Sual:Muhterem Hocam, bulunduğumuz ilde, sizden öğrendiklerimiz çerçevesinde arkadaşlarımızla beraber Siyer dersleri yapıyoruz. Sizin derslerinizden ve kitaplarınızdan oldukça istifade ediyoruz. Siyertv.com bizim için gerçekten bir mekteptir. Hele Siyer Atlası, bizlerin başucu kitaplarından biri oldu. Allah (cc) sizden ve arkadaşlarınızdan ebeden razı olsun. Size sormak istediğim soruya gelince, Hocam; yakın bir zamanda İbn Sa’d’ın, Tabakatı’nın tercümesini yayınladınız. Bizim gibi çok derin bilgisi olmayan ama Efendimiz’in (sas) hayatını öğrenmeye çalışan talebeler, bu kitaptan istifade edebilirler mi? Mesela, biz İbn Hacer’in el-İsabe isimli kitabının tercümesini aldık, ama çok fazla yararlanamadık. Acaba Tabakat’ta böyle mi? Bize bu konuda neler tavsiye edersiniz. Selam ve dua ile….
Cevap: Canım Kardeşim, Rabbim gayretinizi ve ihlasınızı ziyadeleştirsin. Daha güzel hizmetlerde hepinizi ve hepimizi istihdam eylesin.
Sorunuza gelince, İbn Sa’d’ın Tabakat adlı muhteşem kitabı, Siyer ile uğraşan her talebenin başucu kaynaklarından biri olmalıdır. Zaten öneminden dolayı yoğun bir gayret ortaya koyarak kardeşlerimiz bu eseri dilimize kazandırttılar. Gerek kullanılan dil, gerek baskı ve düzen itibari ile çokça istifade edeceğinizi umuyorum. Ancak takdir edersiniz ki, klasik eserler, günümüzde yazılan kitaplara benzemez. Bundan dolayı size Tabakat için yazdığım mukaddime yazısının bir bölümünü, özellikle klasik eserler nasıl okunmalı bahsini gönderiyorum. Dikkatlice okursanız, bu tarz eserler nasıl okunmalı ve nelere dikkat edilmeli konusunda bilgi sahibi olacaksınız. Sizleri ve diğer arkadaşlarınızı Rabbime emanet ediyor, dua ediyor, dua bekliyorum.
Tabakat’ı Okurken Nelere Dikkat Etmeli?
Hiç şüphesiz bir sözün/kelamın, haberin, bilginin ve bunların yazılı hale gelmiş hali olan metinlerin değeri ve değerlendirilmesinin bir takım temel kriterleri vardır. Bu kriterler dikkate alınmadığı zaman, ya söz yanlış anlaşılacak ya da hiç anlaşılmayacak; dolayısıyla da hakkıyla değerlendirilmesi mümkün olmayacaktır. Böyle olunca da elmas ile cam şişeler birbirine karışacaktır. Günümüzde 5N 1K olarak formüle edilen, İslam bilgi medeniyetinde ise Belağat ilminde açıkça ifadesini bulan: “Kim söylemiş (hatip), kime söylemiş (muhatap), nerede söylemiş (mekan), ne zaman söylemiş (zaman) ve niçin söylemiş (maksat)…” sorularına cevaplar bulmadan, bir metni doğru değerlendirmenin mümkün olamayacağı aşikardır.
Bu bağlamda genel olarak klasik dönem eserleri ve özellikle de tercümesini yaptırdığımız et-Tabakât okumalarında dikkat edilmesine gereken bir kaç hususu şöyle sıralamak mümkündür:
- Eser, rivayet temelli bir çalışma olduğu için metinde yer alan senetler ilk bakışta okuma açısından sıkıcı gelse de, bu senetlerin aktarılan rivayetlerin/haberlerin temelleri olduğu unutulmamalıdır.
- Eser, biyografik bir çalışma olarak şahıs merkezli rivayetler olmasının yanısıra yeri geldikçe de konu merkezli rivayetler de aktarılmıştır. Bu çerçevede metinler değerlendirilirken kişi, konu, mekan, olay örgülerine dikkat edilmelidir.
- Çoğu zaman müellif, kendi zamanına kadar ulaşmış konu ile alakalı gördüğü tüm rivayetleri/haberleri derleyip okuyucuya aktarma gayreti içerisinde olduğu için, eline ulaşan malzemeleri klasik hadis kaynaklarında olduğu gibi bir tasnifata tabi tutmamıştır. Özellikle aktarılan hadislerin bir kritiği yapılarak bir düzenleme yapılmış değildir. Mümkün olduğu kadar çok bilgi aktarma gayreti içerisinde bazen birbiriyle çelişik gibi görünen, okuyucunun ilk bakışta anlamasının güç olduğu rivayetler de bu tür kitapta yer almaktadır. Bu tür rivayetler karşısında okuyucu hemen bir hükme varmamalı, biraz sabretmelidir. Örneğin İbn Sa‘d çoğu zaman bu tür “sıkıntılı” rivayetleri tashih eden veya tenkid eden farklı rivayetleri ya hemen rivayetin altında ya da ilerleyen sayfalarda bizzat kendisi aktarmaktadır. Örnek olması açısından şu misali aktarabiliriz: Tabakât’ta Abdullah b. ez-Zübeyr’in Medine’de doğumu ve yaşanan mutlulukları anlatan kısmında senediyle birlikte şöyle bir rivayet aktarılır: “Ebû Bekir, [doğduktan hemen sonra] bir bez parçası içerisinde [kucağına aldığı torunu] Abdullah b. ez-Zübeyr ile birlikte Kâbe’yi tavaf etti. Aynı zamanda o, İslâmî dönemde doğan ilk bebektir.”
Muhammed b. Saʻd dedi ki: “Bu rivayeti [hocam] Muhammed b. Ömer’e anlattım. [Beni dinledikten sonra] dedi ki: Bu aşikâr bir hatadır. Abdullah b. ez-Zübeyr hicretten sonra Medine’de doğan ilk çocuktur. Bu hususta Müslümanlar arasında hiçbir ihtilaf yoktur. O zaman Mekke Dârü’l-Harb idi. Hicrî 7. yıldaki kaza umresine kadar Mekke’ye ne Peygamber (sas), ne de Müslümanlardan birisi girmişti. Öyleyse Ebû Bekir, bir bez parçası içerisinde onunla nasıl tavaf yapabilir? Mekke’ye ne zaman gitti? Allah Resûlü (sas) ile birlikte hicret etmesinden başlayıp onun vefatına kadar devam eden müddet zarfında hiç ondan ayrılmış mıydı?” (İbn Sa‘d, Tabakât, VI, 490)
Görüldüğü gibi aktarılan rivayetin kritiği hemen akabinde yapılmıştır. Tabi bu tarz net tashihlerin olmadığı (Garanik meselesi gibi) rivayetler de mevcuttur kitapta. Bu durumda okuyucu farklı kaynaklarda yer alan rivayet ve bilgilere müracaat etmek suretiyle bütüncül bir okumanın gayretinde olmalıdır.
- Hiç şüphesiz her eser döneminin sosyal, siyasal ve kültürel yaşamından bağımsız bir şekilde değerlendirilmez. Bu bağlamda eseri okurken devrin şartlarının toplumsal ve siyasal algısını da göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Müellifin yaşadığı dönem içerisinde var olan bazı itikadi ve siyasi ihtilaf ve tartışmalar ister istemez esere konu olabilmiştir. Bu tarz rivayetleri değerlendirirken muhakkak o dönemin şartlarını iyice bilmeli ve ona göre değerlendirmelerde bulunulmalıdır. Ayrıca süreç içerisinde bazı ifade ve kavramlar ilk kullanıldığı zamandan daha farklı bir anlam kazanmış olabilir. Bu tür ifadeleri de yine dönemin sosyal ve kültürel ortamını dikkate alarak okumalıdır. Mesela,Tabakât’ın bazı yerlerinde Hz. Ali için “aleyhi’s-selam”, ] “[Ebü’l-Âliye er-Riyâhî anlatıyor]:Ali (a) ve Muʻâviye zamanında tam savaşacak bir gençtim.Savaş bana en güzel yemeklerden daha sevimliydi. Hazırladığım en güzel savaş aletlerini kuşanıp yanlarına gittim. Baktım ki, birbirlerine karşı iki saf olmuşlar. O kadar çoklardı ki, safların uçları görünmüyordu. Bir grup tekbir getirdiği zaman diğeri de getiriyordu. Bir grup “Lâ ilahe illallah” dediği zaman diğeri de söylüyordu. Sonra kendi kendime düşündüm ve “Hangi grubu kâfir, hangi grubu mümin yerine koyacağım? Beni buna zorlayan şey nedir?” dedim. Akşam olmadan dönüp onları terk ettim. Tabakât, IX, 116.” Hz. Fatıma için ise “aleyha’s-selam” [II, 312] ibarelerini görmek mümkündür. Okuyucu bu tür ifadeleri görünce bugün Şiilerin farklı anlamlar yükleyerek kullandığı gibi eserde kullanılmasından ötürü İbn Sa‘d’ın Şii olduğu kanaatine varmamalı, bunu o dönemde Ehl-i Beyt’e saygı için kullanılan genel ifadeler olarak anlaşılmalıdır.
Ayrıca eserde bazı raviler için “o ehl-reydi”[IX, 286] veya “haruridir [hariciliği kastediyor]”[VII, 572] ve yahut “sahibu’s-sünne idi.”[IX, 371] gibi pek çok mezhepsel yorumlar içeren ifadelere rastlamak mümkündür.
5- Tabakât’ta yer alan pek çok rivayet aynı zamanda itikadi ve fıkhî konuları içeren önemli bilgiler aktarmaktadır. Okuyucu burada yer alan bir takım hüküm bildiren veya olaylar ile ilgili yapılan farklı yorumları esas alarak kendine bir fetva çıkarmaya çalışmamalıdır. “Enes’in üzerinde ipekli bir sarık, ipekli bir cübbe ve kenarları ipekli bir elbise gördüm. Ona, “Sana ne oluyor böyle? Bize ipekli elbise giymeyi yasaklıyorsun, fakat sen onu giyiyorsun.” dediler. Enes, “Onu bize emîrlerimiz giydiriyor. Biz de onların bu elbiseyi üzerimizde görmelerinden hoşlanıyoruz.” dedi. (IX, 21)” vb. rivayetlerden fetva çıkarımı yapılmamalıdır.”
Zira nihayetinde bu eser ne bir fıkıh, ne bir hadis, ne de bir ilmihal kitabıdır.
Tabir caiz ise bir Tabakât’taki bilgiler büyük bir eczahanede yer alan ilaçlar gibidir, içinde pek çok hastalıklara şifa olacak ilaçlar bulunmaktadır. Ama kullanımı için mutlaka uzman birinin reçetesine ihtiyaç vardır. Malum her ilaç herkese iyi gelmeyebilir…