Vakfımızın 5 senedir devam ettirdiği Suffa Meclisleri sohbet halkaları çalışmasının 2. muallimler toplantısı yapıldı. Fransa’dan bir Suffa talibesinin gönderdiği mektubun okunmasının ardından, kürsüye davet edilen Muhammed Emin Yıldırım Hocamız, bizlere “Suffa Muallimleri Risalet Davasının İşçileri” başlığında çok önemli bir ders yaptı. Hocamızın İslami hizmetleri nasıl görmemiz açısından yaptığı kıyaslar, meselenin ehemmiyetini anlamamız açısından bizlere ufuk verdi. Başta Muhterem Hocamıza, sonra katılan tüm muallim ve muallime kardeşlerimize teşekkür ediyoruz.
Dersten Cümleler
Hayatımızda şöyle ya da böyle yeri olan dört gıda maddesi:
Çerez
Tatlı
Ekmek
Su
Bunlardan çerez hiç olmasa, gördüğümüzde yesek, görmediğimizde aklımıza bile gelmese, hayatımızdan bir şey eksilir mi?
Mesela bir ömür tatlı yemesek ne olur? Evet bu güzellikten mahrum oluruz, ama hayatımızı devam ettirme adına bir şeyler eksilmez?
Gelelim ekmeğe? Burada ekmeği gıdanın sembolü olarak görün, yani bir insan yemek yemeden durabilir mi?
Peki su nasıl? Su hayatımızın en büyük parçasıdır. İki, üç gün susuz kalsa bir insan, dengeleri alt-üst oluyor. 7 günden sonra normal halini yitiriyor. En uzun 18 gün yaşandığı söyleniyor, susuz bir insanın…
İnsanlar İslam’a hizmet noktasında beş sınıfa ayrılırlar.
1. Hiç böyle bir gündemi olmayanlar
2. Çerez gibi görenler
3. Tatlı gibi görenler
4. Ekmek gibi görenler
5. Su gibi görenler
Birincisi sınıf bizim de gündemimiz olmasın.
İkinci sınıftan başlayalım:
Çerez Gibi Görenler:
1. İslam’a hizmeti çerez gibi görenler, canları istediğinde bir şeyler yaparlar, canları istemediğinde yan gelip yatarlar.
2. İslam’a hizmeti çerez gibi görenler, her işlerini hallettikten sonra eğer akıllarına gelirse, bir şeyler yaparlar, yoksa asla rahatlarını bozmazlar.
3. İslam’a hizmeti çerez gibi görenler, dava şuurunu kuşanamazlar, en ufak bir imtihanda yarı yollarda bir şeylere takılıp kalırlar.
4. İslam’a hizmeti çerez gibi görenler, meselenin sadece laf ile yürüyeceğini zan ederler, rahatlarından taviz vermedikleri için gerçek dava erlerini anlayamazlar.
5. İslam’a hizmeti çerez gibi görenler, kalıcı işler, uzun soluklu projeler, ümmetin dertlerini çözecek adımlar atamazlar, gündelik yaşar, o gün birileri neyi önlerini koyarsa ancak onunla meşgul olurlar.
Tatlı Gibi Görenler:
1. İslam’a hizmeti tatlı gibi görenler, şartları zorlamaz, imkân bulursa bir şeyler yapar, imkân bulmazsa birçok bahane ileri sürerek, nefsini ve kardeşlerini ikna etmeye çalışır.
2. İslam’a hizmeti tatlı gibi görenler, vaktinin büyük bir kısmını daha iyi tatlıcı bulmakla geçirir. Fıstıklıyı bulur, fındıklı arar, fındıklıyı bulur kaymaklı arar, kaymaklıyı bulur, dondurmalıyı arar; bütün bir ömrünü aramakla geçirir.
3. İslam’a hizmeti tatlı gibi görenler, meseleye olsa da olur olmasa da nazarı ile baktıkları için kardeşlerinin en ufak bir hatasını gördüğünde ortalığı velveleye verir, tamir edip onaracağı yerde, küser, yıkar, daha da kötüsü kendini haklı çıkarmak için dedikodu üretmeye başlar.
4. İslam’a hizmeti tatlı gibi görenler, hep başkalarından bir şeyler bekler; ‘kardeşleri yapar, o son dakika işe dahil olur, kardeşleri terler o sonra gelir, kardeşleri bedel öder, o ganimetleri toplar’ ve bundan bile memnun olmayıp, kardeşlerini karalar.
5. İslam’a hizmeti tatlı gibi görenler, tadın hep tatlıda olduğunu zanneder; bazen tadın acıda olduğunu unutur. Bu yolun acı yolu olduğunu hiç hatırına getirmez. Eğer tat varsa ben varıp, eğer acı varsa “Yolcudur Abbas, bağlasan durmaz!” mantığı ile hareket eder.
Ekmek Gibi Görenler:
1. İslam’a hizmeti ekmek gibi görenler, hizmetin en büyük nimet olduğunun şuurunda yaşarlar. Bir, iki gün hizmetten ayrı kalsa dünyası yıkılmış gibi olur. Hizmeti nimet bildiği için, kıymet bilir ve hizmeti hayatının en önemli parçası olarak görür.
2. İslam’a hizmeti ekmek gibi görenler, açlığın ne demek olduğunun farkındadır. Başkaları aç kalmasın diye her an teyakkuzdadır. Birkaç gün Allah’ın dini için koşturmadığında, sanki dünyası üzerine yıkılıyormuş gibi olur ve hemen bu bilinçle vazifesinin başına koşar.
3. İslam’a hizmeti ekmek gibi görenler, ekmeğin buğdaydan yapıldığını, buğdayın una dönüşmesi gerektiğini, güzel bir ekmek olabilmesi için iyi bir fırına ve iyi bir ustaya ihtiyaç olduğunu unutmaz. Hizmet ekip işidir der, bir bal arısı gibi kendine bal üreteceği bir petek edinir. Petek buluncada hemen işin bir ucundan tutar, yapıyı kendi istediği gibi şekillendirmez, sistem ne ise ona tabi olarak, koşmaya başlar.
4. İslam’a hizmeti ekmek gibi görenler, kardeşlerinin kusurları ile değil, güzellikleri ile uğraşır. İş yapan adamın hata edeceğini unutmaz. Hataları izale edeceği yerde, derinleştirmez. Kendini nazarlara verip, başkalarının değerini düşürmez. Elinden geldiğince kardeşlerinin emeklerini takdir eder, kendisi de hep iyiliğin artması için gayret içinde olur.
5. İslam’a hizmeti ekmek gibi görenler, başkasının ekmeğine göz dikmez. Alın terinin kıymetine inanır, başarıyı başkalarının fırınlarının veya ocaklarının başarısızlığında görmez. Bugün dünyada 7 milyar insan olduğunu unutmaz, 7 milyar insana ekmek lazım olduğunu her an hatırında tutar, yeni açılan ocaklara sevinir, sönen ocakların ise acısını yüreğinde hisseder.
Su Gibi Görenler:
1. İslam’a hizmeti su gibi görenler, susuz bir dakika yaşayamayacaklarını unutmadan hareket ederler.
2. İslam’a hizmeti su gibi görenler, ilk iş olarak kendilerine suyu tatlı, ulaşımı kolay, ortamı emin bir su pınarı ararlar.
3. İslam’a hizmeti su gibi görenler, Sahabî şuurunu kuşanarak, her daim “davam, davam” diye inlerler, bir dağdan aşağıya düştükleri zaman bile “eyvah hayatım değil, eyvah davam” derler.
4. İslam’a hizmeti su gibi görenler, su gibi aziz olurlar. Suyun aziz olmasını tevazu ile elde ettiğini unutmazlar. Mahviyet elbisesini, susuzluktan sineleri çatlayan insanları su ile buluşturmak için kuşanırlar.
5. İslam’a hizmeti su gibi görenler, Hz. Peygamber’in (sas) “Benim davetim bu yolda boğazlanmak pahasınadır.” sözünü hatırlarından hiç çıkarmazlar. Bu yolun dikenli olduğu, bedellerin çok olduğu, acıların fazla olduğunu bilerek bu yolun yolcusu olmaya çalışırlar.