FIKIH MUAMELÂT
Şerafeddin Kalay Hocamız 069. FIKIH MUAMELÂT: İslam Hukukunda Tabii Kaynaklar ve Hükümleri
DERSİ İZLEMEK İÇİN: http://www.siyertv.com/3137_069-fikih-muamel%C3%82t-islam-hukukunda-tabii-kaynaklar-ve-hukumleri.htm
HADİS USÜLÜ VE BUHARİ OKUMALARI
Mahmut Karakış Hocamız 068. HADİS BUHARİ: Yaratılış Nasıl Başladı
DERSİ İZLEMEK İÇİN: http://www.siyertv.com/3136_068–hadis-buhari–yaratilis-nasil-basladi.htm
YARATILIŞ NASIL BAŞLADI
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
كِتَاب بَدْءِ الْخَلْقِ
ALLAH’IN MAHLUKLARI İLK YARATIŞI
بَاب مَا جَاءَ فِي قَوْلِ اللَّهِ تَعَالَى : { وَهُوَ الَّذِي يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ وَهُوَ أَهْوَنُ عَلَيْهِ } قَالَ الرَّبِيعُ بْنُ خُثَيْمٍ وَالْحَسَنُ كُلٌّ عَلَيْهِ هَيِّنٌ هَيْنٌ وَهَيِّنٌ مِثْلُ لَيْنٍ وَلَيِّنٍ وَمَيْتٍ وَمَيِّتٍ وَضَيْقٍ وَضَيِّقٍ
Yüce Allah’ın Şu Ayetleri
O, başlangıçta yaratmayı yapan, sonra onu tekrarlayacak olandır. Bu, O’na göre (ilk yaratmadan) daha kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce ve eşsiz sıfatlar O’nundur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Rûm 30/27).
er-Rabî’ b. Huseym ile el-Hasen: Hepsi Allah’a kolaydır, demişlerdir.
“Heynun” ve “Heyyinun”; “Leynin-Leyyinin”, “Meytin-Meyyitin”, “Daykın-Dayyıkın” kelimeleri gibi şeddeli ve şeddesizdir.
1 – حَدَّثَنَا عُمَرُ بْنُ حَفْصِ بْنِ غِيَاثٍ حَدَّثَنَا أَبِي حَدَّثَنَا الْأَعْمَشُ حَدَّثَنَا جَامِعُ بْنُ شَدَّادٍ عَنْ صَفْوَانَ بْنِ مُحْرِزٍ أَنَّهُ حَدَّثَهُ عَنْ عِمْرَانَ بْنِ حُصَيْنٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا قَالَ : دَخَلْتُ عَلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَعَقَلْتُ نَاقَتِي بِالْبَابِ فَأَتَاهُ نَاسٌ مِنْ بَنِي تَمِيمٍ فَقَالَ اقْبَلُوا الْبُشْرَى يَا بَنِي تَمِيمٍ قَالُوا قَدْ بَشَّرْتَنَا فَأَعْطِنَا مَرَّتَيْنِ ثُمَّ دَخَلَ عَلَيْهِ نَاسٌ مِنْ أَهْلِ الْيَمَنِ فَقَالَ اقْبَلُوا الْبُشْرَى يَا أَهْلَ الْيَمَنِ إِذْ لَمْ يَقْبَلْهَا بَنُو تَمِيمٍ قَالُوا قَدْ قَبِلْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ قَالُوا جِئْنَاكَ نَسْأَلُكَ عَنْ هَذَا الْأَمْرِ قَالَ كَانَ اللَّهُ وَلَمْ يَكُنْ شَيْءٌ غَيْرُهُ وَكَانَ عَرْشُهُ عَلَى الْمَاءِ وَكَتَبَ فِي الذِّكْرِ كُلَّ شَيْءٍ وَخَلَقَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ فَنَادَى مُنَادٍ ذَهَبَتْ نَاقَتُكَ يَا ابْنَ الْحُصَيْنِ فَانْطَلَقْتُ فَإِذَا هِيَ يَقْطَعُ دُونَهَا السَّرَابُ فَوَاللَّهِ لَوَدِدْتُ أَنِّي كُنْتُ تَرَكْتُهَا
وَرَوَى عِيسَى عَنْ رَقَبَةَ عَنْ قَيْسِ بْنِ مُسْلِمٍ عَنْ طَارِقِ بْنِ شِهَابٍ قَالَ سَمِعْتُ عُمَرَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ يَقُولُ قَامَ فِينَا النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَقَامًا فَأَخْبَرَنَا عَنْ بَدْءِ الْخَلْقِ حَتَّى دَخَلَ أَهْلُ الْجَنَّةِ مَنَازِلَهُمْ وَأَهْلُ النَّارِ مَنَازِلَهُمْ حَفِظَ ذَلِكَ مَنْ حَفِظَهُ وَنَسِيَهُ مَنْ نَسِيَهُ
İmrân b. Husayn (r.a.) şöyle dedi: Ben devemi kapıya bağladım ve Peygamber’in huzuruna girdim. Bu arada Peygamber’e Temîm oğulları’ndan bazı kişiler geldi. Peygamber (s.a.) onlara:
— “Ey Temîm oğulları, müjdeyi kabul edip sevinin!”buyurdu. Onlar iki kerre:
— Sen bizlere müjde verdin. Bizlere dünyalık bir şeyler ver, dediler.
Sonra huzuruna Yemen’den bazı kişiler girdi. Peygamber:
— “Ey Yemenliler, müjdeyi sizler kabul ediniz. Çünkü onu Temîm oğulları kabul etmediler” buyurdu. Yemenliler:
— Kabul ettik ya Resûlallah, dediler ve: Biz Sana (bu alemin durumunu) sormaya geldik, sözlerini eklediler. Resûlullah şöyle buyurdu:
— “(Ezelde) Allah vardı ve Allah’tan başka bir şey yoktu. Allah’ın arş’ı su üzerinde bulunuyordu. Allah herşeyi (kâinatın tamamını) levh-i mahfuzda takdir ve tesbit edip yazdı. Gökleri ve Yer’i yarattı”. Resûlullah bunları söylediği sırada biri:
— Ey Husayn oğlu, deven gitti! diye seslendi.
Ben hemen arkasından gittim. Bir de baktım ki, devemin berisindeki serâb onunla aramızı kesiyor (onu görmeme engel oluyordu). Vallahi keşke deveyi terk etseydim (de Resûlullah’ın sözlerini dinlemek fırsatını kaçırmasaydım) diyorum.
Ömer’den (r.a.) şöyle dediği rivayet edildi: Pey¬gamber (s.a.) minberde ayağa kalktı ve yaratılışın başlamasında cennetliklerin cennete, cehennemliklerin de cehenneme girinceye kadar herşeyi bizlere anlattı. Bunları ezberleyen ezberledi, unutan da unuttu. (Buhârî, Bed’ul-halk, 1, hadis: 3191, 3192)
Ravi Tanıtımı
1. Ömer b. Hafs b. Ğiyâs (ö. 222)
Ömer b. Hafs b. Ğiyâs b. Talk b. Muâviye en-Nehaî, Ebu Hafs el-Kûfî.
2. Babam (ö. 194)
Hafs b. Ğiyâs b. Talk b. Muâviye en-Nehaî, Ebu Ömer el-Kûfî.
3. el-A`meş (ö. 148)
Süleyman b. Mihrân el-A`meş el-Esedî, el-Kâhilî, Ebu Muhammed el-Kûfî.
4. Câmi` b. Şeddâd (ö. 128)
Câmi` b. Şeddâd el-Mehâribî, Ebu Sahra el-Kûfî.
5. Safvân b. Muhriz (ö. 74)
Safvân b. Muhriz b. Ziyâd el-Mâzinî, Ebu Abdullah el-Basrî.
6. İmrân b. Husayn (ö. 52)
İmrân b. Husayn b. Ubeyd b. Halef, Ebu Necîd el-Ezdî. İmrân b. Husayn ve Ebu Hüreyre Hayber fethi günü Müslüman oldular.
بَاب ذِكْرِ الْمَلَائِكَةِ وَقَالَ أَنَسٌ قَالَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ سَلَامٍ لِلنَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِنَّ جِبْرِيلَ عَلَيْهِ السَّلَام عَدُوُّ الْيَهُودِ مِنْ الْمَلَائِكَةِ وَقَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ : { لَنَحْنُ الصَّافُّونَ } الْمَلَائِكَةُ
Melekler Hakkında
Enes şöyle dedi: Abdullah b. Selâm (r.a.), Peygamber’e (s.a.): Cibril (a.s.) Yahudiler’in düşmanıdır, dedi.
İbn Abbâs (r.a.): “…biz, saf saf dizilmişiz elbet.” (Sâffât 37/165); bunlar meleklerdir, demiştir.
2 – حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ الرَّبِيعِ حَدَّثَنَا أَبُو الْأَحْوَصِ عَنْ الْأَعْمَشِ عَنْ زَيْدِ بْنِ وَهْبٍ قَالَ عَبْدُ اللَّهِ : حَدَّثَنَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَهُوَ الصَّادِقُ الْمَصْدُوقُ قَالَ إِنَّ أَحَدَكُمْ يُجْمَعُ خَلْقُهُ فِي بَطْنِ أُمِّهِ أَرْبَعِينَ يَوْمًا ثُمَّ يَكُونُ عَلَقَةً مِثْلَ ذَلِكَ ثُمَّ يَكُونُ مُضْغَةً مِثْلَ ذَلِكَ ثُمَّ يَبْعَثُ اللَّهُ مَلَكًا فَيُؤْمَرُ بِأَرْبَعِ كَلِمَاتٍ وَيُقَالُ لَهُ اكْتُبْ عَمَلَهُ وَرِزْقَهُ وَأَجَلَهُ وَشَقِيٌّ أَوْ سَعِيدٌ ثُمَّ يُنْفَخُ فِيهِ الرُّوحُ فَإِنَّ الرَّجُلَ مِنْكُمْ لَيَعْمَلُ حَتَّى مَا يَكُونُ بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْجَنَّةِ إِلَّا ذِرَاعٌ فَيَسْبِقُ عَلَيْهِ كِتَابُهُ فَيَعْمَلُ بِعَمَلِ أَهْلِ النَّارِ وَيَعْمَلُ حَتَّى مَا يَكُونُ بَيْنَهُ وَبَيْنَ النَّارِ إِلَّا ذِرَاعٌ فَيَسْبِقُ عَلَيْهِ الْكِتَابُ فَيَعْمَلُ بِعَمَلِ أَهْلِ الْجَنَّةِ
Abdullah b. Mesud (r.a.) şöyle demiştir: Sâ¬dık ve masdûk olan Resûlullah (s.a.) şunları söyledi: “Sizin her birinizin oluşum maddeleri kırk gün anasının karnında toplanır. Sonra o maddeler o kadar zaman içinde katı bir kan pıhtısı halini alır. Sonra yine o kadar zaman içinde bir çiğnem et olur. Sonra Allah bir melek gönderir ve o bir çiğnem ete şu dört kelimeyi yazması emrolunur: Onun işini, rızkı¬nı, ecelini, şaki yahud saîd olduğunu yaz! denilir. Sonra ona ruh üf¬lenir (cenîn canlanır). Sizden biri iyi işler yapar, nihayet kendisiyle cennet arasında sadece bir kulaç me¬safe kalır. Bu sırada yazısı o kişinin önüne geçer. Bu defa o kişi cehennemlikle¬rin işini yapmağa başlar ve cehenneme girer. Sizden bir kişi de kö¬tü işler yapar. Nihayet kendisiyle cehennem arasında bir kulaç mesafe kalır. Bu sırada yazı önüne geçer. Bu defa o kişi cennet ehlinin amelini yapar ve cennete girer”. (Buhârî, Bed’ul-halk, 6, hadis: 3208)
Ravi Tanıtımı
1. el-Hasen b. er-Rebi` (ö. 220)
el-Hasen b. er-Rebi` b. Süleyman el-Becelî, Ebu Ali el-Kûfî el-Bûrânî.
2. Ebu’l-Ahvas (ö. 179)
Selâm (Sellâm?) b. Süleym el-Hanefî, Ebu’l-Ahvas el-Kûfî.
3. el-A`meş (ö. 148)
Süleyman b. Mihrân el-A`meş el-Esedî, el-Kâhilî, Ebu Muhammed el-Kûfî.
4. Zeyd b. Vehb (ö. 96)
Zeyd b.Vehb el-Cühenî, Ebu Süleyman el-Kûfî.
5. Abdullah (ö. 32)
Abdullah b. Mesud b. Ğâfil b. Habîb b. Şemh b. Mahzûm, Ebu Abdurrahman el-Hüzelî.
بَاب مَا جَاءَ فِي صِفَةِ الْجَنَّةِ وَأَنَّهَا مَخْلُوقَةٌ قَالَ أَبُو الْعَالِيَةِ : مُطَهَّرَةٌ مِنْ الْحَيْضِ وَالْبَوْلِ وَالْبُزَاقِ { كُلَّمَا رُزِقُوا} أُتُوا بِشَيْءٍ ثُمَّ أُتُوا بِآخَرَ { قَالُوا هَذَا الَّذِي رُزِقْنَا مِنْ قَبْلُ } أُتِينَا مِنْ قَبْلُ { وَأُتُوا بِهِ مُتَشَابِهًا } يُشْبِهُ بَعْضُهُ بَعْضًا وَيَخْتَلِفُ فِي الطُّعُومِ { قُطُوفُهَا } يَقْطِفُونَ كَيْفَ شَاءُوا { دَانِيَةٌ } قَرِيبَةٌ { الْأَرَائِكُ } السُّرُرُ وَقَالَ الْحَسَنُ النَّضْرَةُ فِي الْوُجُوهِ وَالسُّرُورُ فِي الْقَلْبِ وَقَالَ مُجَاهِدٌ : { سَلْسَبِيلًا } حَدِيدَةُ الْجِرْيَةِ { غَوْلٌ } وَجَعُ الْبَطْنِ { يُنْزَفُونَ } لَا تَذْهَبُ عُقُولُهُمْ وَقَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ : { دِهَاقًا } مُمْتَلِئًا { كَوَاعِبَ } نَوَاهِدَ الرَّحِيقُ الْخَمْرُ{ التَّسْنِيمُ } يَعْلُو شَرَابَ أَهْلِ الْجَنَّةِ { خِتَامُهُ } طِينُهُ { مِسْكٌ } { نَضَّاخَتَانِ } فَيَّاضَتَانِ يُقَالُ { مَوْضُونَةٌ }مَنْسُوجَةٌ مِنْهُ وَضِينُ النَّاقَةِ وَالْكُوبُ مَا لَا أُذْنَ لَهُ وَلَا عُرْوَةَ وَالْأَبَارِيقُ ذَوَاتُ الْآذَانِ وَالْعُرَى { عُرُبًا } مُثَقَّلَةً وَاحِدُهَا عَرُوبٌ مِثْلُ صَبُورٍ وَصُبُرٍ يُسَمِّيهَا أَهْلُ مَكَّةِ الْعَرِبَةَ وَأَهْلُ الْمَدِينَةِ الْغَنِجَةَ وَأَهْلُ الْعِرَاقِ الشَّكِلَةَ وَقَالَ مُجَاهِدٌ { رَوْحٌ } جَنَّةٌ وَرَخَاءٌ { وَالرَّيْحَانُ } الرِّزْقُ { وَالْمَنْضُودُ } الْمَوْزُ { وَالْمَخْضُودُ } الْمُوقَرُ حَمْلًا وَيُقَالُ أَيْضًا لَا شَوْكَ لَهُ { وَالْعُرُبُ } الْمُحَبَّبَاتُ إِلَى أَزْوَاجِهِنَّ وَيُقَالُ { مَسْكُوبٌ } جَارٍ { وَفُرُشٍ مَرْفُوعَةٍ } بَعْضُهَا فَوْقَ بَعْضٍ { لَغْوًا } بَاطِلًا { تَأْثِيمًا } كَذِبًا { أَفْنَانٌ } أَغْصَانٌ { وَجَنَى الْجَنَّتَيْنِ دَانٍ } مَا يُجْتَنَى قَرِيبٌ { مُدْهَامَّتَانِ} سَوْدَاوَانِ مِنْ الرِّيِّ
Cennetin Sıfatı ve Şuanda Varolduğu Meselesi
Ebu’l-Âliye dedi ki; ” مُطَهَّرَةٌ “: Hayzdan, idrardan, tükürükten tertemiz kılınmış; “كُلَّمَا رُزِقُوا “: Kendilerine birşey verildiği, sonra da bir başkası verildiği zaman ” قَالُوا هَذَا الَّذِي رُزِقْنَا مِنْ قَبْلُ “, yani bu bize bundan önce de getirildi. ” وَأُتُوا بِهِ مُتَشَابِهًا “: Bu kendilerine bazısı bazısına (renk ve şekilde) benzer, fakat tadı ayrı olarak sunulacak. (Bakara 2/25)قُطُوفُهَا ” (Hâkka 23) Cennetlikler istedikleri gibi keserler; ” دَانِيَةٌ “: yakındır. ” الْأَرَائِكُ ” (Kehf 31): Tahtlar.
el-Hasan: yani parlaklık yüzlerde; sevinç de kalplerde olur, dedi.
Mücâhid: ” سَلْسَبِيلًا ” (İnsan 18): Akması keskin; ” غَوْلٌ “: Karın ağrısı; ” يُنْزَفُونَ “: Akılları gitmez demektir, dedi.
İbn Abbâs: ” دِهَاقًا “: Dopdolu; ” كَوَاعِبَ “: Göğüsleri, memeleri belirip olgunlaşmış; ” الرَّحِيقُ “: Şarâb; ” التَّسْنِيمُ “: Cennet ehlinin içeceklerinin en üstünü olan içecek; ” خِتَامُهُ “: Çamuru misk; ” نَضَّاخَتَانِ “; İki fışkıran; ” مَوْضُونَةٌ “: Örülmüş, dokunmuşa denilir. “Vadînu’n-Nâka” (devenin sırtına hevdeci bağlamak için sırım veya kıldan örülmüş yassı kolan) bu manadandır. ” وَالْكُوبُ “: kulpu olmayan testiler; ” وَالْأَبَارِيقُ “: El ile tutulan kulplu testiler; ” عُرُبًا “: Ağırlaştırılmış demektir, tekili: “Arûbun”dur; “Sabûr” ve “Subur” gibi. Mekkeliler ona “el-Aribetu”; Medîneliler “el-Ğanicetu”; Iraklılar ise “eş-Şekiletu” ismini verirler.
Mücâhid şöyle dedi: ” رَوْحٌ “: Cennet ve rahatlık; ” وَالرَّيْحَانُ “: Rızk; ” وَالْمَنْضُودُ “: Muz; “وَالْمَخْضُودُ”: Yükçe ağırlaştırılmış demektir. Ve yine dikeni olmayan şeye de denilir. “وَالْعُرُبُ”: Kocalarına çok bağlı ve çok sevgili hanımlardır. Denildi ki: ” مَسْكُوبٌ “: Akıcı; ” وَفُرُشٍ مَرْفُوعَةٍ “: Birbiri üzerine konulup yükseltilmiş yataklar; ” لَغْوًا “: Boş; ” تَأْثِيمًا “: Yalan; ” أَفْنَانٌ “: Dallar. “وَجَنَى الْجَنَّتَيْنِ دَانٍ “: Toplanması yakından; ” مُدْهَامَّتَانِ “: Suya kanmaktan dolayı iki siyah (iki koyu yeşil) demektir.
3 – حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ يُونُسَ حَدَّثَنَا اللَّيْثُ بْنُ سَعْدٍ عَنْ نَافِعٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا قَالَ :قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِذَا مَاتَ أَحَدُكُمْ فَإِنَّهُ يُعْرَضُ عَلَيْهِ مَقْعَدُهُ بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ فَإِنْ كَانَ مِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ فَمِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ وَإِنْ كَانَ مِنْ أَهْلِ النَّارِ فَمِنْ أَهْلِ النَّارِ
Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle demiştir: Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu: “Sizden biriniz öldüğünde sabah akşam ahiretteki yeri kendisine gösterilir: Eğer o kişi cennet ehlinden ise, kendisine cennetteki yeri gösterilir. Eğer cehennem ehlinden ise, cehennemdeki yeri gösterilir”. (Buhârî, Bed’ul-halk, 8, hadis: 3240)
Ravi Tanıtımı
1. Ahmed b. Yunus (ö. 227)
Ahmed b. Abdullah b. Yunus b. Abdullah b. Kays et-Temîmî el-Yerbu`î, Ebu Abdullah el-Kûfî.
2. el-Leys b. Sa`d (ö. 175)
Leys b. Sa`d b. Abdurrahman el-Fehmî, Ebu’l-Hâris. Mısır’ın imamı.
3. Nâfi` (ö. 117)
Nâfi` b. Sersic, Ebu Abdullah el-Medenî. İbn Ömer’in azatlısıdır.
4. Abdullah b. Ömer (ö. 72, 73, 74)
Abdullah b. Ömer b. el-Hattâb el-Kureşî el-Adevî.
4 – حَدَّثَنَا أَبُو الْوَلِيدِ حَدَّثَنَا سَلْمُ بْنُ زَرِيرٍ حَدَّثَنَا أَبُو رَجَاءٍ عَنْ عِمْرَانَ بْنِ حُصَيْنٍ عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ اطَّلَعْتُ فِي الْجَنَّةِ فَرَأَيْتُ أَكْثَرَ أَهْلِهَا الْفُقَرَاءَ وَاطَّلَعْتُ فِي النَّارِ فَرَأَيْتُ أَكْثَرَ أَهْلِهَا النِّسَاءَ
İmrân b. Husayn (r.a.) Peygamber’den (s.a.) şöyle rivayet etti: “Ben cennete baktım, cennetliklerin çoğunun fakirler olduğunu gördüm. Cehenneme de baktım. Cehennemliklerin çoğunun da kadınlar olduğunu gördüm”. (Buhârî, Bed’ul-halk, 8, hadis: 3241)
Ravi Tanıtımı
1. Ebu’l-Velîd (ö. 227)
Hişâm b. Abdulmelik el-Bâhilî mevlahum, Ebu’l-Velid et-Tayâlisî el-Basrî.
2. Selm b. Zerîr (ö. 160)
Selm b. Zerîr el-Utâridî, Ebu Yunus el-Basrî.
3. Ebu Recâ’ (ö. 117)
İmrân b. Milhân, Ebu Recâ’ el-Utâridî.
4. İmrân b. Husayn (ö. 52)
İmrân b. Husayn b. Ubeyd b. Halef, Ebu Necîd el-Ezdî. İmrân b. Husayn ve Ebu Hüreyre Hayber fethi günü Müslüman oldular.
5 – حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ مُقَاتِلٍ أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ عَنْ هَمَّامِ بْنِ مُنَبِّهٍ عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَوَّلُ زُمْرَةٍ تَلِجُ الْجَنَّةَ صُورَتُهُمْ عَلَى صُورَةِ الْقَمَرِ لَيْلَةَ الْبَدْرِ لَا يَبْصُقُونَ فِيهَا وَلَا يَمْتَخِطُونَ وَلَا يَتَغَوَّطُونَ آنِيَتُهُمْ فِيهَا الذَّهَبُ أَمْشَاطُهُمْ مِنْ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَمَجَامِرُهُمْ الْأَلُوَّةُ وَرَشْحُهُمْ الْمِسْكُ وَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمْ زَوْجَتَانِ يُرَى مُخُّ سُوقِهِمَا مِنْ وَرَاءِ اللَّحْمِ مِنْ الْحُسْنِ لَا اخْتِلَافَ بَيْنَهُمْ وَلَا تَبَاغُضَ قُلُوبُهُمْ قَلْبٌ وَاحِدٌ يُسَبِّحُونَ اللَّهَ بُكْرَةً وَعَشِيًّا
Ebu Hüreyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu: “Cennete ilk giren grubun yüzleri ayın on dördü gibidir. Cennetlikler cennette tükürmezler, sümkürmezler, dışkı çıkarmazlar. Kabları altın, tarakları altın ve gümüştendir. (Buhurdanlıklarının) ûdları Hind ududur. Onların teri misktir. Cennet ehlinden herbir erkeğin iki kadını vardır ki, vücûdu¬nun güzelliğinden baldır kemiğinin iliği görü¬nür. Cennetlikler arasında ihtilâf da, düşmanlık da yoktur. Kalbleri bir kalbdir. Onlar sabah akşam Allah’ı tesbih ederler”. (Buhârî, Bed’ul-halk, 8, hadis: 3244)
Ravi Tanıtımı
1. Muhammed b. Mukâtil (ö. 226)
Muhammed b. Mukâkil el-Mervezî, Ebu’l-Hasan el-Kisâî.
2. Abdullah (ö. 181)
Abdullah b. el-Mübârek b. Vâdih el-Hanzalî et-Temîmî mevlahum, Ebu Abdurrahman el-Mervezî.
3. Ma`mer (ö. 154)
Ma`mer b. Râşid el-Esedî vilâen el-Harrânî, Ebu Urve el-Yemânî.
4. Hemmâm b. Münebbih (ö. 132)
Hemmâm b. Münebbih b. Kâmil el-Yemânî, Ebu Ukbe es-San`anî.
5. Ebu Hüreyre (ö. 57, 58, 59)
Abdurrahman b. Sahr b. Âmir b. Zi’ş-Şerrî b. Tarîf b. Attâb ed-Devsî.
بَاب صِفَةِ النَّارِ وَأَنَّهَا مَخْلُوقَةٌ { غَسَّاقًا } يُقَالُ غَسَقَتْ عَيْنُهُ وَيَغْسِقُ الْجُرْحُ وَكَأَنَّ الْغَسَاقَ وَالْغَسْقَ وَاحِدٌ{ غِسْلِينُ كُلُّ شَيْءٍ غَسَلْتَهُ فَخَرَجَ مِنْهُ شَيْءٌ فَهُوَ غِسْلِينُ فِعْلِينُ مِنْ الْغَسْلِ مِنْ الْجُرْحِ وَالدَّبَرِ وَقَالَ عِكْرِمَةُ : { حَصَبُ جَهَنَّمَ } حَطَبُ بِالْحَبَشِيَّةِ وَقَالَ غَيْرهُ : { حَاصِبًا } الرِّيحُ الْعَاصِفُ وَالْحَاصِبُ مَا تَرْمِي بِهِ الرِّيحُ وَمِنْهُ { حَصَبُ جَهَنَّمَ } يُرْمَى بِهِ فِي جَهَنَّمَ هُمْ حَصَبُهَا وَيُقَالُ حَصَبَ فِي الْأَرْضِ ذَهَبَ وَالْحَصَبُ مُشْتَقٌّ مِنْ حَصْبَاءِ الْحِجَارَةِ { صَدِيدٌ } قَيْحٌ وَدَمٌ { خَبَتْ } طَفِئَتْ { تُورُونَ } تَسْتَخْرِجُونَ أَوْرَيْتُ أَوْقَدْتُ {لِلْمُقْوِينَ } لِلْمُسَافِرِينَ وَالْقِيُّ الْقَفْرُ وَقَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ { صِرَاطُ الْجَحِيمِ } سَوَاءُ الْجَحِيمِ وَوَسَطُ الْجَحِيمِ {لَشَوْبًا مِنْ حَمِيمٍ } يُخْلَطُ طَعَامُهُمْ وَيُسَاطُ بِالْحَمِيمِ { زَفِيرٌ وَشَهِيقٌ } صَوْتٌ شَدِيدٌ وَصَوْتٌ ضَعِيفٌ { وِرْدًا }عِطَاشًا { غَيًّا } خُسْرَانًا وَقَالَ مُجَاهِدٌ : { يُسْجَرُونَ } تُوقَدُ بِهِمْ النَّارُ { وَنُحَاسٌ } الصُّفْرُ يُصَبُّ عَلَى رُءُوسِهِمْ يُقَالُ { ذُوقُوا } بَاشِرُوا وَجَرِّبُوا وَلَيْسَ هَذَا مِنْ ذَوْقِ الْفَمِ { مَارِجٌ } خَالِصٌ مِنْ النَّارِ مَرَجَ الْأَمِيرُ رَعِيَّتَهُ إِذَا خَلَّاهُمْ يَعْدُو بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ { مَرِيجٍ } مُلْتَبِسٍ مَرِجَ أَمْرُ النَّاسِ اخْتَلَطَ { مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ }مَرَجْتَ دَابَّتَكَ تَرَكْتَهَا
Cehennemin Sıfatı ve Şuanda Varolduğu Meselesi
” غَسَّاقًا “: Gözü soğuk su akıttı; yara irin akıtıyor denilir. Sanki “Ğasâk” ve “Ğasîk” aynı şeydir.
” غِسْلِينُ “; Yıkadığın bir şeyden çıkan şeydir ki, işte o “Ğısliyn”dir. Bu kelime “Gasl”, yani yıkamak masdarından alınmış “Fi’liyn” vezninde bir isimdir, yaradan ve deve sırtında meydana gelen yağırdan akan irindir.
İkrime: ” حَصَبُ جَهَنَّمَ “: Habeşçe’de odun demektir, dedi. İkrime’den başkaları şöyle dediler:
” حَاصِبًا “: Şiddetli esen rüzgârdır. “el-Hâsıb”; Rüzgârın attığı şeydir (Çünkü “Hasb”, atmaktır); ” حَصَبُ جَهَنَّمَ ” bu ma’nâdandır ki, cehennemin içine atılandır. Onlar (cehennem ehli) cehennemin hasabıdır. “Hasaba fi’1-ardı” denilir ki, yerin içine gitti demektir. “Vel-hasabu”: Küçük taşlar demek olan “el-Hasbâ”dan türemiş bir kelimedir. ” صَدِيدٌ “: Kusmuk ve kan; ” خَبَتْ”: Söndü; ” تُورُونَ “: Çıkarmak istediğiniz ateş; “Evreytu”: “Evkatdu” yânî ateş tutuşturdum demektir. ” لِلْمُقْوِينَ “: yolcular için demektir. “el-Kıyyu”: Bitki ve su olmayan çöl demektir.
İbn Abbâs şöyle dedi: ” صِرَاطُ الْجَحِيمِ “; cehennem yolunun düzü ve ortasıdır. ” لَشَوْبًا مِنْ حَمِيمٍ”: Cehennemliklerin yiyecekleri karıştırılır ve çok sıcak olan hamîmle karıştırılır. ” زَفِيرٌ وَشَهِيقٌ”: Şiddetli ses ve zayıf ses; ” وِرْدًا “: Susuzlar olarak; ” غَيًّا “: “Husrânen”.
Mücâhid de şöyle dedi: ” يُسْجَرُونَ “: Onlar için ateş tutuşturulur; ” وَنُحَاسٌ “: Cehennemliklerin başları üzerine dökülecek erimiş bakır; ” ذُوقُوا ” denilir; başlayın ve tecrübe edin demektir. Bu tatma, ağzın tatması nev’inden değildir (mecazdır). ” مَارِجٌ “: Ateşin hâlisi. Emîr raiyyesini salıverdiği, onlar da birbiri üzerine koştukları zaman “Merace’l- emîru raiyyetehu” denilir. “مَرِيجٍ “: birbirine karışmış; “Merice emru’n-nâsi” İnsanların işi karıştı; ” مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ “: İki denizin karıştığı yer; “Meracte dâbbeteke”: Sen hayvanını terkettin, demektir.
6 – حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ أَبِي أُوَيْسٍ قَالَ حَدَّثَنِي مَالِكٌ عَنْ أَبِي الزِّنَادِ عَنْ الْأَعْرَجِ عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ نَارُكُمْ جُزْءٌ مِنْ سَبْعِينَ جُزْءًا مِنْ نَارِ جَهَنَّمَ قِيلَ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنْ كَانَتْ لَكَافِيَةً قَالَ فُضِّلَتْ عَلَيْهِنَّ بِتِسْعَةٍ وَسِتِّينَ جُزْءًا كُلُّهُنَّ مِثْلُ حَرِّهَا
Ebu Hüreyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu:
— “Sizin (şu dünyadaki) ateşiniz cehennem ateşinin yetmiş parçasın¬dan bir parçadır”.
— Ya Resûlallah! Şübhesiz dünyâ ateşi (azâb için) kâfî idi, denildi. Resûlullah:
— “Cehennem ateşi dünya ateşinin altmış dokuz katıdır. Bunlardan herbirinin sıcaklığı bütün dünya ateşi¬nin sıcaklığı gibidir” buyurdu. (Buhârî, Bed’ul-halk, 9, hadis: 3265)
Ravi Tanıtımı
1. İsmail b. Ebi Üveys (ö. 227)
İsmail b. Abdullah b. Ebi Üveys b. Mâlik b. Ebi Âmir el-Asbahî.
2. Mâlik (ö. 179)
Mâlik b. Enes. Mâlik b. Enes, Ebu Abdullah el-Medenî.
3. Ebi’z-Zinâd (ö. 130, 131, 132)
Abdullah b. Zekvân el-Kureşî, Ebu abdurrahman el-Medenî, Ebu’z-Zinâd.
4. el-A`rec (ö. 117)
Abdurrahman b. Hürmüz, Ebu Davud veya Ebu Hâzim ya da Ebu Ahmed el-Medenî.
5. Ebu Hüreyre (ö. 57, 58, 59)
Abdurrahman b. Sahr b. Âmir b. Zi’ş-Şerrî b. Tarîf b. Attâb ed-Devsî.