Siret-i Enbiyâ derslerimizin dönem sonuna hamdolsun ulaştık. Ekim ayından beridir süren derslerimizin sonuncusunu icra ettik. Bu son dersimizde Muhammed Emin Yıldırım hocamız; “Talepler, Levhalar, Sapmalar, Tevbeler ve Mücadeleler” serlevhasının altında, Benî İsrâil’in çöl hayatının ilk aylarını, Hz. Mûsâ’nın ikinci kez Sînâ Dağı’na gidişini, aldığı vahiyleri ve sonrasında yaşanan hadiseleri çok önemli ders ve mesajlarla anlattı. Yaz döneminde yapılması gerekenleri de bizlerle paylaşan hocamız, helallik ve dua ile sözlerini nihayete erdirdi. Bizde selametle yeni döneme kavuşmak için dua ediyor, bu yolculukta bizimle beraber olan tüm kardeşlerimize gönülden teşekkür ediyoruz.
Dersten Cümleler
Rabbimize binlerce hamdolsun dönemin son dersine eriştik… Ekim ayından beridir yürüttüğümüz Siret-i Enbiyâ derslerinin bugün itibari ile 102. dersine kavuştuk… Rabbim hayırlara vesile kılsın. Bizi son nefesimize kadar bu ilim meclislerinden ayırmasın.
Dönemin bu son dersinde A’raf Sûresi’nin 142. ayetinden 156. ayetine kadar 15 ayetlik kısımda Hz. Mûsâ ve Hz. Hârûn’un çöl hayatının ilk aylarında olan hadiseleri okuyacağız.
Bu dersimizin serlevhasını “Talepler, Levhalar, Sapmalar, Tevbeler ve Mücadeleler” olarak belirlemiştik.Serlevhada geçen 5 kavram;İsrâiloğulları’nın çöl hayatını da, genel anlamda bütün hayatlarını da ve bizim hayatlarımızı da aslında özetleyen 5 kavramdır.
Nasıl anlaşılmalı?
Talepler
Allah’ın kullarından, kulların Allah’tan, kulların birbirlerinden talepleri
Levhalar
Allah’ın kullarından istediği hakikatleri dile getiren vahiyler
Sapmalar
İnsanların bu hakikatlere karşı gafletleri, sadakatsizlikleri ve ihanetleri
Tevbeler
Pişman olup hakikate geri dönmeleri ve yeniden sadakati elde etme çabaları
Mücadeleler
Sapan ve tevbe etmeyenleri uyandırmak için ortaya konan gayretler
İsrâiloğulları bizim için bir aynadır; biz o aynada kendimizi görürüz.
Aradan tam 40 yıl geçmiş, 40 yıl sonra Hz. Mûsâ o günlerde ailesi ile bir araya gelecekti. Allah yolunda yapılan fedakârlığın boyutunu görüyor musunuz?
Hz. Mûsâ’nın Tûr-i Sînâ’ya çağrılmasının 5 muhataba mesajları vardı. Kimdi bu 5 muhatap?
1. Hz. Mûsâ’nın bizzat kendisine
2. Hz. Hârûn’a
3. Mü’minlere
4. İman ile nifak arasında gidip gelenlere
5. Nifakı kendisinde içselleştirenlere
Bu 5 muhataba ne gibi mesajlar vardı?
1. Hz. Mûsâ’nın bizzat kendisine;
“Söylediğin söz mutlak hakikat olsa bile kalpler senin elinde değil, senin neticeye bakmadan vazifene odaklanmaktan başka yolun yoktur!”
2. Hz. Hârûn’a;
“Bir toplumda Sâmirîler varsa ve o toplum onları dinliyorsa, senin sükûttan başka yapabileceğin bir şey yoktur!”
3. Mü’minlere
“İmtihanlar ne kadar ağırlaşırsa ağırlaşsın, elçilere ve onların getirdikleri hakikatlere sarılmaktan başka bir yol yoktur!”
4. İman ile nifak arasında gidip gelenlere
“Nifak, imanı kemiren bir kurda dönüşmeden tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır; o hastalık giderilmeden imana ulaşma imkânı yoktur!”
5. Nifakı kendisinde içselleştirenlere
“Rehberi Sâmirî olanın, karşısında iki elçi olmasına rağmen hakikati duyabilmesinin ve o hastalıktan kurtulabilmesinin imkânı yoktur.”
Hz. Mûsâ “30 gün sonra döneceğim” dedi; 30 gün sonra 40 güne Allah tarafından çıkarılınca, İsrâiloğulları endişelenmeye başladılar. “Acaba neden gecikti? Yoksa gelmeyecek mi? Ne oldu Rabbi Mûsâ’ya başka bir şey mi dedi?” Ve daha neler, neler konuştular…
وَوٰعَدْنَا مُوسٰى ثَلٰث۪ينَ لَيْلَةً وَاَتْمَمْنَاهَا بِعَشْرٍ فَتَمَّ م۪يقَاتُ رَبِّه۪ٓ اَرْبَع۪ينَ لَيْلَةًۚ وَقَالَ مُوسٰى لِاَخ۪يهِ هٰرُونَ اخْلُفْن۪ي ف۪ي قَوْم۪ي وَاَصْلِحْ وَلَا تَتَّبِعْ سَب۪يلَ الْمُفْسِد۪ينَ
“Mûsâ’ya otuz gece süre belirledik, buna on (gece) daha kattık. Böylece Rabbinin belirlediği vakit kırk geceye tamamlandı. Mûsâ, kardeşi Hârûn’a, ‘Kavmim arasında benim yerime geç ve yapıcı ol. Sakın bozguncuların yoluna uyma!’ dedi.” (A’raf 7/142)
Hz. Mûsâ giderken abisi Hârûn’a üç şey söylüyor:
İḣlufnî fî kavmî: “Benim yerime geç”
Ve’aslih: “Onları ıslah et, yani yapıcı ol.”
Velâ tettebî’ sebîle-lmufsidîn: “Sakın müfistlerin/bozguncuların yoluna uyma!”
لَمَّا جَٓاءَ مُوسٰى لِم۪يقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ رَبُّهُۙ قَالَ رَبِّ اَرِن۪ٓي اَنْظُرْ اِلَيْكَۜ قَالَ لَنْ تَرٰين۪ي وَلٰكِنِ انْظُرْ اِلَى الْجَبَلِ فَاِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرٰين۪يۚ فَلَمَّا تَجَلّٰى رَبُّهُ لِلْجَبَلِ جَعَلَهُ دَكًّا وَخَرَّ مُوسٰى صَعِقًاۚ فَلَمَّٓا اَفَاقَ قَالَ سُبْحَانَكَ تُبْتُ اِلَيْكَ وَاَنَا۬ اَوَّلُ الْمُؤْمِن۪ينَ
“Mûsâ, belirlediğimiz yere (Tûr’a) gelip Rabbi de ona konuşunca, “Rabbim! Bana (kendini) göster, sana bakayım” dedi. Allah da, “Beni (dünyada) katiyen göremezsin. Fakat (şu) dağa bak, eğer o yerinde durursa sen de beni görebilirsin.” dedi. Rabbi, dağa tecelli edince onu (dağı) darmadağın ediverdi. Mûsâ da baygın düştü. Ayılınca, “Seni eksikliklerden uzak tutarım Allah’ım! Sana tövbe ettim. Ben inananların ilkiyim!” dedi.” (A’raf 7/143)
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَاضِرَةٌۙ
“O gün (ahirette) nice yüzler vardır ki güzelliği ile parıldayacaktır.” (Kıyâmet 75/22)
اِلٰى رَبِّهَا نَاظِرَةٌۚ
“Rablerine bakıp duracaktır.” (Kıyâmet 75/23)
“ene evvelü’l-mü’minin” veya “ene evvelü’l-müslimin” ifadelerini nasıl anlamalıyız? İki türlü anlamalıyız?
1- İçinde bulunduğu kavmin ilki, öncüsü, önderi
2- İçinde bulunduğu durumun ilki, öncüsü, önderi
Mesela bu ayet için nasıl anlayacağız?
1- Hz. Mûsâ o gün için yaşayan İsrâiloğulları’nın ilk mü’mini idi.
2- Hz. Mûsâ Rabbini görmek isteyip, gelen cevaba inanan bir mü’min idi.
قَالَ يَا مُوسٰٓى اِنِّي اصْطَفَيْتُكَ عَلَى النَّاسِ بِرِسَالَات۪ي وَبِكَلَام۪يۘ فَخُذْ مَٓا اٰتَيْتُكَ وَكُنْ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ
“Allah, “Ey Mûsâ!” dedi, “Ben, mesajlarımı iletmek ve sözüme muhatap kılmak için insanlar arasından seni seçtim. Sana verdiğimi al ve şükredenlerden ol.” (A’raf 7/144)
وَكَتَبْنَا لَهُ فِي الْاَلْوَاحِ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ مَوْعِظَةً وَتَفْص۪يلًا لِكُلِّ شَيْءٍۚ فَخُذْهَا بِقُوَّةٍ وَأْمُرْ قَوْمَكَ يَأْخُذُوا بِاَحْسَنِهَاۜ سَاُر۪يكُمْ دَارَ الْفَاسِق۪ينَ
“Levhalarda Mûsâ için her konuya dair öğüdü ve her şey hakkında gerekli açıklamaları yazdık. (Ve dedik ki:) “Bunlara sımsıkı sarıl; kavmine de o en güzel öğüt ve açıklamalara sarılmalarını emret. Yakında size yoldan çıkmışların yurdunu göstereceğim.” (A’raf 7/145)
Levhalar nasıl yazıldı?
1. Allah (cc) arşta levhalara yazdı/yazdırdı ve yeryüzüne indirdi.
2. Allah (cc) Hz. Mûsâ’yı arşa yükselti, onun bakışları altında yazdırdı.
3. Allah (cc) Tûr-i Sînâ’da nuru ile levhalara yazdı.
4. Allah (cc) Tûr-i Sînâ’da melekleri ile levhalara yazdı.
5. Allah (cc) Tûr-i Sînâ’da Hz. Mûsâ’ya yazdırdı.
Âyetteki üç emir:
“fe ḣużhâ bi kuvvetin /Bunlara sımsıkı, kuvvetle sarıl; ne olursa olsun bırakma!”
“ve’mur kavmeke ye’ḣużû bi-ahsenihâ/kavmine de o en güzel öğüt ve açıklamalara sarılmalarını emret.”
“se urîkum dâra-l fâsikîn/Yakında size yoldan çıkmışların yurdunu göstereceğim.”
Niye gösterecek o fasıkların yurdunu? Gidip onlarla savaşmalarını isteyecek; netice de istedi de Rabbimiz ama o korkak kavim peygamberlerini yalnız bırakacak…
سَاَصْرِفُ عَنْ اٰيَاتِيَ الَّذ۪ينَ يَتَكَبَّرُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّۜ وَاِنْ يَرَوْا كُلَّ اٰيَةٍ لَا يُؤْمِنُوا بِهَاۚ وَاِنْ يَرَوْا سَب۪يلَ الرُّشْدِ لَا يَتَّخِذُوهُ سَب۪يلًاۚ وَاِنْ يَرَوْا سَب۪يلَ الْغَيِّ يَتَّخِذُوهُ سَب۪يلًاۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَكَانُوا عَنْهَا غَافِل۪ينَ
“Yeryüzünde haksız yere böbürlenenleri âyetlerimden mahrum edeceğim. Onlar, bütün mûcizeleri görseler de iman etmezler; doğruluk yolunu görseler onu izlemezler. Fakat eğrilik yolunu görürlerse hemen ona saparlar. Bu durum, onların âyetlerimizi yalan saymalarından ve onlardan gafil olmalarından ileri gelmektedir.” (A’raf 7/146)
وَالَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَلِقَٓاءِ الْاٰخِرَةِ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْۜ هَلْ يُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ۟
“Hâlbuki âyetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanların amelleri boşa çıkmıştır. Onlar, yapmakta oldukları amellerden başka bir şey için mi cezalandırılırlar!”(A’raf 7/147)
وَاتَّخَذَ قَوْمُ مُوسٰى مِنْ بَعْدِه۪ مِنْ حُلِيِّهِمْ عِجْلًا جَسَدًا لَهُ خُوَارٌۜ اَلَمْ يَرَوْا اَنَّهُ لَا يُكَلِّمُهُمْ وَلَا يَهْد۪يهِمْ سَب۪يلًاۢ اِتَّخَذُوهُ وَكَانُوا ظَالِم۪ينَ
“Mûsâ’nın kavmi onun (Tûr’a gitmesinin) ardından, ziynet eşyalarından, böğürmesi olan bir buzağı heykeli (yaparak ilâh) edindiler. Onun kendileriyle konuşmadığını ve onlara hiçbir yol göstermediğini görmediler mi? (Böyle iken) onu (ilâh) edindiler de zalim kimseler oldular.” (A’raf 7/148)
İkiye ayrılan denizden daha fazla böğüren bir heykel etkiledi İsrâiloğulları’nı…
A’raf Sûresi’nde o sürecin detayları verilmez, detayları Taha Sûresi’nin 85-98 ayetleri arasında okuruz. Zaten o ayetlere biz Sâmirî dersinde değinmiştik.
وَلَمَّا سُقِطَ ف۪ٓي اَيْد۪يهِمْ وَرَاَوْا اَنَّهُمْ قَدْ ضَلُّواۙ قَالُوا لَئِنْ لَمْ يَرْحَمْنَا رَبُّنَا وَيَغْفِرْ لَنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ
“İsrâiloğulları (yaptıklarına) pişman olup, gerçekten sapmış olduklarını görünce, “Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa, mutlaka ziyana uğrayanlardan oluruz” dediler.” (A’raf 7/149)
وَلَمَّا رَجَعَ مُوسٰٓى اِلٰى قَوْمِه۪ غَضْبَانَ اَسِفًاۙ قَالَ بِئْسَمَا خَلَفْتُمُون۪ي مِنْ بَعْد۪يۚ اَعَجِلْتُمْ اَمْرَ رَبِّكُمْۚ وَاَلْقَى الْاَلْوَاحَ وَاَخَذَ بِرَأْسِ اَخ۪يهِ يَجُرُّهُٓ اِلَيْهِۜ قَالَ ابْنَ اُمَّ اِنَّ الْقَوْمَ اسْتَضْعَفُون۪ي وَكَادُوا يَقْتُلُونَن۪يۘ فَلَا تُشْمِتْ بِيَ الْاَعْدَٓاءَ وَلَا تَجْعَلْن۪ي مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ
“Mûsâ kızgın ve üzgün olarak kavmine dönünce, ‘Benden sonra arkamdan ne kötü işler yapmışsınız! Rabbinizin emrini (beklemeyip) acele mi ettiniz?’ dedi. Elindeki levhalarını yere attı ve kardeşinin başını tutup kendine doğru çekmeye başladı. Hârûn, ‘Ey annemin oğlu! Senin bu kavmin beni cidden zayıf gördüler; neredeyse beni öldüreceklerdi! Sen de şimdi düşmanları bana güldürme ve beni zalim kavimle bir tutma!’ dedi.” (A’raf 7/150)
Hz. Mûsâ, Tûr-i Sînâ’dan dönerken ya Rabbimiz ona olan biteni söyledi. Bunu biz Tâhâ 85’den okuyoruz:
قَالَ فَاِنَّا قَدْ فَتَنَّا قَوْمَكَ مِنْ بَعْدِكَ وَاَضَلَّهُمُ السَّامِرِيُّ
“Allah, ‘Fakat! Biz senden sonra kavmini sınadık ve Sâmirî onları yoldan çıkardı.’ dedi.” (Tâhâ 20/85)
Çok acayip bir şekilde öfkelenmiş bir halde: “Benden sonra arkamdan ne kötü işler yapmışsınız! Rabbinizin emrini (beklemeyip) acele mi ettiniz?” dedi.
قَالَ يَبْنَؤُ۬مَّ لَا تَأْخُذْ بِلِحْيَت۪ي وَلَا بِرَأْس۪يۚ اِنّ۪ي خَش۪يتُ اَنْ تَقُولَ فَرَّقْتَ بَيْنَ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ وَلَمْ تَرْقُبْ قَوْل۪ي
“O (Hârûn) şöyle cevap verdi: “Ey annemin oğlu! Sakalımı saçımı çekme. Emin ol ki ben senin, ‘Sözüme riayet etmedin de İsrâiloğulları’nın arasına ayrılık soktun!’ diyeceğinden endişelenmiştim.” (Tâhâ 20/94)
Öyle bir ortam yaşarsınız ki sukutunuz bile fitne olur.
قَالَ رَبِّ اغْفِرْ ل۪ي وَلِاَخ۪ي وَاَدْخِلْنَا ف۪ي رَحْمَتِكَۘ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَ۟
“(Mûsâ da) ‘Ey Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetine kabul et. Zira sen merhametlilerin en merhametlisisin!’ dedi.” (A’raf 7/151)
اِنَّ الَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا الْعِجْلَ سَيَنَالُهُمْ غَضَبٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَذِلَّةٌ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُفْتَر۪ينَ
“Buzağıyı ilâh edinenlere mutlaka (ahirette) Rablerinden bir gazap, dünya hayatında ise bir zillet erişecektir. İşte biz iftiracıları böyle cezalandırırız.” (A’raf 7/152)
وَالَّذ۪ينَ عَمِلُوا السَّيِّـَٔاتِ ثُمَّ تَابُوا مِنْ بَعْدِهَا وَاٰمَنُواۘ اِنَّ رَبَّكَ مِنْ بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ
“Kötülük işleyip ardından tevbe edenler ve inananlar bilsinler ki Rabbin, bu hareketlerinin ardından onları şüphesiz bağışlar ve merhamet eder.” (A’raf 7/153)
وَلَمَّا سَكَتَ عَنْ مُوسَى الْغَضَبُ اَخَذَ الْاَلْوَاحَۚ وَف۪ي نُسْخَتِهَا هُدًى وَرَحْمَةٌ لِلَّذ۪ينَ هُمْ لِرَبِّهِمْ يَرْهَبُونَ
“Mûsâ’nın öfkesi dinince (attığı) levhaları aldı. Onların yazısında Rableri için korku duyanlara bir hidayet ve bir rahmet vardı.” (A’raf 7/154)
Öfke nasıl anlaşılmalı?
– Öfke, sahibine en değerli şeyleri bile elinden çıkarttırır.
– Öfke, aklı devre dışı bıraktırır.
– Öfke, sahibini kendine köle yaptırır.
– Öfke, kardeşi kardeşin karşısına çıkartır.
– Öfke, sahibine her şeyi ama her şeyi yaptırır.
Anadolu’da bir söz vardır: “Öfke gelir göz kararır öfke gider yüz kızarır!”
Öfkenin olduğu yerde 3 şey olmaz:
– Öfke ile siyaset yapılamaz.
– Öfke ile ticaret yapılamaz.
– Öfke ile diyanet yapılamaz. (Tebliğ ve davet yapılamaz.)
Niye birileri iki de bir bizi gerginleştiriyor, kızdırıyor, öfke ve nefret girdabına sokuyor anlıyor musunuz?
Çünkü bizi öfkelendirerek yönetiyorlar.
Öfkelendirerek bizi sömürüyorlar.
Öfkelendirerek bizim din ile selim ve sahih bir bağ kurmamıza engel oluyorlar.
Peki, biz bu öfke sarmalından nasıl çıkacağız. Birbirimize Hârûn olacağız inşallah…
Dönemin sonunda size 5 şey söyleyerek sözlerimi bitirmek istiyorum.
Birincisi;
Kendinize muhakkak bir yaz programı yapın!
İkincisi;
Seneye bizlerin konusu “Hz. Peygamber ve Örneklik” olacak…
Örneklik yılı için serlevha tekliflerinizi bekliyoruz.
( https://siyervakfi.org/serlevha )
Üçüncüsü;
Örneklik Yılına hazırlık olsun diye; bu yaz her ay iki tane olmak üzere 8 kitap okutmak ve müzakeresini yaptırmak istiyoruz.
– İmam Zeynelâbidîn
– Alkame b. Kays
– Süfyân es-Sevrî
– Abdullah b. Mübârek
– İbn Mâce
– İmam Gazzâlî
– Ebüssu’ûd Efendi
– İmam Rabbânî
Dördüncüsü;
Hz. Mûsâ ile alakalı tam; 26 ders yaptık… Bu 26 dersi, bu yaz bir daha dinleyelim…
Beşincisi;
Birbirimize haklarımızı helal edelim ve birbirimize istikamet ve hayırlı akıbet için dua edelim… Allah hepinizin yâr ve yardımcısı olsun. Sizi, bizi, hepimizi hayırlara eriştirsin…