Muhammed Emin Yıldırım Hocamız, Akaid Medresesi’nde “Nübüvvet İkliminde İman” başlığı altında yapmakta olduğu programlarından dördüncüsünde “Sünnet Işığında Tekfir Meselesi” konusunu işledi.
Ders Notları:
“Yahudiler 71 fırkaya ayrıldılar. Onlardan ancak birisi cennette, 70’i nardadır. Hıristiyanlar ise 72 fırkaya bölündüler. Onlardan da 71’i narda, birisi cennettedir. Muhammed’in nefsi kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki; şüphesiz benim ümmetim de 73 fırkaya ayrılacaktır. Birisi cennette, 72’si narda olacaktır. Denildi ki; Ey Allah’ın Resulü! Onlar kimlerdir? Cemaattir, buyurdu.”
Diğer bir rivayette ise Hz. Peygamber’in cevabı “Benim ve ashabımın bulundukları yol üzere olanlardır.” şeklindedir. (İbn Mâce, Kitabu’l-Fiten, 17; Tirmîzî, Kitâbu’l- İman, 18)
O yol nasıl bir yoldu? “Gecesi gündüz kadar aydınlık bir yoldu!”
Kimsenin bu yolu daraltmaya, karartmaya, eğriltmeye, engebeli bir hale getirmeye hakkı yoktur.
Hiç kimsenin “ben fırka-ı naciyeyim, diğerleri fırka-ı dalle’dir demeye hakkı yoktur. Hak, “ben nasıl fırka-ı naciye’den olurum” derdini kuşanmaktır.
Tarih boyunca bu ana yoldan malumunuz sapanlar oldu.Mutezile, Mürciye, Haricilik, Şia, Cebriye, Kaderiyye, Zahiriye ve daha neler, neler…
Şu an karşılıkları olan dört fırka var, günümüzde şöyle yada böyle taraftarları olan, her meselede olduğu gibi tekfir meselesinde de bir yol benimseyen dört fırka…
Haricilik
Mürciye
Mutezile
Şia
Bu dört fırkanın tekfir meselesine yaklaşımı şöyledir:
1. Harici zihniyeti kabul edenler, tekfir meselesinde oldukça rahat davranırlar ve önlerine geleni, kendi kafalarına uymayanları tekfir etmekten çekinmezler.
2. Mürciye zihniyetini kabul edenler, tekfir meselesini oldukça geniş ele alırlar, onlara göre amelin iman ile hiçbir irtibatı yoktur. Dolayısı ile tekfir kavramı onların hayatlarında yok gibidir.
3. Mutezile zihniyetini kabul edenler tekfir meselesinde garip bir tavır takınırlar. Onlara göre, Müslüman iken büyük günah işleyen kimse tekfir edilemez ama bu kimse mümin de değildir. İki makam arasında bir yerdedir ve bulunduğu mertebe fısk olarak adlandırılır. Tövbe etmeden öldüğü takdirde ebedî olarak cehennemde kalacağına inanılır.
4. Şia zihniyetini kabul edenler, kurgusal bir tarih üzerinden başta Sahabe’yi, arkasından Tabiin neslini, onun arkasından onları sevenleri tekfir ederler, Ehli Beyt meselesini siyasallaştırarak, ümmetin büyük bir kısmını töhmet altında bırakırlar.
Dersimizi 6 ana başlıkta işleyeceğiz:
1. Kur’an-ı Kerim’de Tekfir Meselesi
2. Hadis-i Şeriflerde Tekfir Meselesi
3. Âlimlerimizin İzahlarında Tekfir Meselesi
4. Tekfirin Hangi Şartlarda Caiz Olmadığı Meselesi
5. Tekfirin Hangi Konularda Yapılabileceği Meselesi
6. Ef’âl-i Küfür ve Elfâz-ı Küfür Çerçevesinden Tekfir Meselesi
Tekfir, Sözlükte “örtmek, gizlemek; nankörlük etmek” anlamındaki küfr (küfrân) kökünden türemiş bir kelimedir.
Tekfîr; “küfre nisbet etmek, mümin diye bilinen bir kişi hakkında kâfir hükmü vermek” demektir. Dolayısı ile tekfir, iman üzere iken bu çizgiden sapan için kullanılır. Öncesinde kâfir olan biri için bu kavram söz konusu değildir. Aynı kökten gelen ikfâr da bu mânada kullanılır.
Terim olarak tekfir ne demektir. “Terim olarak Allah’tan vahiy yoluyla gelip Peygamber’in tebliğ ettiği kesinlikle bilinen dinî bir esası inkâr eden kimsenin kâfirliğine hükmetmeyi ifade eder.”(Mâtürîdî, Te’vîlâtü’l-Ķur’ân, IX, 383-384; Kādî Abdülcebbâr, el-Muħtaśar, I, 223)
1. Kur’an-ı Kerim’de Tekfir Meselesi
“Sana haram ayı, yani o ayda savaşmayı soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak büyük bir günahtır. (İnsanları) Allah yolundan çevirmek, Allah’ı inkâr etmek, Mescid-i Haram’ın ziyaretine mâni olmak ve halkını oradan çıkarmak ise Allah katında daha büyük günahtır. Fitne de adam öldürmekten daha büyük bir günahtır. Onlar eğer güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler. Sizden kim, dininden döner ve kâfir olarak ölürse, onların yaptıkları işler dünyada da ahirette de boşa gider. Onlar cehennemliktirler ve orada devamlı kalırlar.” (Bakara, 217)
“İnandıktan sonra kâfirliğe sapıp sonra inkârcılıkta daha da ileri gidenlerin tevbeleri asla kabul edilmeyecektir. Ve işte onlar, sapıkların ta kendisidirler.” (Ali İmran, 90)
“Nice yüzlerin ağardığı, nice yüzlerin de karardığı günü (düşünün.) İmdi, yüzleri kararanlara: İnanmanızdan sonra kâfir mi oldunuz? Öyle ise inkâr etmiş olmanız yüzünden tadın azabı! (denilir).” (Ali İmran, 106)
“(Boşuna) özür dilemeyin; çünkü siz iman ettikten sonra tekrar kâfir oldunuz. Sizden (tevbe eden) bir gurubu bağışlasak bile, bir guruba da suçlu olduklarından dolayı azap edeceğiz.” (Tevbe, 66)
“(Ey Muhammed! O sözleri) söylemediklerine dair Allah’a yemin ediyorlar. Hâlbuki o küfür sözünü elbette söylediler ve Müslüman olduktan sonra kâfir oldular. Başaramadıkları bir şeye (Peygambere suikast yapmaya) de yeltendiler. Ve sırf Allah ve Resûlü kendi lütuflarından onları zenginleştirdiği için öç almaya kalkıştılar. Eğer tevbe ederlerse onlar için daha hayırlı olur. Yüz çevirirlerse Allah onları dünyada da, ahirette de elem verici bir azaba çarptıracaktır. Yeryüzünde onların ne dostu ne de yardımcısı vardır.” (Tevbe, 74)
2. Hadis-i Şeriflerde Tekfir Meselesi
“Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna şahitlik edinceye, namaz kılıncaya ve zekât verinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum. Şayet bunu yaparlarsa -İslâm’ın hakkı hariç- kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar, hesaplarını görmek ise Allah’a aittir.” (Buhârî, Îmân, 17; Śalât, 28; Ebû Dâvûd, Cihâd, 95)
“Bizim gibi namaz kılan, kıblemize yönelen ve kestiğimizi yiyen kimse, Allah’ın ve Resûlü’nün teminatını elde etmiş kabul edilir. O halde böylelerini öldürmek (suretiyle) Allah’ın verdiği teminat ve ahdi bozmayınız!”
(Buhârî, Salât, 28: Ebû Dâvud, Cihâd, 95)
“İki Müslüman kılıçlarıyla birbirlerinin üzerine yürürlerse, öldüren de, ölen de ateştedir!”
(Bu söz üzerine Resul-i Ekrem’e): “Ey Allah’ın Resûlü! Katili anladık, ama maktul niye ateşte?” diye sorulmuştu.
“Çünkü o da kardeşini öldürme hırsı taşıyordu!” buyurdu. (Buhârî, Diyât: 2, Fiten, 10; Müslim, Fiten, 14; Ebû Davud, Fiten, 5, Nesâî, Tahrim, 29)
“Her Müslüman’ın kanı, malı ve ırzı, diğer Müslüman’a haramdır.” (Müslim, el-Birru ve’s-Sıla,10, Ebû Dâvud, Edeb, 40; Tirmizî, el-Birru ve’s-Sıla, 18)
“Bir adam din kardeşine ‘ey kâfir’ derse, bu söz ikisinden birine döner.” (Buhari, Edeb, 73; Müslim, İman, 111; Tirmizî, İman, 16)
(Yani kâfir dediği Allah katında gerçekten kâfirse, söz kâfire aittir. Ama kâfir denilen Allah indinde mü’minse, söz kâfir diyene döner ve kendisi kâfir olur.)”
Bu hadisten dolayı Ehli Sünnet âlimleri şunu demişlerdir: “Hata ile bir kâfiri Müslüman saymak, bir Müslümanı kâfir görmekten daha evladır.”
Dolayısı ile tekfir meselesi kılı kırk yararcasına yapılması gereken bir meseledir. Ehl-i kıbleyi tekfir etmemeyi bir ilke olarak benimseyen Ehl-i sünnet âlimleri, muhaliflerini sadece hataya nispet edip tekfirden uzak durduklarını ileri sürmüştür. (Şerĥu’l-Aķīdeti’ŧ-Ŧaĥâviyye, s. 299).
Bir insan tekfir edilince ne olur?
Canı, malı o adamın helal olur.
Varsa Nikâhı düşer.
Müşrik olduğu için kestiği yenmez.
Velayet yani dostluk bağı kopar.
Ona Mürtet hükmü uygulanır.
3. Âlimlerimizin İzahlarında Tekfir Meselesi
İmâm Âzam (rh) (v. 150/767) diyor ki: “Bidatçıların kusurlarından biri de, birbirlerine kâfir demeleridir. Ehl-i Sünnetin en güzel tarafı da, hata edince birbirlerini tekfir etmemeleridir.” (Fıkhu’l-Ekber, Aliyyu’l-Kari Şerhi, s. 429)
İmâm Şâfiî (rh) (v. 204/819) der ki: “Ben Ehl-i hevâ ve bidatten hiç bir şahsın şehadetini reddetmem.”
İmâm Gazzâlî (rh) (v. 505/1111): “Tevil hususunda hataya düşmenin, tekfiri gerektirdiği hakkında bizce hiçbir nass sabit olmamıştır. Bu sebeple böyle bir iddiada bulunanların, delil getirmeleri gerekir. Lâ ilâhe illallâh demekle, kesin olarak can ve malın korunmasının sağlanacağı hakkında naslar sabit olmuştur.”
İbn Teymiyye (v. 728/1328): “Hiçbir Müslüman’ı, işlemiş olduğu bir fiil veya ehl-i Kıblenin hakkında münakaşa ettiği meseleler gibi, herhangi bir meselede, düşmüş olduğu hata yüzünden tekfir etmek câiz değildir. Selef’in birçok meseleyi tartışmasına rağmen, onlardan hiç birisinin, muayyen bir kimseyi ne küfür ve fâsıklıkla, ne de isyanla suçladıklarına şahid olunmamıştır.” (İbn Teymiyye, Mecmûu’l-Fetâvâ, 12/180)
İbn-i Teymiyye der ki:
“Tekfir şer‘î bir hükümdür ve ancak şer’î delillerle sabit olur…”(İbn-i Teymiyye, “Mecmuu’l-Fetâvâ”, 17/78)
İmam Tahavi’de buna benzer bir kaide ortaya koyar:
“Kişi ne ile mümin olursa, onu inkâr etmekle ancak kâfir olur.”
Takiyyuddin es-Subkî der ki: “Tekfir şer‘î bir hükümdür. Onun sebebi ise, ya Allah’ın rububiyet ve vahdaniyetini inkâr etmek ya (peygamberlerin) peygamberliğini reddetmek etmek veya şari’nin, küfür olduğuna hükmettiği söz ve fiilerden birini (kabul ederek) işlemektir.” (Ebu’l Hasen Takiyyuddin es-Subkî, “Fetâvâ’s-Subkî”, 2/586)
İbn-i Receb el-Hanbelî (ö. 795/1393) şöyle der:
“Kesin olarak bilinen şeylerden biride şudur: Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem, İslam’a girmeyi isteyerek kendisine gelen kimseden yalnızca şehadeteyni kabul eder ve bu sebeple onun kanını korur, kendisini Müslüman addederdi.” (Câmiu’l-Ulûm ve’l-Hikem, s. 118)
“Kavaid fi’t-Tekfir” adlı eserin müellifi olan Üstat Ebu Basir, şöyle bir kaideye yer vermektedir:
“Sarih İslam’ı ancak sarih küfür bozar.”
İmam Şevkanî “es-Seylü’l Cerrâr” adlı eserinde şöyle der:“Bilinmelidir ki, Müslüman bir şahsiyetin dinden çıktığına ve küfre girdiğine hüküm vermeye kalkışmak -elinde güneşten daha açık bir delil olmadıkça- Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir kul için münasip bir şey değildir.” (Şevkanî, “es-Seylü’l Cerrâr ala Hadâiki’l Ezhâr”, 4/578)
İbn-i Hazm der ki: “Şüphesiz ki İslam akdi, hakkında sabit olan bir şahsiyetten bu vasıf, ancak bir nass ya da bir icma ile kalkar. Bu vasfın ondan kalktığına dair ortaya atılan iddia ve iftiralar sebebi ile bu vasıf ondan kalkmaz.” (İbn-i Hazm,” el-Fisal fi’l Mileli ve’n-Nihal”, 3/138)
4. Tekfirin Hangi Şartlarda Caiz Olmadığı Meselesi
- Açıkça imanını ikrar eden, asla tekfir edilemez.
Allah’tan başka bir ilâh bulunmadığına, Hz. Muhammed’in O’nun elçisi olduğuna ve O’ndan vahiy getirdiğine kesinlik derecesinde inanan bir kimsenin küfre nispet edilebilmesi için onun bu inancını terk etmesi veya ona aykırı inançları benimsemesi gerekir. İster inanca ister davranışa ilişkin olsun zarûrât-ı dîniyye içinde yer alan bir esası inkâr eden kişi dinden çıkar ve kâfir muamelesi görür; bütün İslâm âlimleri bu hususta ittifak etmiştir (Bağdâdî, s. 9; İbn Hazm, III, 246, 266-267; Gazzâlî, Fayśalü’t-tefriķa, s. 63, 86-87; İbnü’l-Vezîr, s. 375-377). Mürcie’ye bağlı bazı kimselerin Allah’a inanan bir kimsenin tekfir edilemeyeceği yolundaki görüşü ilmî dayanaktan yoksun bulunmuştur (İbn Asâkir, s. 151).
- Ehl-i kıble olan asla tekfir edilemez.
Zira ehl-i kıblenin dinden sayıldığı kesinlikle bilinen bütün ilkelere inandığı kabul edilir. Ehli kıble deyince şunu da anlamayalım, yani namaz kılan demek değil, namaz için Kabe’yi kıble olarak kabul eden demektir.
(İbn Asâkir, s. 408-409; Ali el-Kārî, s. 162; Keşmîrî, s. 16-17).
- Âlimler arasındaki ihtilaflı meseleler tekfire konu teşkil etmez.
Çünkü âlimlerin bir meselede farklı görüşler ortaya koyması onun İslâm dinine ait kesin bir ilke durumunda bulunmadığı anlamına gelir.
- İlzâmî yani dolaylı yöntemlerle asla insanlar tekfir edilemez.
Zira kişinin, benimsediğini açıkça belirtmediği halde bazı münasebetlerle beyan ettiği görüşlerinden hareketle üretilen düşünceler o kişiye değil onları üretene aittir (İbn Hazm, III, 294; Kādî İyâz, II, 1084-1085).
- Zanna dayanarak asla tekfir edilemez.
Tekfir şartlarını belirlemekle yetinip insanları tekfir etmekten kaçınmak gerekir. Çünkü kişiyi tekfir edebilmek için onun kalbindeki inancı bilme zarureti vardır. Bu sebeple âlimler bir kâfiri müslüman kabul etme hususundaki yanılmayı bir müslümanı kâfir kabul etmekteki yanılgıdan daha hafif bulmuştur (Gazzâlî, el-İķtiśâd, s. 251). 100 ihtimalden 99’u kişinin kâfirliğine, biri de Müslümanlığına imkân tanıyorsa onun müslüman olduğuna hükmedilmelidir (İbn Nüceym, V, 210; Ali el-Kārî, s.162).
- Cehaleten bazı yanlış inançları benimseyen asla tekfir edilemez.
Bilmeden bazı yanlış inançları benimseyen kimse tekfir edilemez, zirabilgisizlik mazeret kabul edilmiştir. Bundan dolayı Müslümanın öncelikle insanı küfre düşüren inanç ve davranışları öğrenmesi dinî bir görev sayılmıştır. (İbn Kayyim el-Cevziyye, I, 367).
Diyelim ki fiilerinde yada sözlerinde küfür olan insanlar, eğer cehaleten/bilgisizlikle bunu yapıyorlarsa, “bu fiil veya bu söz küfürdür, ama sahibi kafir değildir” denir.
5. Tekfirin Hangi Konularda Yapılabileceği Meselesi
- Allah’ın varlığını, birliğini veya sıfatlarını inkâr eden tekfir edilir.
Kelâmcıların Allah hakkında tekfire konu teşkil ettiğinde birleştikleri inançlar şöylece sıralanabilir: Allah’a ortak koşmak, O’ndan başkasına tapmak veya dua etmek, Allah’tan başka bir varlık üzerine onu yaratılmışların üstünde bir konumda görerek yemin etmek, Allah’a acz, eksiklik, ihtiyaç, zulüm, hikmetsizlik, ihanet ve yalan nisbet etmek, O’nun gaybı bilmediğini söylemek, Allah’ın yaratıklarına hulûl edip onlarla birleştiği görüşünü benimsemek ve O’nu yaratıklarına benzetmek, Allah’ın evrendeki varlık ve olayları ilmi ve iradesiyle takdir ettiğine inanmamak. (Eş‘arî, II, 447; Kādî Abdülcebbâr, Fažlü’l-itizâl, s. 151-152).
- Nübüvvet meselesini inkâr eden, peygamberlere iman etmeyen tekfir edilir.
Allah’ın, emirlerini tebliğ etmek üzere ilk olarak Hz. Âdem’i, son olarak Hz. Muhammed’i ve bu ikisi arasında sayıları bilinmeyen pek çok kişiyi peygamber seçip gönderdiğine inanmamak, nübüvveti kesinlikle sabit olan peygamberlerden bir kısmına inanırken diğerlerini benimsememek, onların ilâhî emirleri tebliğ ederken yalan söylediklerini veya peygamberlikleri sırasında kasten günah işlediklerini ileri sürmek, peygamberlerin yolundan gitmeye rıza göstermemek âlimler tarafından ittifakla tekfir edilmeyi gerektiren davranışlar arasında zikredilmiştir.
Hz. Muhammed’le ilgili tekfir konuları da şunlardır: Onun getirdiği kesinlikle bilinen vahiyleri inkâr etmek, nübüvvetin onunla nihayete ermediğini, kendisinden sonra peygamber geldiğini veya geleceğini ileri sürmek, ona ulûhiyyet atfetmek, isrâya ve aynı mânada kullanılan mi‘raca inanmamak, insanların en faziletlisi olduğunu kabul etmemek (Mâtürîdî, Kitâbü’t-Tevĥîd, s. 293; Bağdâdî, s. 223; İbn Hazm, IV, 52-53; Gazzâlî, Fayśalü’t-tefriķa, s. 45-47; Nesefî, I, 296).
- Ahirete, kıyamete, cennet ve cehenneme iman etmeyen tekfir edilir.
Kıyametin vuku bulacağını, insanların diriltilerek dünyadaki inançlarıyla yaptıkları amellerden hesaba çekileceğini, bunun ardından cennete veya cehenneme konulacağını inkâr etmek ve bu inanca tamamen ters düşen tenâsühe inanmak ittifak edilen tekfir konularındandır (İbn Hazm, IV, 137; V, 65, 85; İbn Nüceym, V, 206; Ali el-Kārî, s. 195).
- Kur’an-ı Kerim tamamını veya bir kısmını inkâr eden tekfir edilir.
Kur’an’ın tamamını veya bir kısmını inkâr etmek, onu Allah’ın kelâmı ve peygamberine verdiği mûcizesi diye kabul etmemek, benzerinin oluşturulabileceğini ileri sürmek, içerdiği gayb haberlerinin yanı sıra va‘d ve vaîdlerine inanmamak, muhtevasını kusurlu bulmak, âyetlerini kasten değiştirmek yine âlimlerin tekfire yol açtığını söyledikleri hususlardandır. (İbn Hazm, III, 13-14, 296; V, 63-64, 80, 93; Kādî İyâz, II, 1076-1077).
Selefiyye’nin Kur’an’ın mahlûk olduğunu, Mu‘tezile’nin ise mahlûk olmadığını savunanları tekfir etmesi ise isabetsiz bulunmuştur (İbn Kuteybe, s. 46-47; Eş‘arî, II, 602; İbnü’l-Vezîr, s. 118-119).
- Mütavatir hadisleri veya fiili tevatür ile sabit olan sünnetleri inkâr eden tekfir edilir.
Az sayıdaki mütevâtir hadisi ve fiilî tevâtürle sabit olan sünnetleri reddetmenin kişiyi tekfire sevkettiği konusunda âlimler ittifak etmiştir. (İbnü’l-Vezîr, s. 387). Çünkü Hz. Peygamber’in sünneti onun İslâm anlayışını ve müslüman hayat tarzını temsil eder. Abdullah b. Mes‘ûd sünneti terketmenin küfre yol açtığını söylemiş, ancak bunun tamamıyla sünnetten yüz çevirmek anlamına geldiği kabul edilmiştir. (Dârimî, “Śalât”, 46; Ressî, I, 127; Behnesâvî, s. 198). Bundan hareketle âlimlerin çoğunluğu bir problem taşımayan meşhur hadisleri reddedenleri de tekfir etmiştir.
Âhâd hadislerin sübûtu zannî olduğundan bunları reddeden kimse tekfir edilmez. Selefiyye mensupları sahih âhâd hadisleri inkâr edenlerin tekfir edileceğine hükmetmişse de çoğunluk bunu isabetli görmemiştir. (Ali el-Kārî, s. 166, 196; Keşmîrî, s. 67-68).
- Dinden olduğu kesinlikle bilinen inanç ve amelleri inkâr edenler tekfir edilir.
Dinden olduğu kesinlikle bilinen inanç ve amelleri inkâr edenlerin tekfir edileceği yolunda fikir birliği vardır. Beş vakit namazla onun kılınış şekli ve haccın edası bunun örneklerindendir.
- İslam’ın değerleri ile alay eden, onlara hakaret eden tekfir edilir.
İslâm diniyle alay etmek. Allah ile peygamberlerle, Hz. Muhammed’le ve onun sünnetiyle diğer peygamberlerin sünnetleri, ilâhî kitaplar, melekler, âhiret, ibadetler gibi İslâm’ın temel hükümlerinden biriyle alay etmenin, hakarette bulunmanın veya bunlardan birini hafife almanın tekfir sebebi teşkil ettiği hususunda âlimler ittifak halindedir.
Tebük Seferi esnasında Müslümanların Bizanslılar’la savaşmasını alay konusu haline getiren münafıkların özür beyan etmelerine rağmen kâfirliklerine hükmedilmesi (et-Tevbe 9/66) bu meseleye ilişkin bir delil kabul edilmiştir (İbn Hazm, III, 299; İbn Fûrek, s. 151; Kādî İyâz, II, 934, 975, 1101)
- Haramları helâl, helâlleri haram sayan tekfir edilir.
Yapılması kesinlikle haram olan fiilleri helâl kabul etmenin veya yapılması helâl olan bir fiili haram saymanın tekfir konusu teşkil ettiğine dair âlimler arasında ittifak vardır. Çünkü bir şeyin helâl, haram veya farz kılınması Allah’a ait bir hükümdür ve imanın esası buna boyun eğmekten ibarettir. Ancak farz, haram veya mubah oluşu kesin delile dayanmayan fiiller bu kapsama girmez.
- Kâfirlere mahsus olan fiilleri bilinçli olarak işleyen tekfir edilir.
Güneş, ay, yıldızlar, ateş, insan, hayvan gibi nesnelere veya puta tapmak, gayri müslimlere mahsus ibadetleri icra etmek, onlara ait dinî kıyafetleri giymek, kendilerine kâfir demekten kaçınmak, Allah’ın azabından emin olmak veya rahmetinden ümit kesmek küfür alâmetleri şeklinde değerlendirilmiştir. Dinî bir alâmet saymamak şartıyla gayri müslimlerce kullanılan elbiseleri giymeyi tekfir konusu yapanlar varsa da bunun yanlışlığı açıktır. (Ebû Hanîfe, el-Âlim ve’l-müteallim, s. 24; Kādî İyâz, II, 1072-1073, 1080).
- İmanla bağdaşmayan kelimeleri bilinçli bir şekilde söyleyen tekfir edilir.
Bir Müslümanın imanla bağdaşmayan küfür kelimelerini (elfâz-ı küfür) bilerek ve benimseyerek söylemesi başlıca tekfir konularından biri kabul edilmiştir.
Küfür kelimelerinin hangi sözlerden ibaret olduğu hususu tartışmalı ve sübjektif unsurlar içermekle birlikte bu konuda Kur’an’da ve sahih sünnette belirlenen küfür lafızlarını esas almak gerekir; bunlar da dinden sayıldığı kesinlikle bilinen inanç ve davranışları iptal eden sözlerdir. (Mâtürîdî, Tevîlâtü’l-Ķurân, III, 203; V, 334; İbn Teymiyye, s. 524, 554)
- Sahabe’ye saygısızca bir tavır takınan ve onları küfürle itham eden tekfir edilir.
Ashap hakkında saygısız ifadeler kullanmak ve onları küfre nisbet etmek Sünnîler’e göre tekfir konusudur. Çünkü Kur’an ve Sünnet’i sonraki nesillere intikal ettiren ashabı tekfir etmek, İslâm dininin ana kaynaklarına güvenmeyi ortadan kaldıracağı gibi Allah’ın ashaptan razı olduğu gerçeğiyle de (et-Tevbe 9/100; el-Feth 48/18) bağdaşmaz (geniş bilgi için bk. Topaloğlu, s. 78-84).
- Bilinçli bir şekilde Allah’ın hükümlerini terk edip, başka hükümlere rıza gösteren tekfir edilir.
“Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir” meâlindeki âyet (el-Mâide 5/44) etrafında meydana gelmiştir. Başta İbn Abbas olmak üzere ashap çoğunluğunun görüşünü dikkate alan âlimler, bu âyetin yahudiler veya bütün Ehl-i kitap hakkında indiğini, müslümanlara teşmil edilse bile ilâhî hükümleri devlet yönetiminde uygulamayanların tekfirini değil, sadece günah işledikleri sonucunu yansıttığını kabul etmiştir.
Ancak dinî hükümlerin uygulanmaması, dünyada ilâhî hidayeti reddedip müslümanca bir hayat tarzına karşı çıkılması şeklinde anlaşılırsa bunun tekfiri gerektirdiğinde şüphe yoktur. Müslümanca bir hayat sürmenin mümkün olmadığı yerlerde -ibadetler gibi sırf dinî hükümler dışında- çoğunluğu âlimlerin ictihadına bırakılan dünyevî hükümleri uygulama yükümlülüğü yoktur, bu durumda suçlara verilen cezalar ictihad konusu haline gelir. Hanefî müctehidlerinin fâsid akidleri ve bazı âlimlerin faize dayalı alışverişi câiz görmesi bunun örnekleri arasında sayılır (İbn Kayyim el-Cevziyye, I, 364-365; Reşîd Rızâ, VI, 399-409). Esasen müeyyideye dayalı insanlar arası münasebetlerle ilgili ilâhî hükümlerin çok az olmasının sebebi siyaset, ekonomi, hukuk gibi dünyevî ilimlerin gelişmeye açık bulunması, bunların zamana ve mekâna göre değişiklik göstermesinden ötürüdür. İslâm’ın son ve mükemmel din vasfı taşıması da bunu gerektirmiş, işlenen suçlar için belirlenen bazı cezalar hafifletilmiş, bu da ilâhî rahmet olarak nitelendirilmiştir (el-Bakara 2/178).
6. Ef’âl-i Küfür ve Elfâz-ı Küfür Çerçevesinden Tekfir Meselesi
Ef’âl-i Küfür, Küfür fiileri ve Elfâz-ı Küfür, Küfür Sözleridir. Bunları yapan ve söyleyen tekfiri hak eder. Burada söylenenler bilinçli bir şekilde yapılıyorsa sahibi tekfir edilir, eğer bilinçsizse ef’âl veya elfâz tekfir edilir, sahibi ise tekfir edilmez. Yani yaptığın ve söylediğin küfürdür, kendine çeki düzen ver diye uyarılır.
En bariz Ef’âl-i Küfür hangileridir?
1- Allah-u Teâlâ’dan başkasına secde etmek
2- Allah-u Teâlâ’dan başkasına, mesela bir puta ya da salih bir veliye, onu ta‘zim etmek gayesiyle onun adına kurban kesmek
3- Mushaf’ı ya da Allah’ın zikrini ihtiva eden şeyleri bilerek ve kasten pis yerlere atmak
4- Allah’ın indirdiklerinden başkasıyla (beşeri kanunlarla) hüküm vermek ve bu hükme rıza göstermek.
5- Şeriatı iptal edecek, beşeri yasalar çıkarmak ve bunlara razı olmak.
6- Kâfirleri dost edinmek, onlara velayet çerçevesinde yardım etmek
7- Sihir yapmak, zararlarından emin olma dışında öğrenmek veya öğretmek
8- Mezar ve salih kimselerin kabirlerini tazim etmek gayesiyle tavaf edip, etraflarını dolaşmak ve bizzat kabirlerden bir şeyler istemek.
9- Bilerek, kasten ve isteyerek -haç ve benzeri- küfür ehlinin şiarlarından olan her hangi bir şeyi takmak
10- Ayin ve benzeri ibadetlerinde küfür ehline kasten, bilerek ve isteyerek katılmak
11- Fesat çıkarmak kastı ve benzeri maksatlarla İslâm mescitlerini yıkmak
12- Gönül rızası ile Yahudilerin havraları, Hıristiyanların kiliseleri gibi müşriklere mabetler inşa etmek.
13- Kasten abdestsiz olarak namaz kılmak ve bunu insanlara söylemek.
En bariz Elfaz-ı Küfür hangileridir?
Bir mü’mini küfre düşüren sözler dörde ayrılır. Bunlar: İstihzâ, istihfaf, istihkar ve istinkârdır.
İstihzâ, dinin esaslarından birini alaya almak
İstihfâf, inanılması gereken ve zarûrât-ı diniyye denilen prensipleri küçümsemek, hafife almak
İstihkar, dinle ilgili temel esasları ve dinin mukaddes saydıklarına hakaret etmek, çirkin sözler söyleyip sövmek
İstinkâr ise bir İslâmî hükmü açıkça inkâr etmek veya dince mukaddes olan şeylere inanmayıp küfretmektir.
En bariz Elfaz-ı Küfür hangileridir?
1- Allah’u Teâlâ’ya, İslâm dinine, meleklere ya da onlardan birisine sövmek, hakaretvari konuşmak
2- Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’e ya da peygamberlerden birisine hakaret etmek
3- Allah ile melekleriyle yahut Resûller ile ya da din ile alay edip eğlenmek
4- “Ben Allah’tan korkmuyorum yahut Allah’ı sevmiyorum” demek
5- “Bazı insanların kâinatın tümünde ya da bir kısmında tasarruf etme imkânları vardır” demek ve buna inanmak
6- “Yahudilik ya da Hıristiyanlık İslâm dininden hayırlıdır ya da ona eşittir ya da Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in peygamber olarak gönderilmesinden sonra onlara göre amel etmek de caizdir” demek
7- Allah’tan başkasına dua etmek ve hastaya şifa vermek, gaib olanı geri çevirmek, ihtiyaçları görüp karşılamak gibi ancak Allah’ın yapabileceği bir şeyi insanlardan istemek
8- “Zina, içki, faiz helâldir” demek ve buna benzer sözler söylemek yahut ta Müslümanların İcmâ’ ile haram olduğunu kabul ettikleri bir şey için helâldir demek
9- “Keşke Müslüman olmasaydım yahut ben Yahudi’yim ya da Hıristiyan’ım” sözlerini kasten ve kendi isteği ile söylemek
10- “İslam’ın hakikatleri günümüze çağımıza uygun değildir” demek.
Bir de günümüzde artık dillerimizin alıştığı, çok rahat kullandığımız bazı tehlikeli kelimeler var, onlara da burada dikkat çekmek gerekecek. Nedir bunlar?
Allah gelse seni benim elimden alamaz!
Burası Allah’ın unuttuğu yer!
Burada Allah yok!
Allahlık adam! Allahlık kadın!
Allah baba!
Allah çarpsın! Kur’an çarpsın! Ekmek Çarpsın!
Dinim, imanım gevredi!