Allah’ın yolu olan İslâm’a davet 124 bin peygamberin görevlendirilme sebebidir. Hatemü’l-Enbiya Muhammed Mustafa (sas) Efendimiz de bu görevi hakkıyla yerine getirmiş, veda haccı sırasında yaptığı meşhur konuşmasında “Tebliğ ettim mi?” diye sorduğunda, orada bulunan 100 binden fazla sahabî “Evet ya Resûlullah!” şeklinde mukabelede bulunmuşlardı.1
Resûl-ü Ekrem (sas) Efendimizin yetiştirdiği davetçi ordusu, bu görevin en güzel şekilde ifası için dünyanın dört bir yanına dağılarak kitap ve sünnetin mesajlarını oralara ulaştırdılar.
Hiç şüphesiz, peygamberlerin davet görevi bu şahsiyetlerle sınırlı değildi. Her Müslüman, “emri bil ma’ruf nehyi anil münker” görevini yüklendiğini bilir ve bu görevi titizlikle îfaya gayret eder.2
Her şeyin olduğu gibi İslâm’a davetin de bir metodu ve yöntemi vardır. Mesela Allah (cc), Hz. Musa ile kardeşi Hz. Harun’u (aleyhimesselam), azgınlıkta haddi aşmış olan Firavun’a gönderirken onlara: “Ona yumuşak sözlerle anlatın, belki aklını başına alır veya korkar.”3 talimatını vermişti. Bu emir davette bir metodun varlığını gösterir.
Bu ümmet, Resûlullah’tan çok şey öğrendi. Bir davetçi olarak davetin nasıl yapılacağını da yine ondan öğrendik. Ahmet Önkal Hocamız, 1980 yılında Konya Yüksek İslâm Enstitüsü asistanıyken Resûlullah’ın Davet Metodunun Özellikleri üzerine bir çalışma yaptı. Hocamızın bu kitabı günümüze kadar büyük teveccüh görerek 28. baskıya ulaştı. Kitapta, bir Müslüman’ın davet görevini nasıl yapacağı Resûlullah merkezli anlatılmaktadır.
Kitabın yazarı merhum Ahmet Önkal Hocamız hayatını, İslâm tarihi ve özellikle siyer konusunda araştırma, yazma ve öğretme ile geçirmiş bir değerimizdir. Dergimizin okurları Ahmet Önkal Hoca’yı önceki sayılarımızda çıkan yazılarından tanıyor. Ayrıca Eyüpsultan’da bulunan Siyer Vakfı, siyerle ilgili birçok çalışmada hocamızı misafir etti ve ondan istifade edilmesine vesile oldu. Bu yazımızda, Prof. Dr. Ahmet Önkal Hocamızın Resûlullah’ın Davet Metodunun Özellikleri adlı kitabı üzerine bir tanıtım ve değerlendirme yapmaya çalışacağız.
Kitap üç bölümden oluşuyor. Birinci bölümde, Resûlullah’ın davet metodunun yönleri başlığı altında davet metodu, gayeye ulaşmak için takip ettiği merhaleler açısından, psikolojik unsurları açısından ve sosyal müesseselerle irtibatı açısından ele alınarak detaylandırılıyor. İkinci bölümde, Mekke ve Medine devri davet metotlarına toplu bir bakış atılıyor. Üçüncübölümde ise, Resûlullah’tan günümüze davet faaliyetleri başlığı altında, çağdaş davet hareketlerinin değerlendirilmesi yapılıp Peygamber Efendimiz’den sonraki davetlerin eksik ve aksak yönleri anlatılırken bölümün son başlığı olan “davette vasıtalar” başlığı altında ise Resûlullah’ın davet vasıtaları ile günümüzdeki davet vasıtaları ele alınarak karşılaştırılıyor.
Yazar birinci baskı içi hazırladığı önsözde, Peygamber Efendimiz’den sonra davet görevinin yeterince îfa olunmadığını, bunun sonucu olarak da Müslümanların birer birer gayr-i İslâmî yaşama düştüklerini söylemektedir. Buna mukabil, kitabın baskıya hazırlandığı yılları kastederek o günlerde Allah’ın emirlerini yaşamak ve İslâmî yaşayışa dönmek için iştiyaklı bir kadronun bulunduğunu şükrederek belirtmektedir (s. 17). Ancak var olan bu kadronun faaliyetlerini şahsi his ve duygularla değil, kitap ve sünnete uygun yaptığı sürece doğru bir iş yapmış olacaklarını ifade etmektedir. Bu nedenle, cahiliye karanlığını saâdet devrine çeviren Resûlullah’ın İslâm’a davet metodu üzerinde durulmasının gereğini vurgulamaktadır.
Yazar, davetle aynı anlamı taşıyan nasihat kelimesi üzerinde dururken, nasihatin gayrimüslime de yapılabileceğini izaha girişir. Sapıklık içerisinde kalmış, hidayete ererek hakkı görememiş birine hakkı ve hakikati tavsiyenin; hakikat üzereyken şaşıran ve yanlışlara düşen kimseye yapılacak nasihat kadar önemli olduğunu vurgular. Nitekim Kur’ân’da Hz. Nuh’un (as) ve Hz. Hud’un (as) bir nasihatçi olarak kavimlerini Allah’ın dinine davet etmeleri,4 nasihatin gayrimüslime yapılabileceğine delildir. Cerîr b. Abdullah’ın (ra) “Resûlullah’a, namazı dosdoğru kılmak, zekâtı vermek ve her Müslüman’a nasihat etmek üzere biat ettim.”5 hadisinde ise nasihatin Müslüman’a yapılacağı görülür (s. 32).
Yazar, davetin yöntemi üzerinde dururken, davetçi, öncelikle kendinden başlayarak hedef kitlesini sırasıyla ailesi, akrabaları, komşu ve yakınları, Müslümanlar ve nihayet tüm insanlığı içine alacak şekilde düzenlemesi gerektiğini söyler. Bu sıralamayı da suya atılan bir taşın etrafında halelenen halkalara benzetir (s. 36).
Yazar önceki peygamberlerin davet metotlarını örnekleriyle birlikte sıralar. Biz burada bunlardan birkaçını zikredeceğiz.
Davete hazırlık: Bu aşamayı anlatırken, Hz. Musa’nın (as) doğup büyüdüğü yer olan Mısır’dan alınarak, Medyen’de bulunan Hz. Şuayb’ın (as) yanına gönderildiği, orada uzun süre risâlet ve davet görevine hazırlandığı olayla misallendirir.
Davete esastan başlama: Hz. Adem’den (as) Hz. Muhammed’e (sas) kadar bütün peygamberlerin aynı inanca davet ettiklerini, hepsinin kelime-i tevhidi mihver edindiklerini belirtir.
Gizli davet: Bu aşamaya örnek olarak, Hz. Nuh’un (as), kavmini gizlice davetinden bahseder. Zira bu büyük peygamberin kendi lisanından aktarılan “Sonra, onlarla hem açıktan açığa hem de gizli gizli konuştum.”6 ayetinde gizli davet safhası da zikredilmiştir.
Alenî davet: Tehlike ve endişeler ortadan kalktıktan sonra artık davetin açıktan yapılması gerektiğini, hiçbir kimseye “davete muhatap olamama” mazereti bırakılmaması gerektiğinden bu başlık altında bahseder.
Bu bilgileri verdikten sonra yazar Hz. Peygamber’in davet metodunu uzun uzun anlatmaktadır (s. 77-311).
Hz. Peygamber’den sonra davet görevi çeşitli safhalardan geçerek günümüze kadar devam edegelmiştir. Yazar, bu çalışmaları yapanları sayı ve kudret açısından yetersiz görse de davetin tamamen kesintiye uğramadığına vurgu yapar.
Sonrasında sözü çağdaş davet hareketlerine getirerek genel bir değerlendirme ortaya koyar.
İslâm toplumu huzur ve saadetin sembolüdür. Ancak yazar, yirminci asrı, bu huzur ve saadetten en uzak kalınan devir olarak değerlendirmektedir (s. 327). Gerek Türkiye’de gerekse diğer ülkelerde İslâm’a davet görevini yürütmek üzere teşkilatlanmış hiçbir kuruluştan söz edilemeyeceğini, bu sebeple Hz. Peygamber sonrası davet çalışmalarında elle tutulur bir faaliyetten haberdar olmadığını esefle belirtir (s. 328).
Yazar bundan sonra Resûlullah’ın zamanından günümüze kadar davette ortaya çıkan aksaklıkları tahlile girişerek şu tespitleri yapmaktadır:
Öncelikle, davetçinin, ruhen ve bedenen eğitimini tamamlaması, gerekli maddi imkanlara sahip olması, İslâm daveti için gerekli olan davetçi kadrosu ve bu kadroya liderlik edecek kabiliyetli liderlerin bulunması, hareketin bir hedefinin bulunması, davet merhalelerinin zamana ve zemine uygun olarak belirlenmesi ve davanın kitlelere benimsetilmiş olması gerekir.
Metodu tespit edilmiş bu davetin önceden hazırlanmış bir plana göre yürütülmesi, davete, ümmetin içine düştüğü imanî şüphelerin izalesinden başlanması, davetçinin yaşantısıyla örnek oluşturması, şahsi beklentilerden ve gösterişten uzak durulup bu görevin sadece Allah’ın rızası gözetilerek yapılması elzemdir (s. 329-331).
Davetçi bunlardan bir ya da birkaçını eksik bıraktığı zaman davette aksaklıklar ortaya çıkacaktır.
Kitabın sonunda bulunan Netice başlığı altında yazar, eserin içeriğindekileri toparlayıcı mahiyette şu konulara temas eder.
İslâm’a davet, en geniş anlamıyla, gayr-i İslâmî bir hal ve durumdan İslâmî olana geçişi sağlamaktır. Tanımda geçen bu geniş çerçeveyi daraltmak doğru olmaz (s. 337).
Davetin sıhhatle yapılabilmesi için takip edilecek bir metodun bulunması zorunludur. Bu metot, davetin bir parçasını teşkil eder. Dolayısıyla insanları uzaklaştırıcı bir metot, gaye ne kadar ulvi olsa da hedefe ulaşmayacaktır.
Bütün peygamberler davette bir metot takip etmişlerdir. Bizzat Resûlullah da (sas), yaşayışıyla, davranış ve sözleriyle en geçerli metodu uygulamıştır.
Resûlullah’ın (sas) tebliğine varis olan İslâm davetçileri de onun davet metotlarını bilmek ve tatbik etmek zorundadır (s.338).
1. Buhârî, “Hac”, 132; “Meğâzi”, 77; “Hudûd”, 9; “Fiten”, 8; Müslim, “Kasâme”, 31.
2. Âl-i İmrân 3/104.
3. Tâhâ 20/44.
4. A’raf 7/62, 68.
5. Müslim, “İman”, 97.
6. Nuh 71/9.
Mahmut Karakış
Siyer İlim, Kültür ve Tarih Dergisi Ocak-Şubat-Mart 2020/13 Sayı
İrtibat ve Detaylı Bilgi İçin: 0212 550 0 571
Whatsapp Abone Hattı: 0531 660 50 18
www.siyerdergisi.com