Siyer Vakfı
  • Anasayfa
  • Hakkımızda
  • Siyer
    • Siyer Usulü
    • Siyer Kaynaklarımız
    • Türkçe Siyer Kaynakları
    • Siyer Programları
  • Haberler
  • Makaleler
    • Ahlak
    • Akaid-Kelam
    • Büyüklerin Ayak İzi
    • Hadis
    • İbadet-Fıkıh
    • Muhtelif
    • Sahabe
    • Siyer
    • Kuran-Tefsir
  • Video Arşivi
  • İletişim
Siyer Vakfı Siyer Vakfı
  • AR
  • EN
Siyer Vakfı Siyer Vakfı Siyer Vakfı
  • Anasayfa
  • Hakkımızda
  • Siyer
    • Siyer Usulü
    • Siyer Kaynaklarımız
    • Türkçe Siyer Kaynakları
    • Siyer Programları
  • Haberler
  • Makaleler
    • Ahlak
    • Akaid-Kelam
    • Büyüklerin Ayak İzi
    • Hadis
    • İbadet-Fıkıh
    • Muhtelif
    • Sahabe
    • Siyer
    • Kuran-Tefsir
  • Video Arşivi
  • İletişim
  • Haberler

Sahâbenin Rehberiyeti ve Gençlere Vasiyetleri

  • 6 Mayıs 2022

“(Allah) Yeryüzünde, sarsılmayasınız diye sabit dağlar, nehirler ve belki yolunuzu bulursunuz diye yollar ve işaretler meydana getirmiştir. (İşte yıldızlar da o işaretlerden biridir ki) yıldızlarla da yönlerini bulurlar.” (Nahl Sûresi, 16/15-16)

Bu iki ayeti okuyunca hep zihin dünyama aslında ayetin asıl mesajı ile alakası olmamasına rağmen Ashâb-ı Kiram efendilerimiz gelir. Siz isterseniz buna: “Dervişin zikri ne ise, fikri o olur.” deyin ama ayetlerde geçen üç nitelendirme her zaman bana böyle bir telkinde bulunur. Bu kısa iki ayette üç kelime, insanlığa kazandırdığı üç faydayı hatırlatmak için kullanılır.

1- Revâsiye: Sabit dağlar anlamına gelir. Yerküreye adeta kazıklar gibi çakılan bu dağlar, her türlü sarsıntıyı dengelemek gibi bir görev icra ederler. Arzın hareketliliğine karşın üzerinde bulunan şeylerin dengelenmesini sağlarlar.

2- Enhâr: Nehirler anlamına gelir. Nehirlerin insanlara sağladığı faydalar sayılmayacak kadar çoktur ama burada özellikle nehirlerin yol bulma faydasına dikkat çekilmiştir.

3- Necm: Yıldız demektir. Yıldızlar semanın kandilleridir. Bu kandiller yolunu ve yönünü kaybedenlere rehberlik ederler. Bu yıldızlardan istifade etmeyi bilenler isterse ıssız ve karanlık çöllerde olsun, yine yolunu ve yönünü bulur; selametle varmak istedikleri menzile giderler.

İşte ayetlerde ifade edilen bu üç kelime ve bu kelimelerin insanlığa sağladığı faydalar bana hep sahâbe neslini hatırlatır. O ilk ve örnek nesil gerçekten sonraki tüm Müslümanlar için ama özellikle zor zamanlarda istikamet üzere yaşamayı kendine dert edinmiş gençler için sabit dağlardır, yol gösteren nehirlerdir ve yön bulduran yıldızlardır.

Yersizlik, Yolsuzluk ve Yönsüzlük

Bugün yaşadığımız bu imtihanların ağırlaştığı ve ağırlaştırıldığı çağda her zamankinden daha fazla yersizlik, yolsuzluk ve yönsüzlük içerisinde yaşamak zorunda bırakılmışızdır. Etrafımıza bakmaya gerek yok, aslında kendi nefislerimiz bu iddiamızı anlamamız için yeter de artar bile… Yüreklerimiz büyük bir sarsıntı içerisinde, neleri ne için, ne adına yaptığımızdan bihaber yaşıyor, ilkesiz tavırlarla hem kendimizi hem yanı başımızdaki insanları bitiriyor, hepsinden önemlisi kulluktan ve ibadetten zevk almama gibi çok ciddi bir sarsıntı geçiriyoruz. Böyle bir sarsıntıya maruz kaldığımız için yürüyecek yollarımızı ve varacak menzillerimizi yani yönlerimizi kaybetmiş durumdayız. Dolayısı ile bu çağın insanları olarak çok acil bizi sağlamlaştıracak, her türlü sarsıntılarımızı sükûnete erdirecek sağlam dağlara, bize yol olacak nehirlere ve bize yön gösterecek yıldızlara ihtiyacımız var. İşte bu tespiti yaptığımız anda 14 asır öncesinden bize seslenen: “Gelin; kurtuluş bizde, rehberlik bizde, örneklik bizde!” diye haykıran bahtiyarlar ordusunun o gür sedâsını duymaya başlayacağız.

Müslümanlığımızın Aynaları

Onlar bizlerin, Müslümanlığımızın aynalarıdır. Vahyin oluşturmak istediği ideal insan tiplerinin hayal ve ütopya değil yaşanmış gerçekleridir. Allah Resûlü’nün (sas) mübarek ellerinde yetişmiş yeryüzünün en nasipli insanlarıdır. Bir insan sarrafı olan Peygamberimizin (sas) oluşturduğu nübüvvet potasında işlenmiş, madenleri ortaya çıkarılmış, her biri hayatın farklı bir alanında zirveleştirilerek âbide bir şahsiyet haline getirilmiş yiğitlerdir. Onlar tarihin belli bir zaman diliminde yaşamış, belli bir mekânda varlık göstermiş ama zaman ve mekâna hapsolunmadan her çağa ve zamana seslenme kudretinde olan seçilmiş insanlardır. Onlar hakiki mü’minler olarak, Allah’tan (cc) razı olmuş ve O’nu (cc) razı etmiş, takvayı hayatlarının eksenine yerleştirmiş örnek bir nesildirler.

Onlar, aklî olgunluğu yani rüşdü en güzel bir şekilde elde etmiş, inkârcılara karşı şiddetli; birbirlerine karşı merhametli, ibâdete ve kulluğa ise sevdalı, hayırlı bir topluluktur. Hepsinden öte, başta da belirttiğimiz gibi, onlar sarsıntı içerisinde olanlara sabit dağlar, yolunu kaybedenlere yol olan nehirler, yönlerini yitirenlere yön gösteren yıldızlardır.

Dolayısı ile bu zaman dilimlerinde yaşamak zorunda olan biz Müslümanlar her zamankinden daha fazla bu yüce ruhları tanıma, onlarla hemhal olma, onları yolumuzun rehberleri, gecelerimizin hidayet meşaleleri ve gündüzlerimizin refikleri yani dostları edinmek zorundayız. Eğer bu hayırlı topluluğu hakkı ile tanıyıp, aradaki zaman ve mekân farklılıklarına takılmadan bugünlerden o günlere köprüler kurup, pencereler açabilirsek başta muallimler muallimi ve bu ordunun başkomutanı olan Hz. Muhammed (sas) olmak üzere, sağının adamı olan Hz. Ebû Bekir’in, solunun adamı olan Hz. Ömer’in, iki nur sahibi olan Hz. Osman’ın, velayet tahtının tartışılmaz sultanı olan Hz. Ali’nin ve yüzlerce pak ve pakize simanın kokularını her an hissedecek, onlarla bir arada yaşamanın saadetine erme imkânı bulmak mümkün olacaktır.

Sahi, onlarla beraber olan şakî olmazdı değil mi?

Şakî Bir Dünyada Yaşamak

Hz.Ali’nin (ra) hilafet günleri İslâm toplumunun karşılaştığı en sıkıntılı dönemlerinin başlangıcı olmuştur. Efendimiz’in (sas) vefatının üzerinden otuz yıl geçmeden, içlerinde daha birçok sahâbe de hayatta iken bu sorunların ortaya çıkması insanı gerçekten hayrete düşürür. Nasıl olur da bu kadar kısa bir zamanda daha dün destan yazan insanlar, bugün fitnelere karışır? Bu anlaşılması zor mesele daha o günlerde birilerinin zihnini zorlar. Onlardan biri gelir, Halife Hz. Ali’ye şöyle bir soru sorar: “Ey Ali! Senden önce de üç halife geldi, geçti ama hiç biri döneminde bu karışıklıklar, bu fitneler ortaya çıkmadı. Onlar döneminde ortaya çıkmayan bu sorunlar neden senin hilafetin günlerinde bu düzeyde şiddetli bir şekilde ortaya çıktı?”

Hz. Ali (ra) soruyu soran zata şöyle cevap verir: “Evet doğru. Onların zamanında yoktu ama bizim zamanımızda var. Nedeni ise şu: Onların zamanında onlar da vardı, biz de vardık. Bizim zamanımızda bizler varız ama onlar yok. Onların olmadığı bir zamanda fitnelerin olması da her an imkân dâhilindedir.”

İşte Hz. Ali’nin (ra) verdiği cevabın bu vurgusu, hem o dönem insanı için, hem de bizim için çok önemlidir. Gelin bu mesajı bizler bugünlere taşıyalım ve Hz. Ali’nin vermek istediği dersi anlamaya çalışalım.

Onlar Rehberlerimiz Olursa!

Demek ki sorunlarla yüz yüze kalmamızın nedeni onların olmayışıdır. Çünkü o güzide sahâbîler ilahî vahyin ilk muhataplarıydılar. Onlar, Efendimiz (sas) ile aynı zamanı paylaşıp O’nun (sas) dizinin dibinde yetişmişlerdi. Böyle olmaları onların bizler için birer örnek ve model olarak alınmaları için yeterli sebeplerdendir. Kaldı ki Âlemlere Rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz (sas) açık bir lisan ile onları bize gökteki yıldızlar diye tanıtıyor, yolunu ve yönünü şaşıran her dönem insan için neyin ve kimin pusula olacağını öğretiyordu. O zaman yanlış adreslere yönelmenin, faydasız kapıları çalmanın ne anlamı var ki! Derdimizin dermanı elimizin altında ama haberimiz yok!

Efendimiz’in (sas) birçok hadis kitabında geçen, adeta içimizi serinletecek bir hadisi var. Hadis külliyatlarının dua bölümünde geçen ve özellikle zikir meclislerinin faziletlerini anlatan bu hadiste şöyle bir ifade kullanılır: “La yeşkâ bihim celisühüm/Onlarla beraber olanlar şakî olmaz” (Buhârî, Kitâbu’d-Daavât, 2087)

Sözün Sultanı olan Efendimiz’in (sas) bu müjdesi bizlere verilmiş büyük bir ödüldür. Onlarla beraber olmak aslında sadece aynı çağı yâda aynı mekânı paylaşma anlamına gelmiyor. Böyle olsaydı eğer onlarla aynı zaman dilimini paylaşan nice bahtsızlar da bu müjdenin içerisine dâhil olurlardı. Demek ki onlarlar beraber olmak, onlarla aynı zaman ve mekânda bulunmak veya aynı havayı teneffüs etmek değil bilakis onların ruh dünyalarıyla birlikte olmak, ideallerini/davalarını paylaşmak, dertleriyle hemhâl olarak onlar gibi olmaya çalışmaktır. Onların hayatlarını iyice öğrenmek, imanın onlar da nasıl bir imkâna dönüştüğünü fark etmek, Kur’ân’ın onlarda nasıl bir değere sahip olduğunu bilmek ve hepsinden ötesi onlara âşık olmaktır.

Kişi sevdiği ile beraber değil midir? Hatip b. Ebî Beltâ’yı ölüm cezasından kurtaran Allah ve Resûlü’ne olan sevgisi değil miydi? Sevgi deyip geçmeyelim, sevgi vardır sahibini cennete taşır, sevgi vardır sahibini cehenneme ulaştırır.

O halde şakî bir dünyada şekaveti/şikâyeti bırakalım. Ağlayıp sızlanmayı, yapılacak işleri birbirimize havale etmeyi, birbirimize düşmanca bakmayı terk edelim. Tek bir derdimiz olsun o da, onlar gibi olabilmek… Sahâbe gibi aşk ve iş ehli olabilmek…

Muhammed Emin Yıldırım

Siyer İlim, Kültür ve Tarih Dergisi Ocak-Mart 2019/9 Sayı

İrtibat ve Detaylı Bilgi İçin: 0212 550 0 571
Whatsapp Abone Hattı: 0531 660 50 18
www.siyerdergisi.com

Paylaş:

  • Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Twitter üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • WhatsApp'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Tumblr'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Telegram'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pinterest'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Linkedln üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Yazdırmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)

İlgili Yazılar

Sahabe Nesli; Dağlar, Nehirler ve Yıldızlardır

“(Allah)Yeryüzünde, sarsılmayasınız diye sabit dağlar, nehirler ve belki yolunuzu bulursunuz diye yollar ve işaretler meydana getirmiştir. (İşte yıldızlarda o işaretlerden biridir ki;) yıldızlarla da yönlerini bulurlar.” (Nahl Sûresi, 16/15-16) Bu iki ayeti okuyunca hep zihin dünyama aslında ayetin asıl mesajı ile alakası olmamasına rağmen Ashab-ı Kiram efendilerimiz gelir. Siz isterseniz…

19 Mart 2014

Saadet Asrından Bir Dağ: Hz.Cebele B. Hârise

82 İl 82 Sahabî projesinin 74.programı Ağrı'da yoğun bir katılım ile gerçekleşti.Ağrı Halk Eğitim Merkezi Konferans Salonu'nda yapılan programın ev sahipliliğini,kısa adı İHYAD olan İnsani Hareket ve Yardımlaşma Derneği yaptı. Program, Hasan Kılıç hocanın Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başladı.Daha sonra Dernek Başkanı Mehmet Aslan kısa bir selamlama konuşması yaparak,Siyer Araştırmaları…

21 Mayıs 2014

Kur’an Kime Hitap Ediyor?

Maide Sûresinin 44,45 ve 46. ayetleri; “Allah’ın hükümleri ile hükmetmeyenlerin, zalimler, kafirler ve fasıklar” olduğunu bildirmektedir. Daha ilk yıllardan başlayarak bu ayetlerin muhataplarının kimler olduğu tartışılmış ve birileri ayetlerin nüzul sebebini ve bağlamını öne sürerek, ayetlerin muhataplarının ehli kitap mensupları olduğunu iddia etmişlerdir. İmam Zemahşeri bu ayetlerin tefsirini yaparken Tercümanü’l…

5 Ocak 2014
Etiketler
  • makale
  • muhammed emin yıldırım
  • sahabenin gençlere vasiyeti
  • sahabenin rehberiyeti
  • siyer dergisi
Sonraki Yazı
  • Haberler

Hz. Şuayb’ın Eksik Ölçüp Tartanlarla Mücadelesi

  • 16 Mayıs 2022
OKU
Önceki Yazı
  • Haberler

Kadir Gecesi Programlarının 11.si Gerçekleştirildi

  • 28 Nisan 2022
OKU

Yaklaşan Etkinlikler

Haz 19
21:00 - 22:00

Hz. Peygamber’in (sas) Gençliği – 18. Bölüm

Takvimi görüntüle
Haberler
  • 1
    Ortanca İlk ve Orta Okul 2025 Yaz Programı Başlıyor
    • 1 Haziran 2025
  • 2
    Peygamberler Tarihi’nde Yeni Bir Süreç: Âl-i İmrân Ailesi
    • 21 Mayıs 2025
  • 3
    Zilhicce Ribatı Başlıyor! 
    • 17 Mayıs 2025
  • 4
    Sahâbeyle Aydınlanalım Yaz Kampı Kayıtları Başladı
    • 17 Mayıs 2025
  • 5
    Muhammed Emin Yıldırım Hocamızın Kaleminden Yeni Bir Eser: Mina Mektebi
    • 16 Mayıs 2025
Siyer Vakfı
  • Hesap Numaralarımız
2011-2025 © Tüm Hakları Saklıdır.

Aramak istediğiniz konuyu yazın ve Enter'a basın.