Sîret-i Enbiyâ derslerimizde Hz. Nûh’un (as) hayatını ve mücadelesini anlama devam ediyoruz. Muhammed Emin Yıldırım hocamız “Tuğyan ve Tufan Arasında Bir Peygamber Hz. Nûh (as)” serlevhasının altında, kavminin tepkilerine karşı Hz. Nûh’un nasıl bir karşılık verdiğini, arkasından gelen gemi yapma emrini ve sonrasındaki gelişmeleri, Kur’ân’ın rehberliğinde anlattı. Çok önemli ve güncel mesajları aldığımız bu ders, Hz.Nûh’un dünyalarımıza ne kadar çok şey söylediğinin güzel bir örneği oldu.
Dersten Cümleler
“Nûh, “Rabbim” dedi, “Doğrusu ben kavmimi gece gündüz hakka çağırdım!” (Nûh 71/5)
“Benim bu davetim ancak onların benden ve haktan kaçmalarını arttırdı.” (Nûh 71/6)
“Bunun üzerine, Rabbine: ‘Ben mağlup oldum/yenik düştüm, bana yardım et!’ diyerek yalvardı.” (Kamer 54/10)
Kur’ân’ın rehberliğinde üç başlık:
1- Hz. Nûh kavmini neye ve nasıl davet etti?
2- Kavmi Hz. Nûh’a nasıl karşılık verdi?
3- Kavminin tepkilerine karşı Hz. Nûh nasıl davrandı?
Kavminin tepkilerine karşı Hz. Nûh nasıl davrandı?
Bende bir dalâlet/sapıklık yoktur, dedi. (A’raf 7/62)
Ben âlemlerin Rabbinin elçisiyim, dedi. (A’raf 7/62)
Ben sadece bana vahyedileni tebliğ ediyor ve size öğüt veriyorum, dedi. (A’raf 7/62)
Ben sizi uyarmak ve Rabbimin merhametine ulaşmanız için uğraşıyorum, dedi. (A’raf 7/64)
Ben bu davetime karşı sizden hiçbir ücret, menfaat ve mal istemiyorum, dedi. (Hûd 11/29)
Ben yanımdaki zayıf ve fakir müminleri kovacak değilim, dedi. (Hûd 11/29)
Ben sizin tam anlamı ile bilginiz olmayan meseleler hakkında cehaletle hareket eden bir topluluk olduğunuzu söylüyorum, dedi. (Hûd 11/29)
Ben Allah’ın hazineleri benim yanımdadır, gaybi biliyorum, meleğim falan demiyorum, dedi. (Hûd 11/31)
Ben azabı size getirecek değilim, onu size ulaştıracak olan Allah’tır, dedi. (Hûd 11/33)
Rabbinizden mağfiret dileyin, O da size dünya-ahiret merhametini tecelli ettirsin, dedi. (Nûh 71/10)
“Rabbinizden mağfiret dileyin size bol bol yağmurlar indirsin, mallarınızı ve oğullarınızı çoğaltsın, size bahçeler ihsan etsin ve size ırmaklar akıtsın.” (Nûh 71/11)
Bir yerde eğer Tuğyan artarsa arkasından Tufan gelir. Bir yere Tufan gelirse oraya Helak ulaşır. Bir yere Helak ulaşırsa o beldenin salih insanları için Allah bir Necat gönderir…
Tuğyanın En Temel Manaları
Doğru yoldan sapmak
Ahlaki ölçülere riayet etmeyip, azmak
Allah’ın sınırlarını ihlal edip taşkınlık yapmak
Zulüm, haksızlık ve tecavüzleri arttırmak
Aşırı tüketime düşmek, dengeyi bozmak, ölçü ve tartıda adaletsizlik yapmak
Nedir Bizim Gemimiz?
Şahsiyeti kıvama ermiş bir şekilde kendi Hiramız
İçinde sükûnet bulduğumuz evlerimiz
Bedenlerimizin ihyasını sağlayan mevzilerimiz
Kalplerimizin imarını sağlayan mabetlerimiz
Akıllarımızın inşasını sağlayan mekteplerimiz
“Bunun üzerine, Rabbine: ‘Ben mağlup oldum/yenik düştüm, bana yardım et!’ diyerek yalvardı.” (Kamer 54/10)
“Senin kavminden, inanmış olanlardan başkası bundan sonra inanmayacaktır; onların yapageldiklerine üzülme; nezaretimiz altında, (gözlerimizin önünde) sana bildirdiğimiz gibi (yani vahyettiğimiz gibi) gemiyi yap. Zulmedenler hakkında bir daha Bana başvurma, çünkü onlar suda boğulacaklardır” diye Allah tarafından vahyolundu.” (Hûd 11/36, 37)
Nasıl Bir Gemi?
Allah’ın gözetiminde ve O’nun yönlendirilmesinde yapılan bir gemi (Hûd 11/37)
Çivilerin levhalara ve tahtalara çakılarak yapıldığı bir gemi (Kamer 54/13)
“Nuh’u da levhalardan/tahtalardan yapılmış, çivilerle çakılmış gemiye bindirdik.” (Kamer 54/13)
Canlıların hepsinden iki cinsten alınarak yüklenen bir gemi (Hûd 11/40)
Sayıları azda olsa iman edenlerin bindiği ve günlerce içinde kaldığı bir gemi (Hûd 11/41)
Tufanın şiddetine ve dağlar gibi dalgalara karşı sağlam olan bir gemi (Hûd 11/40)
Kur’ân’da gemi anlamında kullanılan fülk kelimesi toplam 23 yerde geçer. Bu yerlerin yedisinde doğrudan Hz. Nûh’un gemisine (En’âm 7/64; Yunus 10/73; Hûd 11/37, 38; Mü’minûn 23/27, 28; Şuarâ 26/119) birinde ise Hz. Yunus’un bindiği gemiye (Sâffât 37/140) atıf vardır. Kalan diğer yerlerde ise fülk kelimesiyle gemilerin deniz ve okyanuslar üzerindeki hareketleri genel olarak konu edinilir.
Gemi kavramı sefine kelimesiyle Kur’ân’da toplam dört yerde geçmektedir. Bu yerlerin üçünde Hz. Mûsâ kıssası anlatılırken (Kehf 18/71, 79, 79) bir yerde de Hz. Nuh’un kavminden gemiye binenleri ifade etmek için ashâbü’s-sefîne (Ankebût 15/29) kullanılmaktadır.
Fülk, umumi anlamda gemi, Sefine, hususi anlamda gemidir.
Fülk kelimesi hem tekil, ikil ve çoğul olarak hem de müzekker ve müennes olarak gelebilen bir özelliğe sahiptir.
Fülk, kelimesi daha çok yuvarlak ve dairesel şekilde yapılan gemiler için kullanılırken, Sefîne kelimesinin daha çok dikdörtgen şeklinde yapılan gemiler için kullanıldığı ifade edilmiştir.
Fülk şeklinde isimlendirilen gemiler; geniş, hızlı ve manevra kabiliyetleri yüksektir. Aynı zamanda denizleri yararak hareket ederlerken daha fazla enerjiye sahiptirler. Sefîne şeklinde yapılan gemiler ise hantal bir yapıdadır. Denizlere derinden değil, yüzeysel bir şekilde dalarak hareket ederler.
Merhum Elmalılı “Fare tennur” ifadesinden yola çıkarak der ki: “Gemi yelkenli bir gemi değil, kazanla çalışan bir vapurdur. Kaynayan kazan geminin ocağıdır.”
“Nûh, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Kâfirlerden hiç kimseyi yeryüzünde bırakma! (Onlardan bir tek canlı bile kalmasın)” (Nûh 71/26)
“Çünkü sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; yalnız ahlâksız, nankör (insanlar) doğururlar (yetiştirirler)” (Nûh 71/27)
“Yavrucuğum! ‘(Sen de) bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma!’ diye seslendi.” (Hûd 11/42)
“Oğlu: Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım, dedi. (Nuh): “Bugün Allah’ın emrinden (azabından), merhamet sahibi Allah’tan başka koruyacak kimse yoktur!” dedi. Aralarına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu.” (Hûd 11/43)
“Nuh Rabbine dua edip dedi ki: “Ey Rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin vâadin ise elbette haktır. Sen hâkimler hâkimisin.” (Hûd 11/45)
“Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim.” (Hûd 11/46)
Mesele soy meselesi değil, mesele yol meselesidir…
“Amelinin kendisini geride bıraktığı kişiyi, nesebi öne geçirmez.” (Müslim, Zikr 38)
“Ey Ebû Bekir! Bedir esirleri konusunda ki fikrin nedir?” diye sordu. Hz. Ebû Bekir tabiatına uygun bir cevapla dedi ki: “Ya Resûlullah! Onlar bizim kabilemiz ve akrabalarımızdır. Her ne kadar bize karşı savaşmış ve bize karşı birçok haksızlık yapmış olsalar bile, biz onlara böyle davranmayalım. Ya belli bir fidye karşılığında yada bedelsiz bir şekilde hepsini salıverelim.”
Efendimiz (sas) Hz. Ebû Bekir’i (ra) sadece tebessüm ederek dinledi ve daha sonra söz sırasında hep ikinci sırada olan Hz. Ömer’e (ra) döndü ve aynı soruyu ona da yönelterek, esirler konusundaki düşüncesini sordu. Hz. Ömer’de bu soruya karşı, tabiatına uygun bir cevap verecekti. Dedi ki: “Ya Resûlullah! Ben Ebû Bekir gibi düşünmüyorum. Onlar bizimle savaştı; 13 yıl Mekke’de bize yapmadıklarını bırakmadılar. Şimdi Allah bizi aziz, onları ise zelil kıldı. Öyle ise sen karşı tarafta olan akrabalarımızı bizlerin eline ver. Bana Benî Mahzûm’dan olan dayılarımı ver. Ebû Bekir’e oğlu Abdurrahman’ı ver. Ali’ye kardeşi Akil’i ver. Hamza’ya kardeşi Abbas’ı ver. Her birimiz kendi yakınının başını uçursun. Böyle yapmakla da Rabbimize yüreklerimizde asabiyete dair hiçbir iz taşımadığımızı ispat etmiş olalım.”
“Ey Ebû Bekir! Senin halin aynen İbrahim’e benzer. Hani O demişti ki: ‘Ya Rabbi! Kim bana uyarsa o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, şüphe yok ki Sen çok merhametli ve bağışlayansın.’ Yine Ey Ebû Bekir! Senin halin İsa’ya benzer. Hani O da demişti ki: ‘Eğer onları azaba uğratırsan onlar senin kullarındır. Yok, eğer onları bağışlarsan şüphe yok ki, Sen kudretinle her şeye üstün gelen ve her işinde hikmet üzere olansın.”
“Ey Ömer! Senin halinde aynen Nûh’a benzer. Hani O demişti ki: ‘Ey Rabbim! Yeryüzünde yaşayan hiçbir inkârcıyı bırakma.’ Yine senin halin Musa’ya benzer. Hani O da demişti ki: ‘Allah’ım! Sen o inkârcıların mallarını mahvet. Yüreklerini şiddetle daralt. Çünkü onlar azabı görmeyinceye kadar iman etmeyeceklerdir.”
“Dünyadaki Cennet Aile: Kışkırttın, Yandın!”
“Aldatan bizden değildir.”
“Elinde varken ailesini sıkıntı içinde yaşatan bizden değildir.”
“Bize silah çeken, silah doğrultan bizden değildir.”
“Fal açan ve kendisi için fal açtıran bizden değildir.”
“Kehanette bulunan ve kendisi için kehanette bulunulan bizden değildir.”
“Sihir yapan ve kendisi için sihir yaptıran bizden değildir.”
“Asabiyete (ırkçılığa) çağıran bizden değildir.”
“Asabiyet için savaşan bizden değildir.”
“Asabiyet uğruna ölen bizden değildir.”
“Bizden başkasına benzemeye çalışan bizden değildir.”
“Karşı cinse benzemeye çalışan bizden değildir.”
Ebû Hüreyre naklediyor: “Kadını kocası aleyhine, köleyi efendisi aleyhine kışkırtan bizden değildir.” (Ebû Dâvûd, Talak, 1)