantığının kendisine öğretilmesi (Neml 27/16)
11- Cinlerden ve insanlardan ordularının olması (Neml 27/17)
12- Denizlerden mücevheratlar çıkartabilmesi (Sad 38/37)
13- Kuşları istediği gibi kullanması (Neml 27/17)
14- Karıncaların konuşmalarını işitmesi ve anlaması (Neml 27/19)
15- Bakır madenlerinin sahibi olması (Sebe 34/12)
16- Muhteşem bir mülkün ve hükümranlığın sahibi olması (Neml 27/44; Sebe 34/13)
17- İhtişamlı ve güçlü atlara sahip olması (Sâd, 38/31)
18- Hiç kimselerin ulaşmadığı ve ulaşamayacağı bir mülkün sahibi olması (Sâd, 38/35)
19- Hesapsız bir şekilde nimetlere mazhar kılınması (Sâd, 38/39)
20- En büyük nimet olarak şükür etmeyi hiçbir zaman ihmal etmemesi (Neml 27/19; 40; Sebe 34/13)
Hz. Süleyman üzerinden şükür ahlâkını öğrenmek…
Bu derste işlenecek nimetler:
1- Rüzgârların onun emrine verilmesi
2- Kuşların mantığının kendisine öğretilmesi
3- Bakır madenlerinin sahibi olması
4- Cinleri birçok iş için kullanması
5- Şeytanların emrinde tutulması
Rüzgârların onun emrine verilmesi
وَلِسُلَيْمٰنَ الرّٖيحَ عَاصِفَةً تَجْرٖي بِاَمْرِهٖٓ اِلَى الْاَرْضِ الَّتٖي بَارَكْنَا فٖيهَاؕ وَكُنَّا بِكُلِّ شَيْءٍ عَالِمٖينَ
“Süleyman’ın emrine de onun isteğine göre, içinde bereketler yarattığımız yere doğru esmek üzere güçlü rüzgârı verdik. Biz her şeyi biliriz.” (Enbiyâ 21/81)
فَسَخَّرْنَا لَهُ الرّٖيحَ تَجْرٖي بِاَمْرِهٖ رُخَٓاءً حَيْثُ اَصَابَۙ
“Biz de rüzgârı onun buyruğuna verdik. Rüzgâr, onun emriyle dilediği yere hafif hafif eserdi.” (Sâd 38/36)
وَلِسُلَيْمٰنَ الرّٖيحَ غُدُوُّهَا شَهْرٌ وَرَوَاحُهَا شَهْرٌۚ
“Süleyman’ın emrine de sabahleyin bir aylık, akşamleyin bir aylık yol almakta olan rüzgârı verdik.” (Sebe’ 34/12)
Bu üç âyetin mesajları:
1- Hz. Süleyman istediği gibi kullandığı rüzgârlara sahipti.
2- Hz. Süleyman bereketler ortaya çıkaran rüzgârlara sahipti.
3- Hz. Süleyman’ın emrinde hafif hafif esen rüzgârlar vardı.
“رُخَٓاءً / Ruhâen” serinleten, rahatlatan, aşılayan, rahatsız etmeyen rüzgârlar…
4- Hz. Süleyman’ın emrinde çok hızlı hareket eden rüzgârlar vardı.
Elmalılı, Sebe sûresi 12. âyetinde geçen “Süleyman’ın emrine de sabahleyin bir aylık, akşamleyin bir aylık yol almakta olan rüzgârı verdik.” ifadeden yola çıkarak sabahleyin bir aylık yolun 900 km’ye tekabül ettiğine söylemektedir. (Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, 6/355)
5- Hz. Süleyman’ın emrinde bizzat kendi ulaşımını sağlayacak rüzgârları vardı.
“Söylentilere göre, Hz. Süleyman (as) sefer düzenlemek istediğinde, ordusuna tahtadan (bir platform) kurdurur, sonra o platform üzerine otururdu. Ardından insanları, hayvanları ve tüm savaş malzemelerini ona yüklerdi. Yükledikten sonra, kuvvetli bir rüzgârı emrederdi; bu rüzgâr o tahtın (diğer canlıların olduğu platformun) altına girerek onu kaldırırdı. Rüzgâr, o tahtı taşıdıktan sonra, rahat bir şekilde hareket ettirir, gidişinde bir ay, dönüşünde de bir ay, istediği yere kadar götürürdü.” (Taberi, Cami’u’l-Beyân, 18/481)
“Sabahleyin Şam’dan halısına binerek kalkar ve Istahr (İran’da bir şehir) da konaklar ve orada sabah kahvaltısını yapardı. Oradan kalkarak Kabil’de akşamlardı. Şam ve Istahr arası hızlı gidişle tam bir aylık yoldur. Istahr’la Kabil arası da hızlı gidişle tam bir aylık yoldur.” (İbn Kesir, Tefsir, 12/6633)
Kuşların mantığının kendisine öğretilmesi:
وَوَرِثَ سُلَيْمٰنُ دَاوُ۫دَ وَقَالَ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ عُلِّمْنَا مَنْطِقَ الطَّيْرِ وَاُو۫ت۪ينَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍۜ اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْفَضْلُ الْمُب۪ينُ
“Süleyman Dâvûd’a vâris oldu ve dedi ki: Ey insanlar! Bize kuş dili (mantığı) öğretildi ve bize her şeyden (nasip) verildi. Doğrusu bu apaçık bir lütuftur.” (Neml 27/16)
“Hz. Süleyman’a (as) kuşların dilini öğretmekle kastedilen, onların amaçlarını ve maksatlarını birbirlerinden ayırıp anlaşılmasıdır.” (Râzî, Mefatihu’l-Ğayb, 24/547)
Elmalılı, Neml sûresi 16. âyeti tefsir ederken önemli bilgiler aktarmaktadır. Buna göre:
– Nutuk sadece sesle yapılan iletişim değil, aynı zamanda anlam taşıyan sesler ve bunların insanların anlayabileceği şekilde yapılandırılmış olmasıdır.
– Güvercinin öttüğü veya horozun seslendiği gibi, hayvanlar da hislerini seslerle ifade eder. Bu sesler, bir mantık taşır ve hayvanlar birbirlerine bir şeyler anlatır.
– İşte Hz. Süleyman kuşların bu mantığını anlıyordu. Kuşların çıkardığı sesleri anlamanın ötesinde, hisleri idare eden mantığı biliyordu.
– Hz. Süleyman’a verilen ilim, sadece kuşların seslerinin çözülmesi değil, onların davranışsal mantığının ve doğanın işleyişinin anlaşılmasıyla ilgilidir. (Elmalılı, Hak Din Kur’an Dili, 4/364-367)
Beğavî’ye göre, Hz. Süleyman insanları nasıl anlıyorsa kuşları da öyle anlıyordu demektedir. (Beğavî, Mealimü’t-Tenzil, 6/148)
İbn Âşûr da Hz. Süleyman’ın bütün hayvanların dilini bildiği kanaatindedir. Ona göre âyette kuş diye ifade edilmesi mecazdır. (İbn Âşûr, et-Tahrir ve’t-Tenvir, 22/159)
وَحُشِرَ لِسُلَيْمٰنَ جُنُودُهُ مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ وَالطَّيْرِ فَهُمْ يُوزَعُونَ
“Süleyman’ın, cinlerden, insanlardan ve kuşlardan meydana gelen orduları onun önünde toplandı. Hep birlikte düzenli olarak sevk ediliyorlardı.” (Neml 27/17)
Bakır madenlerinin sahibi olması
وَاَسَلْنَا لَهُ عَيْنَ الْقِطْرِؕ
“Erimiş bakır madenini de ona sel gibi akıttık…” (Sebe 34/12)
İmam Mâtûrîdî konuyla ilgili şunu aktarır: “O (erimiş bakır ile) istediği şeyleri, örneğin zırhlar gibi, hiçbir sebep olmadan yapabiliyordu.” (Mâtûrîdî, Te’vilatü Ehli’s-Sünne, 8/432)
İbn Âşûr: “Bu bakır, kaplar, silahlar ve zırhlar yapmak için kullanılır.” şeklinde ifade etmektedir.
Cinleri birçok iş için kullanması:
وَمِنَ الْجِنِّ مَنْ يَعْمَلُ بَيْنَ يَدَيْهِ بِاِذْنِ رَبِّه۪ۜ وَمَنْ يَزِغْ مِنْهُمْ عَنْ اَمْرِنَا نُذِقْهُ مِنْ عَذَابِ السَّع۪يرِ
“…Rabbinin izniyle, yanında iş gören cinleri onun buyruğu altına verdik ki, bunlar içinde buyruğumuzdan çıkan olursa ona alevli ateşin azabını tattırırdık.” (Sebe 34/12)
Sözlükte “örtmek, örtünmek, gizli kalmak” anlamındaki cenn kökünden türeyen bir isim olup tekili olan cinnî “örtülü ve gizli şey” mânasına gelir.
Cinler ile alakalı, “İlmü’l-Azâim” diye özel bir ilim dalı vardır…
Cinler ile alakalı en temelde bilinmesi gerekenler:
1- Cinler de insanlar gibi Allah’a kulluk etmeleri için yaratılmıştır.
2- Cân insan türünün mevcudiyetinden önce yakıcı ve her şeye nüfuz edici ateşten (nâr-ı semûm, mâric) yaratılmıştır.
3- Cinlere de peygamber gönderilmiş, bir kısmı iman etmiş, bir kısmı kâfir olarak kalmıştır.
4- Son peygamber Hz. Muhammed (sas) insanlara olduğu gibi cinlere de ilâhî emirleri tebliğ etmiştir.
5- Cinler insanlara nispetle daha üstün bir güce sahiptirler.
6- Asla gaybı bilmezler; gökteki meleklerin konuşmalarından gizlice haber almak isterlerse de buna imkân verilmez.
7- İnsanlar gibi evlenip çoğalırlar.
8- Kendilerine özgü bir yeme-içme düzenleri vardır.
9- Ölümsüz değil, ölümlü varlıklardır.
10- Kendilerine sığınan insanları kendilerine oyuncak ederler.
وَاَنَّهُ كَانَ رِجَالٌ مِنَ الْاِنْسِ يَعُوذُونَ بِرِجَالٍ مِنَ الْجِنِّ فَزَادُوهُمْ رَهَقًاۙ
“Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazılarına sığınırlardı da, cinler onların taşkınlıklarını artırırlardı.” (Cin 72/6)
Hz. Süleyman cinleri nasıl kullandı?
– Mabedin yapımında işçi olarak kullandı.
– Ordusunda asker olarak kullandı.
– İstihbarat için casus olarak kullandı.
– Zanaat işlerinde usta olarak kullandı.
– Zor ama çabuk yapılması gereken nice işlerde kullandı.
Şeytanların emrinde tutulması
وَمِنَ الشَّيَاط۪ينِ مَنْ يَغُوصُونَ لَهُ وَيَعْمَلُونَ عَمَلًا دُونَ ذٰلِكَۚ وَكُنَّا لَهُمْ حَافِظ۪ينَۙ
“Şeytanlar arasından da, onun için dalgıçlık eden (ve inciler çıkaran) ve bundan başka işler görenler vardı. Biz onları gözetim altında tutuyorduk.” (Enbiyâ 21/82)
وَالشَّيَاط۪ينَ كُلَّ بَنَّٓاءٍ وَغَوَّاصٍۙ
“Şeytanları, her tür bina ustalarını ve dalgıçlarını onun hizmetine verdik.” (Sâd 38/37)
وَاٰخَر۪ينَ مُقَرَّن۪ينَ فِي الْاَصْفَادِ
“Ve zincirlerle bağlanmış olan diğerlerini de onun hizmetine verdik.” (Sâd 38/38)
Bu üç âyetten neler öğreniyoruz ?
1- Hz. Süleyman şeytanları dalgıç olarak kullanıyordu.
2- Hz. Süleyman şeytanları mimar ve usta olarak kullanıyordu.
3- Allah (cc) onların Hz. Süleyman’ın emrinden çıkmasına fırsat vermiyordu.
4- Hz. Süleyman birçok zor işi şeytanlara yaptırıyordu.
5- Hz. Süleyman hem işlerini yapsın diye hem de başkalarına zarar vermesin diye şeytanları zincirlere bağlıyordu.
Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur: “Cin taifesinden bir ifrît (korkunç ve zararlı bir cin) dün gece namazımı bozmak için bana apansızın hücum etti. Fakat Allah (cc) beni ona karşı galip getirdi de hemen onu boğdum. Sabah olunca hepiniz onu göresiniz diye, Mescid’in direklerinden birinin yanı başına bağlamak istedim. Fakat sonradan kardeşim Süleyman’ın şu duasını hatırlayarak vazgeçtim: “Ya Rab! Bana mağfiret et ve bana öyle bir mülk ver ki o, benden başka hiç kimseye lâyık olmasın. Şüphesiz bütün dilekleri ihsan eden Sensin Sen!” (Buhârî, “Salât”, 75, “Enbiyâ”, 40; Müslim, “Mesâcid”. 39; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II/298)
Diğer rivayette, “… Sonra onu yakalamak istedim. Vallahi kardeşimiz Süleyman’ın duası olmasaydı, muhakkak bağlanmış olacaktı da Medine halkının çocukları onu oyuncak edeceklerdi.” (Müslim, “Mesâcid”, 40)
Kur’ân-ı Kerîm’de rüzgâr anlamında “Rih” veya çoğulu “Riyah” 33 yerde kullanılır.
وَاَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ ر۪يحُكُمْ وَاصْبِرُواۜ اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِر۪ينَۚ
“Allah ve Resûlü’ne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da rüzgârınız dağılır. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfâl 7/46)
Muhteşem bir âyet ile karşı karşıyayız. Nasıl mesajlar verdi bu âyet bizlere?
– Allah ve Resûlü’ne itaat etmezseniz birbirinizi yersiniz.
– Birbirinizi yerseniz düşmanı gözünüzde büyütür korkuya kapılırsınız.
– Korkuya kapılırsanız kuvvetinizi, heybetinizi, kokunuzu ve rüzgârınızı kaybedersiniz.
– Rüzgârınızı kaybederseniz asla sebat gösteremez, direnemez ve sabır edemezsiniz.
– Sabır edemezseniz asla Allah’ın yardımına, inayetine ve zaferine erişemezsiniz.