“Allah’ım güçsüzlüğümü ve çaresizliğimi, insanlar nazarında düştüğüm hor ve hakir durumumu sana arz ve şikâyet ediyorum. Ey merhametlilerin en merhametlisi! Sen zor ve sıkıntılı durumlarda olanların, zulüm altında zayıf düşürülmüş olanların Rabbi’sin. Benim de rabbim ancak Sen’sin. Beni kimlerin eline bırakıyorsun? Sen beni zalim bir düşmanın eline düşürmeyecek, onları bana hüküm geçirtecek bir konuma getirmeyeceksin. Ey Rabbim! Benim üzerime çöken bu musibet ve eziyetler, eğer senin bana karşı bir kızgınlığından ve öfkenden dolayı değilse; çektiğim bu sıkıntıya hiç aldırış etmem ve hepsine tahammül ederim. Yine de senden bana gelecek bir sığınmaya çok ihtiyacım var. Hem bu dünyada hem de ahirette, senin o karanlıkları aydınlığa çevirerek nuruna sığınıyorum. Ey Rabbim! Sen hoşnut oluncaya kadar senden af diler, tevbe ve istiğfarda bulunurum. Biliyorum ki; güç ve kuvvet ancak sendedir.”
Nübüvvetin 10. yılında Peygamber Efendimizin (sas) vefâkar eşi Hz. Hatice annemiz ve en büyük destekçilerinden biri olan amcası Ebû Talib vefat etmişti. Bu durum haliyle Resûlullah’ı çok üzmüştü, bu yüzden bu yıla “Hüzün Yılı” denir.
En büyük destekçilerinin vefat etmesinden sonra da kendisine yapılan baskılar artmıştı. Bundan dolayı Resûlullah (sas) tebliğini ve davetini devam ettirebileceği ve kendisine yardım edileceğini umduğu yeni bir zemin arayışına girmişti.
Bu amaçla Mekke’ye yakın bir yerleşim yeri olan Tâif’e gitmeye karar verdi. Azatlısı olan Zeyd b. Harise ile yola koyuldu.
Tâif’e varınca bu şehrin büyüklerine İslam’ı tebliğ etmek ve onları İslam’a davet etmek için bir araya geldi. Ancak onlar Resûlullah’ın (sas) davetini kabul etmediler.
Bununla da kalmayarak Resûlullah’ın buraya gelişini Mekkelilere söylememe isteğini de reddettiler ve şehrin alt tabakasında bulunan kimselere Hz. Peygamber’i (sas) taşlatacak kadar da ileri gittiler. Resûlullah burada tebliğini devam ettirmeyi ümit ederken, onun daveti kabul edilmedi, bununla yetinilmeyerek bir de halkın aşağı kesimine taşlatılarak hor ve hakir(!) görüldü ve alay edildi.
Bu olaydan sonra Resûlullah yaralandı. Sığınacak bir yer aradı ve sonunda Utbe ve Şeybe adında iki kardeşe ait olan bir üzüm bahçesine sığındı. İşte Resûlullah (sas) bu duayı burada ve böyle bir zeminde yapmıştı.
Uhud’dan daha dehşetli gün
Yıllar sonra bir gün Hz. Aişe kendisine “Uhud’da karşılaştığından daha şiddetli bir günle karşılaştın mı?” diye sorunca Peygamberimiz işte bugünü anlatmıştı.[1] Aynı rivayette alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed (sas) kendisine çevrelerinde bulunan dağların Tâiflilerin başına geçirilmesini teklifini, onlardan sonra gelecek olan neslin iman etme ihtimalinden dolayı reddettiği aktarılır. Nitekim beklediği gibi de olmuştur.
Hiç kimse böylesi bir durumla karşılaşmak istemez. Çünkü bu tebliğ ve davet işini yerine getiren bir kimsenin karşılaşabileceği en ağır durumlardan birisidir.
Peygamberler de insanlar arasında sıkıntı ve belalarla en çok karşılaşan kimselerdir. Bizim için en güzel örnek olan Resûlullah Efendimiz’in bu duasında sadece tebliğde karşılaşılan sıkıntılar için değil, aksine beklemediği bir durumla karşılaşan kimselere, hayatında sıkıntılı devreler yaşayan kimselere Allah’a nasıl yakarılıp dua edileceğine dair çok güzel öğütler vardır.
Şekvanın arz makamı
Duanın “Allah’ım güçsüzlüğümü ve çaresizliğimi…” ile başlayıp “…sana arz ve şikâyet ediyorum.” ile biten giriş kısmında bir yakarış ve yakınma içerir. Ayrıca burada Peygamberin düştüğü psikolojik durumu açıklayan ifadelere yer verilmiştir. “Ey merhametlilerin en merhametlisi!” hitabıyla başlayan paragrafta da Allah’a yöneliş ve sığınma yer almaktadır. Bundan hemen sonra da Hz. Peygamber (sas) Allah’tan temennisini dile getirmektedir.
Daha sonra gelen “Ey Rabbim! Benim üzerime çöken bu musibet ve eziyetler, eğer senin bana karşı bir kızgınlığından ve öfkenden dolayı değilse; çektiğim bu sıkıntıya hiç aldırış etmem ve hepsine tahammül ederim.” Cümleler de dikkat çekicidir. Çünkü bir kimsenin karşılaştığı sıkıntılar karşısında hemen suçu başkasında aramaması veya isyan etmemesi; bilakis kendisinde bir hatanın olabileceğini varsayması ve bunu tefekkür etmesi gerektiği anlatılır.
Ancak unutulmamalı ki Allah kulunu sadece bir hatasından dolayı belaya ve sıkıntıya uğratmaz; bu da akıldan çıkarılmamalıdır veya bir başkasının başına bir musibet geldiğinde o kişinin illaki hata yapmış olduğu düşünülmemelidir.
Duanın sonunda da -Resûlullah’ın çokça ve her dâim yaptığı gibi- tevbe ve istiğfar edilmekte, Allah’tan bağışlanma istenilmektedir.
Hidayetin kaynağı
Değinilmesi gereken bir başka konu da Allah’ın hidayet etme meselesidir. Bir kimse -bu Peygamber de olsa- ne kadar uğraşırsa uğraşsın insanları hidayete erdiremez; sadece buna vesile olabilir. Hidayete erdirecek olan sadece ve sadece Allah Tealâ’dır. Ancak insanların bunun için çaba harcaması, gayret göstermesi gerekir. Nitekim Hz. Nuh (as) 950 yıl kavmine tebliğ etmiş ancak kendisine iman eden ancak bir avuç insan olmuştu.
İcabet olunan bir dua
Resûlullah’ın bu duasına icabet ise birçok yönden gerçekleşmişti. Bunlardan birkaç tanesini zikredecek olursak; ilk olarak bu duayı yaptığı bağda Addas adında bir köle vardı, Peygamberimize üzüm ikram ettiğinde besmele çekmesi üzerine Addas ile aralarında bir diyalog başlamış, bu vesile ile Resûlullah ona İslam’ı tebliğ etmiş ve Addas orada iman etmişti.
İkinci olarak kendisine tebliğine daha iyi devam edebileceği, o zamanki adı Yesrib olan Medine’yi Allah ona bahşetmişti.
Üçüncü olarak da, Tâiflilerin daha sonradan kendileri gelerek İslam’a girmeleridir.
Şüphesiz birçok hikmetleri, güzel manaları içinde barındıran bu duada başımıza ne türden sıkıntı ve bela gelirse gelsin, nasıl davranmamız gerektiğini öğrenmiş oluyoruz.
Buna göre böyle durumlarda Allah’a isyan etmek yerine O’na yönelmek ve sığınmak; O’ndan başka gidecek, sığınılacak bir kapının olmadığını bilmek, nefis muhasebesi yapmak ve her ne olursa olsun tevbe etmek gerekmektedir. Böyle davranıldığında ise Allah’ın bizlere farklı ve güzel kapılar açacağını görebiliriz.
Mehmet Emin Demir
Siyer İlim, Kültür ve Tarih Dergisi Ocak-Nisan 2018/5 Sayı
İrtibat ve Detaylı Bilgi İçin: 0212 550 0 571
Whatsapp Abone Hattı: 0531 660 50 18
www.siyerdergisi.com
[1] Buhârî, Bedu’l-Halk, 7.