İmam Zühri’nin en gözde talebelerinden olan Muhammed İbn İshak (ö.151) gerçekten siyer alanında çok önemli bir isimdir. Her ne kadar bazı cerh ve ta’dîl âlimlerinin çok sert eleştirilerine ve tenkitlerine maruz kalmışsa da, başta hocası İmam Zühri olmak üzere, birçok meşhur âlimin takdirlerini kazanmıştır. Mesela hocası İmam Zühri onun hakkında; “Meğazi ilmini öğrenmek isteyen İbn İshak’a müracaat etsin” demektedir. Talebesini bu alanda kendinden daha bilgili sayan İmam Zühri, siyer konusunda zaman zaman kendisine sorular sormuş ve onun verdiği bilgileri insanlarla paylaşmıştır. Yine İmam Şafiî; “Meğazide derinleşmek isteyen kimse, İbn İshak’a muhtaçtır” derken, Süfyân ibn Uyeyne; “İbn İshak yaşadığı müddetçe Medine’de ilim yok olmaz” demektedir. İbn Adiyy ise biraz daha iddialı bir ifade ile: “Bu ilim dalında hiçbir eser onun eserinin seviyesine ulaşmamıştır” demiştir.
Bu büyük üstadın Siretü İbn İshak adı ile meşhur olan, ama asıl adı Kitabü’l-Mübtede ve’l-meb’as ve’l-meğazi olan eserine gelince, ne yazık ki bu eser özgün hali ile günümüze kadar ulaşmamıştır. Gerek zamanında, gerek zamanından sonra, büyük bir şöhrete ermiş olan bu eserin günümüze ulaşmaması büyük bir kayıp iken, İbn Hişam’ın bu eserin büyük bir bölümünü nakletmesi ve yine başta Muhammed Hamidullah Hocamız olmak üzere, birkaç çağdaş âlimimizin eksik nüshalar ve bölümler üzerinde yaptıkları araştırmalar, neredeyse Siretü İbn İshak’ın tamamını ortaya koyacak düzeyde olması ise sevindiricidir.
İbn İshak’ın es-Sire’sinin bize ulaşmasında büyük emeği olan İbn Hişam’a (ö.218) gelince, o bu eseri İbn İshak’ın en önemli talebelerinden ve bu eserin ravilerinden biri olan Ziyad b. Abdullah el-Belkâî’den almıştır. el-Belkâî’nin Kûfî-Bağdâdi diye meşhur olan nüshasını esas alan İbn Hişam, bazı yerleri kısaltmış, bazı yerleri tamamen çıkartmış, bazı yerlere ise çeşitli ilavelerde bulunmuştur. İbn Hişam’ın bu müdahaleleri ile eser her ne kadar sahibi tarafından hep İbn İshak’a nispet edilmişse de, Siretü İbn Hişam, Tezhîbü İbn Hişam şeklinde anılmış ve bu hali ile meşhur olmuştur. Bugün siyer ilmi sahasında, en kadim ve en meşhur kitap işte bu eserdir. Hakkında çok şey söylenip, birçok araştırma yapılmış olan bu eser, siyer ilmi ile uğraşan her talibin başucu kaynaklarının sertacıdır.
Siyer ve tarih alanında en az İbn İshak kadar meşhur olmuş ikinci bir âlimden bahsedeceksek o kesinlikle Vakıdî’dir. Asıl adı Muhammed ibn Ömer el-Vakıdî (ö. 207) olan bu âlimimiz, başta Hadis, Kıraat, Tefsir ve Edebiyat olmak üzere birçok alanda eserler vermiş olsa da, onun en meşhur iki eseri, el-Megaziyü’n-Nebeviyye ve Tarih-i Kebir’dir. Özellikle meğazi kitabı siyer konusunda oldukça önemli bilgiler ihtiva etmektedir. Yalnız Vakıdî, hem yaşadığı çağın, hem de daha sonraları gelen âlimlerin çok sert ve şiddetli eleştirilerine muhatap olmuştur. Birçoğu onun verdiği bilgileri sahih olarak görmemiş ve ondan yapılan nakilleri kabul etmemişlerdir. Ama onu eleştirenlerin bile kabul edip, takdir ettikleri bir talebesi vardır ki, o talebe hocasının bile en büyük itibarı olmuştur. O talebe Tabakâtü’l-Kübrâ’nın sahibi, İbn Sa’d’dan başkası değildir. İbn Sa’d (ö. 230) hocası Vakıdî’nin yanında bir taraftan ilim tahsil ederken, bir taraftan da onun eserlerinin kâtipliğini yapmıştı. Aralarında hoca-talebe ilişkisinin çok ötesinde müthiş bir sevgi bağı tesis edilmiş ve İbn Sa’d, vefatına kadar hocasının yanından ayrılmayarak, ona karşı müthiş bir vefa sergilemiştir.
Onun meşhur kitabı Tabakât, bugün 13 cilt halinde kütüphanelerimizin en değerli eserlerinden biri olarak İslam ilim tarihine büyük bir hizmet vermektedir. Bu önemli eserin ilk iki cildi risaletin genel bir tarihinden başlayarak, Efendimiz’in doğumuna, oradan da vefatına kadar çok önemli bilgiler içermektedir. Diğer ciltlerinde ise binlerce Sahabî ve Tabiîn hakkında malumatlar mevcuttur. Onun eserini değerlendiren meşhur âlim Hatîb el-Bağdadi şöyle diyecektir: “Her ne kadar hocası Vakıdî güvenilir bir kişi değilse de, kendisi çok güvenilir birisidir.”
Siyer ilminde İbn Sa’d’ı anlatıp da, onun en önemli talebelerinden olan el-Belâzurî’yi (ö. 279) anlatmasak bir şeyleri eksik bırakmış oluruz. Belâzuri, siyer alanında yazdığı iki kıymetli eseriyle bize çok önemli bilgiler sunmaktadır. Ensâbu’l-Eşraf adlı kıymetli eseri, hocası İbn Sa’d’ın Tabakat’ı gibi, birçok şahsiyet hakkında bilgiler verirken, özel olarak da, Efendimiz’in dedeleri, amcaları ve amcaoğullarından başlayarak, Emeviler döneminin sonlarına kadar büyük bir İslam tarihi niteliği taşımaktadır. Özellikle Efendimiz’i anlattığı bölümlerde çok orjınal ve başka hiçbir eserde olmayan bilgiler aktarmaktadır. Belâzurî’nin ikinci kıymetli eseri ise Fütühu’l-Buldân’dır. Beldelerin fetihleri anlamında olan bu eserde, Efendimiz’in hicretinden başlayarak, Hz. Ömer dönemindeki fetihlere kadar geçen süreci anlatır. Bu eserde de yine birçok eserde olmayan bilgilere rastlamak mümkündür.
Buraya kadar yazdıklarımızı genel bir bilgi olarak kabul edin; inşallah bir dahaki yazıda, siyer kaynaklarımıza dair yapmış olduğumuz listeyi sizlerle paylaşacağız.
Muhammed Emin YILDIRIM