Ruhları yaratan, nimet veren; gazabı kaldıran, ümmetleri yücelten, kalemle insana bilmediğini öğreten Allah’a hamdolsun. Arap ve Acemlerden yaratılanların en hayırlısına, ümmetleri hidayete erdirene salat ve selam olsun.
Toplanma Allah’ın insanlara verdiği rabbanî bir fıtrat. Hakk Teâlâ, bazılarını ortak faydaları gerçekleştirmek ve olası zararları def eylemek için bazılarından üstün kıldı. Bu da insanları bir araya gelmeye, varlıklar ve ümmetler oluşturmaya sevk etti. Allah, Hz. Âdem’i (as) topraktan yaratıp ona ünsiyet etmesi için bir eş yarattı. Sonra da onu yeryüzündeki ilk toplulukları oluşturmak için yeryüzüne indirdi. Hz. Âdem, haklarını koruyup, ırzlarını muhafaza ederek bu ümmeti iyi bir şekilde hazırlamak için çaba sarf etti. Ancak insan hevâsını ve menfaatini tercih ederek bu yeni doğmuş ümmetteki ilk gediği açmış oldu. Varlığını sarstı, kanlar akıttı ve dünyayı ifsat etti. Bu mahlûkun yeryüzünü bina etmesi, imar etmesi ve ümmeti ıslah edip koruması gerekirdi. Böylece bazıları ıslahatçı bazıları da müfsit olarak ümmetler birbiri ardınca geldi. Allah (cc), bütün insanları bir araya getirerek onlara ümmetlerinin tek bir ümmet olduğunu, onların Rabbi olduğunu ve O’na ibadet etmeleri gerektiğini bildirdi. Allah: “Şüphesiz sizin bu ümmetiniz tek bir ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. O halde bana kulluk edin.”(Enbiyâ, 21/92). Bu mukaddes kitaba göz attığımızda Allah’ın Kur’ân’da 64 defa ümmet kelimesini zikrettiğini görürüz. Ümmet kelimesinin manasını araştırdığımızda, aşağıdaki manalara geldiğini görürüz:
- Zamandan bir andır. Allah Teâlâ’nın: “Andolsun, biz onlardan azabı belirli bir süreye kadar ertelesek…” (Hûd, 11/8) ve “İki kişiden kurtulmuş olanı hayli bir zaman sonra hatırlayıp dedi ki…” (Yûsuf, 12/45) buyurduğu gibi.
- İnsanlardan oluşan bir topluluktur. En çok kullanılan mânâ budur. Allah Teâlâ’nın: “Hayvanlarını sulayan bir topluluk buldu.” (Kasas, 28/23), “Her ümmet için bir resul vardır.” (Yûnus, 10/47), “İnsanlar tek bir ümmet idi.” (Bakara, 2/213) ve benzeri ayetlerde buyurduğu gibi.
- Örnek alınacak önder bir kişidir. Allah’ın: “Şüphesiz İbrahim bir önder idi.” (Nahl, 16/120) buyurduğu gibi.
- Şeriat/din ve bir tarikat/yoldur. Allah’ın: “Doğrusu babalarımızı bir din üzerinde bulduk”, (Zuhruf, 43/23) Şüphesiz sizin bu ümmetiniz tek bir ümmettir {(Enbiyâ, 21/92) ve benzeri ayetlerde buyurduğu gibi.
Bu dört mânâya dikkatle baktığımızda, bu dört mânânın ümmeti bina etmek için ana dayanaklar olduğunu görürüz. Ümmetin oluşması da yok olması da zaman gerektirir. Ümmetin oluşması için insanlardan bir topluluğun, bu ümmetin oluşması ve kendisini savunması için yardımlaşması ve işbirliği hususunda ahitleşmesi gerekiyor. Bu ümmetin, onun hâkimiyet ve mutluluğu için, onu yönetecek ve hikmetle idare edecek bir reformist ve lidere, fertleri arasında hükmetmeleri için bir yasa veya anayasaya ihtiyacı var.
Şimdi İslâm ümmetinin haline dikkatlice bakarsak onu yemek yiyenin tabağına üşüşmesi gibi ümmetlerin üzerine üşüştüğü dağılmış, parçalanmış bir ümmet olduğunu görürüz.
Kur’ân-ı Kerîm’deki ümmet kelimesinin anlamına ve ümmetin haline dikkatlice bakarsak ümmetin, içinde bulunduğu zamanı değerlendirmeksizin izzet ve zafer zamanı olan geçmişle gurur duyduğunu ve geçmişe dönmeyi hayal ettiğini görürüz. Hatta Peygamberimizin (sas) bize iyi değerlendirmemizi tavsiye ettiği bu zamanı kaybetme hususunda mahir olduk. Abdullah b. Abbas’tan (ra) rivayetle: Peygamberimiz (sas) buyurdu ki: “İki nimet var ki insanların çoğu bu iki nimet hususunda aldanmışlardır: Sağlık ve boş zaman.” (Buharî rivayet etti.)
Eğer diğer manalara dikkatli bir şekilde bakarsak (ümmetin) ihtilafların ve aralarında vukû bulan çatışmaların meşgul ettiği, Allah’ın nehyetmiş olmasına rağmen Allah düşmanlarını dost edinmiş, devlet ve küçük devletçiklere ayrışmış Müslüman bir ümmet olduğunu anlarız. Şair Ahmed es-Sâfî en-Necefî ümmetin haline ağıt yakarak şöyle diyor:
Muhammed… Bunun için mi koşarak geldin
İhmal edilip istismar edilen senin tâbilerin mi?
Yahudilerin üstün geldikleri İslâm mı?
Sırtlanların galebe çaldıkları aslanlar mı?
Onları celî olandan ziyade bir çekişme mi meşgûl ediyor?
Bu çekişme değil bir can çekişme
Onlar için şeref yolunu açık kıldın ama
Senin ulvî şeriatını kaybettikçe, kayboldular.
Fer’î, cüzi anlaşmazlıklar bizi meşgûl etti ve hedefimizi kaybettik. Bu nedenle bulunduğumuz bu duruma geldik. Islah ediciler ile onların sözleri ve önerilerinden uzaklaştık. Şunu söyleyene Allah rahmetini eylesin:
Direk olmadan ev inşa olmaz.
Kazık olmadan da direk olmaz.
Liderleri olmayan kargaşa insanları salih olmaz.
Cahilleri artarsa liderleri olmaz.
Bazıları bu durumun bizi hüzün, ümitsizlik ve emr-i vakiye teslimiyete sokması gerektiğini zannedebilir. Çünkü elimizden gelen bir şey yok ve olan da oldu. Hayır efendiler. Bu ümmetin hayırlı olması kıyamete kadardır ve Allah yolu, yürümek isteyen, Allah’ın evrensel sünnetine tâbi olan ve sebeplere yapışanlar için açık kılmıştır. Bu nedenle İslâm tarihini gözden geçirirsek bu ümmetin tökezlenmeleri/kapaklanmaları olduğunu görürüz. Ama bu tökezlenmeler devam etmez. Gayret edelim, bismillah diyelim. Bu ümmeti ihya etmek, bilinç ruhu ve uyanıklık yaymak için her birimiz elinden geldiği kadar çalışsın.
Soran olursa yol nedir diye: “Allah’ın yardımıyla deva iki elimiz arasındadır.” derim. Ancak vaktinde kullanmamız gerekir. Hevamıza ve isteğimize göre değil doktorun istek ve yönlendirmesine göre. Bu yüzden kalkınma ve ümmetin ihyası yolunda aşağıda beyan edeceğim bazı önemli noktalara parmak basmak istedim:
Müslüman Kimliğinin İnşa Edilmesi
Evet efendiler, Müslüman kimliği inşa etmek ve Batı’ya kör bir taklitten uzak durmak gerekir.
Bu kimlik iki yolla inşa edilir:
Birinci: Siyer-i Nebî okumak, tabii çağdaş bir okuma… Sahâbe, evlatlarını oturtuyor ve onlara siyer-i nebi ve meğâzî öğretiyorlardı ve onlara “Bu sizin ve sizden önce gelen atalarınızın izzetidir.” diyorlardı. Siyer-i Nebî okumak demek tâbi olarak ve uygulayarak okumaktır, teselli bulduğumuz hikayevâri bir okuma değil.
İkinci: Yeni neslin kalplerindeki imanın inşası. Bu iman mucizelerin teşkil ettiği bir iman. Sahâbeye ulaştıkları makama nasıl ulaştıkları soruldu. Cerir b. Abdullah el-Becelî ve diğer sahâbîler: “Biz önce imanı öğrendik sonra Kur’ân’ı öğrendik. Böylece imanımız arttı.” Efendiler, bizim de önce imanı sonra Kur’ân’ı öğrenmemiz gerekir.
Kur’ân ve Hadis Okuma, Tabii Doğru Bir Okuma
Hatta söylediğimi delillendireyim. Hatırlıyorum, talebeyken ulemadan birisi Allah Teâlâ’nın “De ki : Göklerde ve yerde neler var, bakın. İmân etmeyen bir kavme ne ayetler ne de uyarılar fayda verir.” (Yûnus, 10/101) kavlindeki ahkâm hakkında bize suâl eyledi. Gençliğin verdiği çoşkuyla hepimiz ayette ihfâ olduğu şeklinde cevap verdik. Bunun üzerine o: “Oğlum, Allah bize göklerde ve yerde ne olduğuna bakmayı, bize uzay araçları yapıp gökyüzünü keşfetmeyi, yeryüzünün zenginliklerini ve doğal kaynaklarını araştırmamızı emrediyor. Biz de Allah’ın iradesi dışındakilere bakıyoruz.” dedi.
Efendiler, bizden talep edilen evrensel ilimler yanında şer’î ilim öğrenmemiz, her minare ile bir ocak, her mescit ile bir laboratuvar yapmamızdır. Atalarımız bunu idrak etmişlerdi. Şeriat ilimleriyle dünyevî ilimleri bir araya getirmemiş bir âlim az bulursun. Böylece dünyayı ve ahireti kazandılar. Onlar dünyalarını ihmâl etmeyip itibar sahibi oldular; dinlerini ihmal etmeyip lider oldular.
Her Birimizin Birer Ümmet Olması
İmam Şa’bi’den rivayet edilir ki: Bir gün İbn Mesʻûd arkadaşlarıyla konuşurken, “Muʻâz, Allah’a itaat eden, hakka yönelen bir önder idi. Allah’a ortak koşanlardan değildi.” dedi. Adamın biri, “Ey Ebû Abdurrahman! İbrahim (a) itaatkâr bir önderdi.” dedi. Adam İbn Mesʻûd’un yanıldığını zannetti. İbn Mesʻûd, “Ümmet nedir bilir misiniz?” diye sordu. “Ümmet nedir?” dediler. “İnsanlara hayrı öğretendir.” dedi. Sonra “Kânit nedir bilir misiniz?” diye sordu. “Hayır!” dediler. “Kânit, Allah’a itaat edendir.” dedi.
İyiliği öğrenmeli ve iyiliği açan bir anahtar olmalıyız. Kötülüğü kapayan bir kilit ve onu engelleyen bir set olmalıyız. Herkes gücü yettiği kadar Allah’a ve Resûlü’ne itaat etmeli, yapabildiğimiz kadar insanlara iyiliği öğretmeliyiz.
Elimizde Var Olan Kaynaklara Yatırım
Allah (cc) insanları yarattı ve en güzel bir şekle soktu. Akletmeleri, iyilik ve kötülüğü ayırt ederek hidayet bulmaları için bir akıl yarattı. Allah’ın bizim için yarattığı nimetlere yatırım yapmalıyız. İlk nimet de akıl nimeti. Bizim, bize fayda sağlayacak, tüketici değil üretici olup taklit eden mukallitler olmayarak bizi lider konumuna getirecek olan aklı kullanmamız gerekir. Vaktini elektronik oyunlar veya sosyal medya ile nafile ve faydasız olarak geçiren bir genç görünce ne kadar da üzülüyorum. Bu gence “Eğer bu vakti bu oyunun nasıl yapıldığını ve programlamasını öğrenmede geçirsen hem senin için hem de bizim için hayır olurdu.” diyorum. Senin için hayır dünyada para kazanmakla ve yönlendirilen değil yönlendiren olmakla olurdu. Dedikodu yaparak ve çok soru sorarak vaktimizi ve servetimizi kaybetme hususunda maharetli olduk ve malımızı kaybetmeye kadar geldik. Bu ümmetin yeniden ayağa kalkması için Müslüman beşerî aklına yatırım yapmalı ve vaktini muhafaza ederek ona ve ümmete fayda veren şeyler için kullanmalı.
Emri bi’l-ma’ruf nehyi ani’l-münker
Allah, bu ümmeti hayırlılıkla vasfederek, bu hayırlılık vasfını neyle hak ettiğini açıkladı. Hak Teâlâ: “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah’a iman edersiniz.”(Âl-i İmrân, 3/110)
Allah, bu hayırlılığı iki şarta bağladı: Allah’a iman ve emr-i bi’l-ma’ruf nehy-i ani’l-münker. Emr-i bi’l-ma’rufa tâbi olmalı ve insanların hidayeti ve dalâletten nura varıp kurtulmaları için çabalamalıyız. Yargıç değil davetçi olalım. İnsanlara küfür ve dalâletle hükmeden yargıç değil, iyiliğe davet eden davetçi olalım.
Ayrılıkları Bir Kenara Koyup Allah’ın İpine Sımsıkı Tutunma
Bize olan geniş merhametinden Allah bu dini kolay kıldı, zor değil. Bu ümmetin sahâbe ve seleften ilk nesline dönüp bakan olursa delilleri farklı anlama ve Arap dilini farklı yorumlamadan ihtilafı dolayısıyla birbirlerinden farklı görüşleri olduğunu görür. Bu farklılık kardeşliklerini bozmadı. Ümmetin bütünlüğünü dağıtmadı. Onlar ihtilafı kulları için Allah’tan gelen bir genişlik ve kendileri için bir kolaylık olarak anladılar. Ama biz bu farklılığı nasıl anladık?
Bazı münafıklar, din düşmanları gibi bu rahmeti füruattaki ihtilafın rahmetini gazaba dönüştürmeye kalktı. Partiler kurdular, askerleri harekete geçirdiler, Müslüman’ı tekfir etmeye kalktılar, İslâm’ı milletten koparmaya kalktılar. Hatta bazıları da Müslüman’ın kanını heder edip onu öldürmeye kalkıştı.
Bu yüzden bu ümmet bu meselenin hakikatini idrak edip anlaştığımız üzere bir araya gelip ihtilafa düştüğümüz konularda birbirimize özür beyan ettikçe ümmetin birlik ve beraberliği farz olur, ihtilaf sadece teferruat ve sünnette olur. Belki bunu gösteren en iyi örnek insanların hac ibadetinde Hacerü’l-Esved’i öpmeye önem vermesi. Bu yapabilen için şartlı bir sünnettir. Bunu yapmaya çalışırken kardeşlerine eziyet veriyor, hatta belki de sünneti yerine getirmek için avretini açıyor. Hacerü’l-Esved’i öpünce de neşe sarhoşu oluyor, sanki bir zafer kazanmış veya fetih gerçekleştirmiş gibi. Eziyet etmeyi ve avret açmayı terk ederek farza tâbi olması onun için daha evla olacak. Belki de bu, bu zamandaki ümmetin evlatlarının pek çoğunun halidir. Sünnet ve füruattaki ihtilaflara odaklanarak farzları kaçırıyor.
Sevgili dostlar, sonunda önemli bir şeyi vurgulamam gerekir. O da şu ki:
Islahatçılara iltifat etme, onlara tutunma ve öneri ile görüşlerini dinleme. Beni üzen bu zamandaki insanların cahilleri tasdik edip ıslahatçıları tekzip etmesi. “Bir zaman gelir, hainler tasdik edilir, güvenilir olanlar tekzip edilir.” diyen doğru demiştir. Ebû Hüreyre’den rivayetle Resûlullah (sas) buyurdular ki: “İnsanların üzerine öyle yıllar gelir ki yalancılar tasdik edilir, sadık olanlar tekzip edilir, haine güvenilir ve emin olana güvenilmez. O zamanda rüveybida konuşur.” “Rüveybida nedir?” denildiğinde Resûlullah (sas): “Genelin işi hakkında konuşan sefih kimsedir.” buyurmuşlardır. (İbn Mâce rivayet etti.)
Allah bizi ve sizi Kur’ânü’l-Azîm ile muhafaza eylesin. Bu ümmeti bizim ve sizin vasıtanızla dâimi uykusundan uyandırsın. Bu ümmeti sırat-ı müstakim ve hak yol üzere bir araya getirsin. Alemlerin Rabbi Allah’a hamdolsun.
Muhammed Ebû Keşşe
Siyer İlim, Kültür ve Tarih Dergisi Nisan-Mayıs-Haziran 2020/14 Sayı
İrtibat ve Detaylı Bilgi İçin: 0212 550 0 571
Whatsapp Abone Hattı: 0531 660 50 18
www.siyerdergisi.com