İnsanlığın basit teknikten modern teknolojiye geçmesi 18. yüzyılın sonlarına denk gelir. Bu zamana kadar, örneğin bir halı ustası dokuma tezgâhının başına gün ağardıktan sonra oturur, hava kararıncaya kadar çalışırdı. Bu arada gün içerisinde yapması gereken diğer işlerini de tezgâhının başından kalkarak hallederdi. Şüphesiz yaptığı şey tekdüzeydi ama “çalışma saatleri”ni kendisi düzenler, çalışma anında ziyaretçileriyle sohbetinden geri kalmaz, sanatını gittikçe geliştirir ve hatta yaratıcı katkılarda bulunurdu.
Modern teknolojide çığır açan buhar makinesinin seri üretimde kullanılması için uzun süre devam eden çalışmalar 1774 yılında James Watt tarafından tamamlandı ve pamuklu sanayiinde kullanılmaya başlandı. Bu sıralarda elektrik üzerinde de bilimsel çalışmalar yapılmaktaydı. Volta’nın 1800 yılında pili icat etmesiyle ivme kazanan bu süreç Edison’un 1879’da ilk ampulü yapmasıyla birlikte yepyeni bir evreye girdi. Birkaç bin yıldan beri çok küçük icatlar dışında neredeyse statik olan insan hayatı daha önce görülmedik bir hız ve genişlikte değişmeye başladı.
Modern Teknolojiyle Gelen Yeni Dünya
Makinenin ve ampulün hâkim olduğu yeni “ışıltılı” dünyada geleneksel hayata dair neredeyse her şey ters yüz edildi. Artık insanlar güneşe mahkûm değillerdi; gün doğmadan işlerine başlayabilirler, gün batımından sonra devam edebilirlerdi. Akşam saatlerinde istedikleri kadar misafir ağırlayabilirlerdi. Eğlence hayatı gündüz kadar gece de olabilirdi. Hatta ışıklı sokaklar ve vitrinler şehre ayrı bir güzellik katmıştı. Ancak organizma olarak güneş saatlerine ayarlı olan insan bedeni bu duruma alışamadığı için nörolojik ve psikolojik hastalıklarla uğraşmaya başladı. Çalışma hayatında ise vardiya sistemi ortaya çıkmıştı. Gece ile gündüzün eşitlendiği bu yeni çalışma sistemi kendi dokuma tezgâhında istediği gibi çalışan insanları düşünme ve iş görme açısından adeta bir robota dönüştürdü. O artık önceden tasarlanmış bir ürünü, hiçbir katkıda bulunmaksızın üreten bir elemandı ve iş saatlerindeki küçük bir ihmal bütün sistemin durmasına neden olmaktaydı. Bir sanayi devrimi düşünürü olan Karl Marks, makinenin insanı en başta kendi doğasına yabancılaştırmasını Schulz’un cümleleriyle aktarır: “İnsanların ne dereceye kadar makine ile çalıştıkları ve ne dereceye kadar makine gibi çalıştıkları arasındaki büyük ayrıma gereken önem verilmemiştir.”[1] Charlie Chaplin 1936 tarihli Asri Zamanlar isimli filminde modern insanın makine karşısında kendi doğasına ne kadar yabancılaştığını ortaya koymaya çalışmıştır.
Dijital Teknolojinin Yükselişi
20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren “dijital teknoloji” denen yeni bir teknoloji türü yükselmeye başladı ve yüzyıl bitmeden neredeyse bütün dünyada hayatın tüm safhalarını etkisi altına aldı. Bu teknolojinin modern dediğimiz teknolojiden ayrılan önemli yönlerinden birisi herkesin kolaylıkla tüketebileceği ürünler sunmasıydı. Örneğin modern teknoloji ev içinde kullanılması mümkün olan dikiş makinalarını üretmişti. Ancak dikiş makinesini kullanmak bir beceri gerektirdiğinden her eve alınmamaktaydı. Dijital teknoloji ise herkesin kolaylıkla adapte olabildiği yazılımlar üretti. Böylelikle sadece edilgen bir şekilde televizyon izlemek veya gazete okumak yerine söz ve yazılarımızı geniş kitlelere sunma, iş yeri açmadan bir şeyleri kolaylıkla satma, plak şirketi olmadan bestemizi yayınlama, matbaa olmadan kitap basma, küçük maliyetlerle reklam yapma, sülalemizi veya yakın çevremizi içine alan bir magazin dünyası oluşturma, yüz yüze hiç görüşmeyen sanal topluluklar oluşturma ya da hiçbir şekilde tanışmadığımız insanların özel hayatlarının bütün detaylarına vakıf olma, bu arada ansiklopedilerde dahi bulunamayacak detay bilgilere kolaylıkla ulaşma gibi imkânlar elde ettik. Dijital teknoloji sayesinde odamızdan hiç ayrılmadan üniversite okuma, alışveriş yapma, çalışma, sempozyum takip etme imkânı da ortaya çıktı. Belki yakın gelecekte Türk kadınları evlerinin salonlarından şık giysiler içerisinde günlere katılacaklar ve online olarak altınlarını gün sahibine havale edeceklerdir.
Dijital teknoloji zengin tabakayı da değiştirdi. Bugün dünyanın en zenginleri makine üretenler değil, yazılım geliştirenlerdir. Çünkü arabası, dikiş makinası ya da matkabı olmayan çok sayıda insan varken dijital yazılımları kullanmayan çok az insan vardır. Dijital teknolojinin yaygınlığını rakamlara bakarak çıkarmak da mümkündür. Ocak 2019 verilerine göre 7 milyar 734 milyonluk dünya nüfusunun %67’si (5 milyar 155 milyon kişi) cep telefonu, %58’i (4 milyar 479 milyon kişi) internet, %48’i (3 milyar 725 milyon kişi) sosyal medya kullanıyor.[2] Çocuk ve yaşlı nüfus da göz önüne alındığında bu rakamların ne kadar büyük olduğu daha iyi anlaşılır. Ülkemizde 16-74 yaş arası bireylerin internet kullanım oranı %75,3 iken internet erişimi olan hane oranı %88,3’tür. 2020 yılında cep telefonu abone sayısının ülke nüfusunu geçerek 84 milyona ulaşması bekleniyor.[3]
Hareketi iyice kısıtlanmış bedenler, ekrandaki mavi ışıktan ayrılamayan gözler, sürekli elektromanyetik dalgalara ve radyasyona maruz kalan organlar fizyolojik ve nörolojik rahatsızlıkları gittikçe artırdı. Üstelik bir de bunlara oyun, sosyal medya gibi yeni bağımlılık türleri eklendi. Şimdi hayatî soru şudur: Revolution dizisinde senaryolaştırıldığı gibi enerji kesilmediği takdirde dijital teknolojiyi hayatımızdan çıkarmak mümkün olmadığına göre bir “Müslüman”ın teknoloji ile ilişkisi nasıl düzenlenmelidir?
Dîni çerçevede akla ilk gelen cevap dijital teknolojinin nötr olduğu, hangi amaçla kullanıldığına bağlı olarak bakışımızın değişeceği şeklindedir. Burada ibre çoğunlukla dijital teknolojiyi meşrulaştırmaya doğru kayar zira bu teknoloji ile daha fazla zaman kazanıp dîni açıdan özel hayatımızda daha faydalı şeyler yapma, kamusal anlamda İslâm dünyasının problemleri konusunda daha fazla bilgi sahibi olabilme ve ortak çözümler üretebilme, bunun da ötesinde İslâm’ı daha kolay ve etkili tebliğ edebilme imkânı ortaya çıkmaktadır.
Dijital Teknoloji Bize Daha Çok Zaman Kazandırıyor mu?
Günümüz insanı, tarihinin en meşgul kişisidir. Modern ve dijital teknoloji bedeni işler konusunda ona son derece geniş bir alan açmışken aynı zamanda vaktini bir o kadar almayı başarmıştır. Bugün birkaç dükkâna uğrayıp alışveriş etmek için harcadığımız zamandan daha az olmamak kaydı ile internet sitelerinde uzun aramalar yapıyoruz. Komşu ile kahve içerken mahalle dedikodusuna ayıracağımız vaktin kat kat fazlasını sosyal medyada kullanıyoruz. Bir sinema salonuna gidip gelme süresi ile mukayese edilmeyecek süreyi internetteki film ve dizileri izlerken harcıyoruz. Alışveriş yapmak, sohbet etmek, sinemaya gitmek toplumla diyaloğa geçtiğimiz insanî birer eylem iken dijital aktiviteler bizi insanî doğamıza yabancılaştırıyor.
Yüzeysel Bir Dîni Bilinç ve Psikolojik Örselenmişlik Durumu
Dijital teknolojinin toplumumuzun ve İslâm dünyasının problemleri konusunda bizi daha bilinçli yaptığı doğrudur. Genelde genç nesle yönelik olarak, Müslüman coğrafyanın dertlerine kayıtsızlık şeklindeki bir suçlamanın doğru olmadığı kanaatindeyim. Zira dindar gençlerin sosyal medya hesaplarında, diğer gençlerden farklı olarak sürekli Filistin, Arakan, Doğu Türkistan, Suriye vb. problemli yerlerin görüntüleri akıyor; zulüm gören, acı çeken, şehit olan kişilerin fotoğrafları yer alıyor. Bugün sosyal medyayı aktif olarak kullanan bir gencin, Nuri Pakdil’in “Kudüs şairi” olduğunu bilmeme ihtimali düşüktür. Ancak bu kişilerin kaç tanesinin evinde Pakdil’in Anneler ve Kudüsler isimli şiir kitabı vardır? İşte problem tam da burada kendini gösteriyor: Bize sunulan bilgi dijital teknolojinin doğası itibariyle derinliğine inceleme imkânı vermeyen, yüzeysel, anlık tatmin sağlayan ve pek çok kez de yanlış malumatlardır. Mehmet Akif Ersoy’a atfedilen ve son yıllarda meşhur olan yılbaşı şiiri bu durumun tipik örneğidir.
İslâm dünyasının bütün sorunlarının dindar bireyin ekranında sürekli akması ayrı bir psikolojik problemdir. Hangi insan başta çocuklar ve kadınlara ait olmak üzere bu kadar çok yoksulluk, zulüm, çile ve ölüm görüntüsünü normal bir psikoloji ile seyredebilir? Zaten ülkemizde cinayet, kaza, hastalık gibi sebeplerden meydana gelen yaralanma, ölüm, cenaze törenleri, yakınların ağıtları gibi haberler ana bültenlerde neredeyse sansürsüz bir şekilde veriliyor ve toplum oldukça geriliyor. Bunun üstüne dindar insanların İslâm coğrafyası ile ilgili haberleri -İslâmî duyarlılık adına- kendi sosyal medya akışlarında gece yarılarına kadar takip etmeleri psikolojik açıdan telafisi mümkün olmayan hasarlara yol açıyor.
Dîni Davette Dijital Teknoloji
Dijital teknoloji ile dinin tebliğ edilmesi yepyeni bir alan olarak karşımızda duruyor. Esasında inanç karşıtı akımların veya diğer dinlerin etkili bir şekilde dijital teknolojiyi kullanmaları bu şekildeki bir davetin zorunluluğunu açık bir şekilde ortaya koyuyor. Ancak teknolojiyle davet ve teknolojiye davet arasındaki ince ayrımı göz ardı etmemek gerekir. İslâm sadece iyiliği hayata geçirmek (emr-i bi’l-maruf) için uğraşmaz, aynı zamanda insanları kötülüklerden sakındırmak (nehy-i ani’l-münker) için de uğraşır. İslâm tebliği, insanların Rabbine şükreden, ailesinden başlamak üzere topluma faydalı olan birer kişi hale gelmesi için çaba gösterirken insanî ve fizikî doğanın (ekolojik sistem) korunması için de uğraşmalıdır. Çünkü bu ikincisinden mahrum olan bir dünyada İslâm’ın hayata geçmesinin anlamı kalmaz. Dolayısıyla bireysel anlamda teknoloji -fıkhî terimlerle konuşacak olursak- “zaruret” miktarınca kullanılmalıdır. Evet, bir arabanız olacaktır ama bunun en yüksek motorlu olmaması gerekir. Her odaya bir klima takılmamalıdır. Cep telefonu her yıl değiştirilmemelidir vb… Bunlar fiziki doğanın korunması içindir. İnsanî doğanın korunması içinse internette daha az “sörf” yapma, daha az sosyal medya hesabı kullanma, daha az oyun oynama vb. gerekir. Türkiye’de dîni endişelerden dolayı bazı konularda toplumdan oldukça farklı tutumlar içinde olan insanların teknoloji konusunda aynı hassasiyeti göstermemesi dikkat çekicidir. Geçmiş yıllarda televizyona karşı gösterilen hassasiyet günümüzün dijital teknolojisine karşı gösterilmiyor. Hatırlanacağı üzere pek çok dîni grup televizyon programlarına karşı olduğu için evlerine televizyon almazdı. Ancak daha sonra gruplara ait televizyon kanalları kurulunca grup mensuplarının davranışı bir anda değişti. Televizyon kanalları esasında grup dışındakilere yönelik olarak, onlara ulaşmak amacıyla kurulmuşken kısa sürede sadece grup mensuplarının izledikleri kanallara dönüştü. Böylelikle televizyon grup nezdinde meşrulaştı. Bugün benzer bir şekilde dîni liderler sosyal medya hesapları açarak farkında olmadan bu yeni medya türünü meşrulaştırıyorlar. Oysa yapılması gereken şey dijital teknolojiye karşı insanları uyarmaktır. Liderlerin rol model olma gibi ayrı ve önemli bir yönleri söz konusudur. Bundan dolayı kişi adına değil, kurum adına sosyal medya hesabı veya web sayfası açılmalıdır.
Sonuç: Kısır Döngü
Şüphesiz okuyucu bir kısır döngü içinde olduğumuzu fark etmiştir. Günümüzde dijital teknolojiye veya daha özelde sosyal medyaya karşı insanları uyarmanın en etkili yolu yine sosyal medyanın kendisidir. Bu kısır döngüden çıkmak artık mümkün değildir. Burada belki bir ara çözümden bahsedebiliriz. O da İslâm’ı yeni nesillere anlatırken bir çeşit zorunluluk olarak dijital teknolojiyi kullanmak, ama dîni bilinçlenmenin veya manevi gelişimin ilerleyen evrelerinde (tasavvufta çok önemli bir yeri olan “terk-i dünya”nın içine) dijital teknolojiyi terki de eklemek. Şüphesiz kişi ne derece büyük bir zahid olursa olsun nefes alıp verirken dünyayı bütünüyle terk edemez. Ancak “terk-i dünya” ilkesi ile gündelik hayatın olağan meşgalelerinin kendisini ele geçirmesine izin vermez. Aynı şekilde, Müslüman, kaçınılmaz dijital teknolojinin kendisini avucuna almasına karşı sürekli ve diri bir bilinç durumunda olmalıdır.
Prof. Dr. Vejdi Bilgin
Siyer İlim, Kültür ve Tarih Dergisi Ocak-Şubat-Mart 2020/13 Sayı
İrtibat ve Detaylı Bilgi İçin: 0212 550 0 571
Whatsapp Abone Hattı: 0531 660 50 18
www.siyerdergisi.com
[1] Karl Marx, 1844 Felsefe Yazıları, Çev. Murat Belge, Ankara: Verso Yayınları, 1986, s. 31.
[2] We Are Social, “The Global State of Digital in October 2019,” https://wearesocial.com/blog/2019/10/the-global-state-of-digital-in-october-2019 (Erişim 05.12.2019)
[3] Anadolu Ajansı, “Cep Telefonu Abone Sayısı 84 Milyona Ulaşacak,” https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/cep-telefonu-abone-sayisi-84-milyona-ulasacak/1635870 (erişim 05.12.2019)