Peygamber aleyhisselam efendimizin mübarek hayatında önemli bir dönüm noktası olan “Ahzab” savaşının (diğer adıyla Hendek) bütün asırlara iz bırakan nedenleri, süreci ve tahlili:
1- Medine, Mekke ile Suriye ticaret yolu üzerinde idi. Mekkeliler Suriye ile yapacakları ticarette Müslümanlar’ın tehlike olmalarını istemiyordu. Hicretin üçüncü yılındaki Uhud savaşı ile de Müslümanlar’ın belini bükememişlerdi. Hem ticaret yolunu kendilerince güvende tutmak hem de Peygamber aleyhisselam efendimizden intikamlarını almak için fırsat kolluyorlardı.
Peygamber aleyhisselam efendimiz Medine’de yerleşmiş olan Yahudi kabilelerinin bir kısmını Hayber’e sürünce aradıkları fırsat doğmuş oldu. Hem sürülen Yahudileri hem de etraftaki müşrik kabileleri kışkırttılar. Nihayet on bin kişiyi bulan bir ordu oluşturdular. Hicretin beşinci yılı şevval ayında Medine’yi kuşatmak üzere geldiler.
2- O günlerde Medine’de mü’minlerle beraber Yahudi kabileleri de yaşıyorlardı. Yahudi Beni Kurayza kabilesi Medine’nin güneyinde bulunuyordu. Peygamber aleyhisselam ile anlaşma yapmışlardı. Medine’nin doğu ve batısı binekli ve yaya olarak geçilmesi zor kayalıklarla çevrili olduğu için, sadece kuzeyi saldırıya müsait durumda idi. Müşrikler de Medine’yi kuzeyinden kuşatma planı ile yola çıktılar.
3- Saldırı bilgileri Peygamber aleyhisselam efendimize ulaşınca hemen ashabını topladı. Selman-ı Farisi’nin teklifi ile Medine’nin kuzeyine hendek kazılması kararlaştırıldı. Yaklaşık 3 km. uzunluğunda, 7-10 m. genişliğinde, 3-5 m. derinliğinde bir hendek altı günde kazıldı. Hendekten çıkarılan toprak da siper olarak dolduruldu. Peygamber aleyhisselam efendimiz hendeğin kazılması esnasında bizzat çalışmalara katıldı.
Hendekten çıkarılan toprak siper malzemesi olarak kullanıldı. Hendekten yer yer kayalıklar da çıktı. Peygamber aleyhisselam kayalıkların parçalanmasında bizzat kendisi de çalışmış, ashabına moral kaynağı olmuştur.
4- Müşrikler karargâhlarını kurduktan sonra Medine içinde üç ayrı tehlike vardı:
a- Beni Kurayza Yahudileri anlaşmalarını bozup müşriklere katılacaklarına dair işaretler vermeye başladılar.
b- Münafıklar zoru görünce Müslümanlar’ın arasında cepheyi bölme, gücü zayıflatma çalışmaları yaptılar. Sözlü sataşmalar yapıyor, iş yavaşlatıp moral bozuyorlardı.
c- Medine’nin en soğuk günleri şubat ayı idi. Yiyecek sıkıntısı da had safhaya ulaşmıştı. Ashabı kiramın hiçbir şey tatmadan üç gün bekledikleri bile olmuştu.
5- Peygamber aleyhisselam efendimiz kadınları ve çocukları bir yere topladı. Beş yüz kişi kadar bir grubu onları beklemek üzere devriye görevi ile görevlendirdi. Geri kalanlarla Sel’ Dağı arkalarında, kazılan hendek de önlerinde olduğu halde savaş şekli alındı. Müslümanlar’ın toplamı üç bin kişi idi.
Kuşatmaya gelen ordunun sayısı Medine’nin nüfusundan fazla idi. Kuşatma yirmi dört gün sürdü. Müslümanlardan sekiz kişi şehit düştü. Ordular karşılaşmadı; ama müşriklerden hendeği atlamaya çalışanlardan bir ikisi ile vuruşma oldu. Sonunda Allah büyük bir fırtına gönderdi. Müşriklerin karargâhı dağıldı. Hiçbir şey elde edemeden geri gitmek zorunda kaldılar.
6- Hendek Savaşı’nın sona ermesi ile beraber, arkadan vuran Beni Kurayza Yahudileri de cezalandırıldı. O gün Beni Kurayza Yahudilerinin tavrı, onlar hakkında inmiş bulunan Kur’an ayetlerini bir kez daha doğrulamış oldu.
7- Henüz yeni Müslüman olan, ama Müslüman olduğunu kimsenin bilmediği Nuaym bin Mesud’un Peygamber aleyhisselamın izni ile müşrikler ve Yahudiler arasında söz getirip götürmesi, düşman gruplarının parçalanmasında önemli bir rol oynadı.
Hendek’te görüldü ki:
*Küfür tek bir millettir. Ayrı ayrı anlayışlardan gelseler de İslam’ın karşısında tek cephe olurlar. Ayrıldıklarında da ikinci ve daha iyi bir menfaat için ayrılırlar.
*Yahudiler imzalarının sahibi olmazlar. Bin bir yüzlülük onların tarihinden gelmektedir. Milletlerin bölünmüş halini görmek için uğraşabilirler.
*Münafıklar İslam toplumunun en riskli unsurlarıdırlar. Hendek muharebesini anlatan Ahzab suresi, onların karakterlerini tasvir eden ibretli ayetlerle doludur.
*Mü’minler imanlarını zor zamanlarda ispat etmekle sınanabilirler. Nitekim Hendek’te Peygamber aleyhisselamın etrafında sadakat sınavından geçenler açlık, soğuk, her yönden kuşatılma, içten tehdit edilme gibi olumsuzluklara rağmen sarsılmadılar, sarsmadılar.
*Peygamber aleyhisselam efendimiz ashabının kazdığı hendeği uzaktan seyredip, talimatlar verme yerine, bizzat mübarek elleri ile kazma-kürek çalışmış, taşıdığı toprak yüzünden üstü başı toz toprak olmuştur. Böylece bir liderin nasıl olması gerektiğini göstermiştir.
*Peygamber aleyhisselam efendimiz Selman’ın görüşünü paylaşarak, istişarenin önemini ve yararını göstermiştir.
*Peygamber aleyhisselam efendimiz doğu ve batının İslam’ın emrine gireceğini bu savaş esnasında müjdelemiştir. Mü’minler bu müjdeye gözleri ile görür gibi inanırken, münafıklar bunu eğlence konusu yapmışlardır.
Bir Hendek hatırası
Cabir radıyallahu anh anlatıyor…
Hendek günlerinde kazı yapıyorduk. Önümüze büyük bir kaya çıktı. Mecburen Peygamber aleyhisselama bildirdiler. Efendimiz:
– Ben hendeğe inerim, dedi.
Açlıktan karnına taş bağlamıştı. Biz de üç gündür açtık, hiçbir şey tatmamıştık. Peygamber aleyhisselam kazmayı aldı ve vurunca bir parça koptu. Ben o esnada:
– Bana izin ver eve gideyim, dedim. Eve varınca hanımıma dedim ki:
– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem zor durumda, yedirecek bir şeyin var mı?
O da:
– Bir miktar buğday ile bir oğlağımız var, dedi.
Oğlağı kestim. Unu da öğüttüm. Ekmek ve yemeği fırına koyup Peygamber aleyhisselama geldim. Dedim ki:
– Ya Resûlellah! Yemeğe gidelim. Bir sen bir de başkası veya iki kişi olabilir.
– Kaç kişiliktir? diye sordu. Tarif ettim.
– İyi iyi çokmuş. Hanımına söyle, ben gelinceye kadar fırından çıkarmasın.
Sonra da:
– Hadi kalkın, dedi. Muhacirler de ensar da kalktılar.
Cabir radıyallahu anh eve dönünce, hanımına:
– Vay halimize! Muhacirleri, ensarı ve oradakileri aldı geliyor.
Hanımım:
– Sana ne kadar var, diye sordu mu?
Ben:
– Evet, dedim.
Peygamber aleyhisselam ashabıyla beraber geldi.
– Sıkışıklık yapmadan girin, dedi.
Fırından ekmek alıyor, etten koparıp veriyordu. Bir eli ile verip öbür eli ile koparıyordu. Nihayet hepsi doydu, gerisi de arttı. Sonra Cabir’in hanımıma döndü ve şöyle dedi: “Bunu da sen ye. Hediye de edin; insanlar kıtlık içindeler.”
Kur’an’ın dilinden Hendek günleri
Ahzab suresi 9-27. ayetler
“Ey mü’minler!
Allah’ın size yönelik nimetini hatırlayın, bir zaman üzerinize ordular gelmişti de, biz onların üzerine rüzgar ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik.
Allah yaptıklarınızı görüyordu.
Onlar size yukarınızdan ve aşağınızdan gelmişlerdi; gözler kaymış, yürekler ağızlara gelmişti.
Allah hakkında türlü zanlarda bulunuyordunuz.
İşte orada iman sahipleri imtihandan geçirilmiş ve şiddetli bir sarsıntıya uğratılmışlardı.
Hani münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunan kimseler “Allah ve Resûlü bize sadece boş vaatlerde bulundu.” diyorlardı.
Onlardan bir grup da demişti ki: “Ey Medine halkı, artık tutunacak yeriniz yok, geri dönün!” Onlardan bir topluluk da: “Evlerimiz düşmana açıktır.” diye izin istemişlerdi. Oysa onların evleri düşmana açık değildi. Sadece kaçmak istiyorlardı.
Eğer Medine’nin etrafından üzerlerine saldırılsaydı, sonra da kendilerinden dinlerinden dönmeleri istense, çok azı hariç hemen dinlerinden dönerlerdi.
Oysa arkalarına dönüp kaçmayacaklarına dair Allah’a söz vermişlerdi. Allah’a verilen sözden sorumluydular.
De ki: Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmak size fayda vermez. Kaçsanız bile az zaman yaşatılırsınız.
De ki: Allah size bir kötülük dilerse veya bir rahmet isterse, O’na karşı sizi kim koruyabilir?
Allah’tan başka dost ve yardımcı bulamazsınız.
Allah içinizde savaştan alıkoyanları ve kardeşlerine “Bize gelin zorlanmadıkça savaşmayın.” diyenleri gerçekten bilir. Zaten bunlardan pek azı savaşa gelir.
Geldikleri zaman da size karşı çok hassastırlar, size yardım etmek istemezler. Ancak savaşta bir korku gelince, onların üzerine ölüm baygınlığı çökmüş insan gibi gözleri dönerek sana baktıklarını görürsün. Korku gidip de sıra ganimetleri paylaşmaya gelince, mala düşkünlük göstererek, sizi sivri dilleriyle incitirler. Onlar inanmamışlar, bu yüzden Allah onların işlerini boşa çıkarmıştır. Bu Allah’a göre kolaydır.
Bunlar, düşman birliklerinin (Medine’den) gitmediklerini sanıyorlardı. Bu birlikler tekrar gelmiş olsalardı, kendileri çölde bedevilerin yanında bulunup, sadece sizin haberlerinizi sormayı dilerlerdi. İçinizde olsalardı, pek azı savaşırlardı.
Andolsun ki, Allah’ın elçisinde sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmaya inanan ve Allah’ı çok anan kimseler için en güzel bir örnek vardır.
Mü’minler düşman ordularını gördükleri zaman: “Bu Allah’ın ve Resûlünün bize vaat ettiği zaferdir. Allah ve Resûlü doğru söylemiştir.” dediler. Bu, onların sadece imanlarını ve teslimiyetlerini arttırdı.
Mü’minler arasında öyleleri var ki, Allah’a verdikleri sözde dururlar.
Kimileri sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimileri de şehitlik beklemektedir.
Onlar hiç sözlerini değiştirmediler.
Bu sebeple Allah doğruları doğrulukları ile mükâfatlandırır; münafıkları da dilerse azaplandırır veya tövbelerini kabul eder.
Şüphesiz Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
Allah, o kâfirleri hiçbir şey elde edemeden öfkeleriyle geri çevirdi. Allah’ın yardımı savaşta mü’minlere yetti.
Allah güçlüdür, mutlak galiptir.
Allah, kitap ehlinden onlara yardım eden Kurayza Yahudilerini de kalelerinden indirdi ve kalplerine korku düşürdü. Onlardan bir kısmını öldürüyor, bir kısmını da esir alıyordunuz.
Topraklarını, evlerini, mallarını ve henüz ayağınızı dahi basmadığınız yerleri Allah size miras olarak verdi.
Allah’ın gücü her şeye yeter.”
Huzeyfe radıyallahu anhın Hendek hatırası
Kûfe’de bulunduğu bir esnada Huzeyfe bin Yeman’a: -Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi görüp yanında bulundun mu?” diye sormuşlardı .
– Evet yeğenim, öyle.
– O’na nasıl davranıyordunuz?
– Vallahi çok gayret ederdik. Onu yakalayabildiğimizde yere basmasını neredeyse engeller, omuzlarımızda yürütür gibi olurduk. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile Hendek gününü hatırlıyorum.
Gece bir miktar namaz kılmıştı.
Sonra bize yönelip: “Kim sizden gidip düşmanın durumunu inceleyerek dönüp bana bilgi verebilir? Dilerim Allah onu cennette bana arkadaş yapar.” O kadar korku, açlık ve soğuk vardı ki kimse kalkmadı. Kimse kalkmayınca beni adımla çağırdı, ben de mecburen kalktım.
Dedi ki: “Huzeyfe! Kalk ve düşmanın arasına sız, bak ne yapıyorlar. Geri gelinceye kadar da onları uyandıracak bir iş yapma.” Gittim ve aralarına girdim. Baktım ki, rüzgar ve Allah’ın göremediğimiz orduları onları kasıp kavuruyor. Ne çadırları kalmış ne kazanlar.
Bir ara komutanları Ebu Sufyan: “Arkadaşlar herkes yanındakinden emin olsun.” dedi. Ben hemen yanımdakilere kimsin, dedim.
Ben filan filanım, dedi. Sonra Ebu Sufyan kalktı ve dedi ki: “Kureyşliler! Artık burada kalamayız. Her şeyimiz helak oldu. Beni Kurayza bizi aldattı. Rüzgarı görüyorsunuz. Kazanımız kaynamaz burada. Çadırımız dayanmaz. Hadi gidelim, ben gidiyorum.”
Devesine bindi hayvanı çüşledi; ama hayvanın bağını çözmeyi unutmuşlardı. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana tembih etmiş olmasaydı onu öldürebilirdim. Geri döndüğümde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kalın bir abanın içinde namaz kılıyordu. Beni görünce abanın ucuyla beni örttü. Namazını bitirince de gördüklerimi anlattım ona.