Seni çok seviyorum; cümlesini herkesin aynı değerde kullanamayacağını geçen haftaki yazımızda belirtmiştik. Bu basit gibi gözüken cümlenin su gibi saf, duru, beklentisiz ve aziz olması için çaba göstermemiz gerektiğini yoksa sadece dilden çıkıp, hayatımızı etkilemeyen süslü kelimelerden birine dönüşüvereceği gerçeğine dikkat etmemiz gerektiğinin altını çizmiştik. Bu yazımızda da gelin hep beraber nefislerimizi sorgulayarak ne kadar bu iddiamızın arkasında durabildiğimizi gözden geçiriverelim.
Seni çok seviyorum. Çünkü; benim eşimsin. Çocuklarımın anne yada babasısın. Evimin ihtiyaçlarını görmekte, bir dediğimi iki etmemektesin. Seni sevmesem bile artık ne yapabilirim ki… Çocuklarımın hatırı için sana katlanmakta, başkalarının eline ve diline malzeme olmamak için seni sevmek zorunda olduğumun bilincindeyim. Sonra sana bu cümleyi söylerken sanki bir şeylerim mi eksiliyor ki? İş olsun diye ve belki de seni kandırmak için söyleyip duruyorum.
Seni çok seviyorum. Çünkü; benim çocuğumsun. Senden beklentilerim, senin üzerine hesaplarım var. Yarın büyük adam olduğun zaman kimin babası yada annesi diye caka satacağım günleri iple çekmekteyim. Toplum içerisinde iyi bir yere gelmen beni ziyadesi ile sevindirecek, sana olan sevgime sevgi katacaktır. Anne sevgisinin o beklentisiz boyutu bir tarafa biz babalar hep çocuklarını bazı hesapların kurbanı yaparak sever, onları olduğu gibi kabul edeceğimize, görmek istediğimiz gibi yetiştirmeye gayret gösteririz. Eğer beklentilerimize uygun işler ortaya koyuyorlarsa dilimizden bu sihirli cümleyi düşürmemekte, yok tersi olunca da onlara karşı oldukça cimri davranmaktayız.
Seni çok seviyorum. Çünkü; benim annem yada babamsın. Sizler ihtiyaçlarımı gideren, ceplerimi dolduran, istediğim zaman verenlersiniz. Verdiğiniz müddetçe sizi sevmeye devam edeceğim. Bir gün vermemeye başlarsanız da sizi iş bilmez, hep kendini düşünüp çocuklarını ihmal etmekle suçlar bana bıraktığınız mallar üzerinde ahkam keserek size rahmet(!) okurum. Öyle anne –baba olmak kolay değil ki! Hep verecek, hep bizi düşünecek, hep bizler için yaşayacaksınız. Böyle olmazsa bizde sizleri sevmez, sizin bizlere ihtiyacınız olduğu en dar zamanlarınızda size sırt döner ve sizleri huzur evlerine mahkum ederiz.
Seni çok seviyorum. Çünkü; sana ihtiyacım var. Başım sıkıştığında koştuğum ilk insansın. Sen veriyorsun; bende senden memnun oluyorum. Zaten dost dediğin, arkadaş dediğin hep böyle olmalı değil mi? Hep vermeli, hep yardım etmeli, hep sormalı, hep koşmalı ve hiçbir karşılık beklememeli! Ne ? aynı şeyi benimde mi yapmamı istiyorsun? Ya sen böyle değildin ne kadar da menfaatini düşünüyorsun? Bak bir daha seni sevdiğimi söylemem yoksa?
Seni çok seviyorum. Çünkü; sana yaslanıyorum. Benim en sağlam dayanağım, yıkılmaz dağımsın. Sana bir şey olmaz. Çünkü sen güçlüsün. Ama biz zayıfız o halde sana yaslanabilir, senin omuzlarına basarak bir yerlere varabiliriz.
Seni çok seviyorum. Çünkü; sen benim geleceğimsin. Senin yanında olmak bana büyük kazanç sağlıyor. Seninle birlikte bulunmak beni toplum içerisinde itibarlı kılıyor. Senin adını kullandığım zaman kapalı kapılar açılıyor, tüm olumsuz ve imkansız gibi gözüken işler sayende çözüme kavuşuyor.
Seni çok seviyorum. Çünkü; sen hayatımın olmazsa olmazısın. Senin sayende işlerim yürüyor, senin vesilen ile etrafıma insanlar toplanıyor, senin aracılığınla toplum beni adam zannediyor. Sen olmazsan bunca işimi kim görecek.
Seni çok seviyorum. Çünkü; seni sevmemi bana imanım şart koşuyor. İmanımın öğretmeni sözün ve gönlümün sultanı diyor ki: “Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız. İman etmedikçe de cennete giremezsiniz. Öyle ise birbirinizi sevecek bir yol size göstereyim mi? Aranızda selamı yayınız.” İşte bundan dolayı seni sevmek zorunda olduğumu biliyorum. Öyle görünmek için değil, sırf imanım bunu bana emrettiğinden dolayı seni seviyor ve senden hiçbir bedel; maddi yada manevi bir karşılık beklemiyorum. İmanımdan dolayı seni sevdiğim için de seni nefsime tercih ediyor, bencillik, çekememezlik, hased, kibir veya yersiz gurur yapmıyorum. Bana ne yaparsan yap; ister ihanet, et ister farklı hesapların peşinde ol, ister küçük kazanç ve menfaatlerin adına beni ucuza sat… Ben asla misli ile sana karşılık vermeyeceğim. Çünkü ben dostlarımı ucuza kazanmadım ki, ucuza da gözden çıkarayım. Ucuza satanlar kendi değerlerini düşürürler. Kendine değer veren biri için dost dünyanın en pahalı şeyidir. Bu bilinçte olduktan sonra kim elmasın hesabını yapabilir ki.. Dostumu kıracağıma varsın elmasım kırılsın demeye başlar, değer vererek, değer kazanırsınız.
O halde imanımızın bir sorumluluğu olarak su gibi saf ve duru olarak birbirimizi sevmek için seferber olmaya ne dersiniz.
Muhammed Emin YILDIRIM