Muhammed Emin Yıldırım Hocamızın “Hadis Kahramanları” üst başlığında, Sahabenin hadis anlayışını müksirûn denilen çokca Hadis rivayet etmiş Sahabe efendilerimizin üzerinden anlattığı Hadis Medresesi derslerinin ikincisi gerçekleştirildi. Hocamız bu dersinde “Unutmayı Unutan Bir Sahâbî; Ebû Hüreyre” konusunu işledi.
Dersten Notlar:
Hadis Kahramanları dersimizin ikincisinde o kahramanların en gözde olan isimlerinden biri olan Ebû Hüreyre’yi, “Unutmayı Unutan Bir Sahabi” başlığında biraz olsun anlamaya çalışacağız…
Bu kadar nübüvvet pınarının başında oturan elbette en fazla kendisi nasiplenir. Nasıl nasiplendiğini Ebû Hüreyre’nin kendi sözlerinin üzerinden anlıyoruz.
Medine’de birisi ev yaptırdı. İnşaat bittikten sonra Ebû Hüreyre eve geldi. Sahibi kapıda duruyordu. Ev sahibi: “Ebû Hüreyre! Dur, evimin kapısına ne yazayım?” diye sordu. Ebû Hüreyre şöyle dedi: “Evinin kapısına şöyle yaz: Harap olması için yap, kaybetmek için doğur, mirasçı için biriktir.” (İsbâhanî, Hilyetü’l-Evliyâ, 1/385)
Bir gün Ebû Hüreyre şöyle demiştir: “İnsanlar gittiler, geriye nesnâs kaldı.”
“Nesnâs nedir?” diye soruldu. O dedi ki: “İnsan olmadığı halde insana benzeyenlerdir, yani insancıklardır!” cevabını verdi. (Beyhakî, ez-Zühdü’l-Kebir, 963)
Ebû Hüreyre şöyle demiştir: “Altı şeyi görürseniz, ruhunuz elinizdeyse onu salıverin yani ölüm elinizde ise ölün; ölümü temenni edin. Bundan dolayı artık ben ölmek istiyorum, o altı şeyin görüldüğü şu zamanlarda daha fazla yaşamak istemiyorum.
Beyinsizler idareci olduğunda
Yargı para ile satıldığında
Can güvenliği kalmadığında
Akrabalık bağları koptuğunda
Güvenlik ve Emniyet ile alakalı görevler liyakatsiz kişilere kaldığında
Kur’an’ı şarkı gibi okuyan bir nesil ortaya çıktığında…”(İsbâhanî, Hilyetü’l-Evliyâ, 1/384)
Önde olmak, gözde olmaktır; gözde olmakta birçok itham ve iftiranın muhatabı olmaktır.
Ebû Hüreyre’ye (ra) karşı yapılan isnat ve ithamlardan bazıları:
– Öyle biri tarihte yaşamamıştır; bu uydurma sahabî sonraki hadisçilerin rivayetlerini yaslamak için oluşturdukları efsanevi bir şahıstır.
– Öyle biri tarihte vardır; ama söylendiği gibi biri değildir; sonraki hadisçilerin rivayetlerini yaslamak için ona nispet ederek oluşturdukları bir imaj şahıstır.
– Öyle biri tarihte vardır; ama inanılmaz düzeyde yalancı birisidir; kendisi dünya menfaatleri uğruna birçok yalan uydurmuş bir şahıstır.
– Öyle biri tarihte vardır; ama hafızası çok zayıf biridir, bundan dolayı birçok rivayette yanılmış, bundan dolayı da başta Hz. Ömer ve Hz. Aişe olmak üzere birçok sahabi tarafından tenkit edilmiş bir şahıstır.
– Öyle biri tarihte vardır; önceleri çok iyidir, ama sonra Emeviler döneminde baskıdan dolayı korkan, bundan dolayı da sultanları memnun eden rivayetler uyduran bir şahıstır.
– Öyle biri tarihte vardır; ama önemli bir şahıs değildir, midesine düşkün, ayak takımı sayılabilecek, onun bunun kapısında dolaşan bir şahıstır.
Ebû Hüreyre (ra) için söylenen takdir ifadelerinden bazıları:
– O, unutmayı unutan birisidir.
– O, ibadete çok düşkün, dünyaya meyli olmayan birisidir.
– O, fakirliği ilme tercih eden, fırıncılık gibi bir mesleği olmasına rağmen, karın tokluğuna kendini ilme veren birisidir.
– O, güçlü hafızası, keskin zekâsı, derin ilmi ile Sahabe’nin iftihar edeceği birisidir.
– O, defaatle Hz. Peygamber’den hem dua, hem takdir, hem özel ilgi gören birisidir.
– O, tüm Sahabe’nin hakkında hüsnü şehadet ettiği birisidir.
Böyle olmasına rağmen neden bazılarının Ebû Hüreyre takıntısı vardır. Ebû Hüreyre’ye düşmanlığın bir tek sebebi yok, bunun birçok sebebi var. Ancak düşman son 200 yıldır düşmanlığını maskeler altında yaptığı için bir bakıyorsunuz; adam Ebû Hüreyre’ye Kur’an sevgisinden, Dirayet sevgisinden, İlim sevgisinden, Peygamber sevgisinden, Ali sevgisinden dolayı yaptığını iddia ediyor. Ama bunun böyle olmadığını çok iyi bilelim.
– Onların Ebû Hüreyre takıntısı Kur’an sevgisinden değil; Sünnet düşmanlığından kaynaklanıyor.
– Dirayet sevgisinden değil, rivayet düşmanlığından kaynaklanıyor.
– İlim sevgisinden değil, hakikat düşmanlığından kaynaklanıyor.
– Peygamber sevgisinden değil, Sahabe düşmanlığından kaynaklanıyor.
– Ali sevgisinden değil, Ömer düşmanlığından kaynaklanıyor.
Bunun altlarını doldursak, bize saatler lazım, ama kim bunlar her biri için birer isim örnek olarak verelim:
Kur’an sevgisinden değil; Sünnet düşmanlığından kaynaklanıyor.
Goldziher (1850-1921) arası yaşamış, Macar asıllı Musevî kökenli bir müsteşriktir.
İslam Tefsir Ekolleri kitabı…
Dirayet sevgisinden değil, rivayet düşmanlığından kaynaklanıyor.
Avusturyalı şarkiyatçı ve İslâm tarihçisi. (1813-1893)
Sprenger, Ebû Hüreyre’nin dine hizmet maksadıyla hadis uydurduğunu söylemiştir…
İlim sevgisinden değil, hakikat düşmanlığından kaynaklanıyor.
Mısırlı Ahmed Emin rivayetleri ters çevirerek yaptığı yorumlar…
Peygamber sevgisinden değil, Sahabe düşmanlığından kaynaklanıyor.
Mahmud Ebû Reyye, Edvâ Ale’s-Sünneti’l-Muhammediyye/ Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması
Ali sevgisinden değil, Ömer düşmanlığından kaynaklanıyor.
Lübnanlı Şii Âlim Abdü’l-Hüseyin Şerefuddin el-Amili
“Ebu Hureyre” diye bir kitabı var…
Biraz tanıyalım:
28 yılı Yemen’de nübüvvetten mahrum bir şekilde geçen, 50 yılı ise nübüvvetin pınarının başında geçen (4 yılı Hz. Peygamber ile beraber, 46 yılı o pınarın başında)78 yıllık bir hayatı nasıl anlatabiliriz ki?
İlim, iman, ihsan, irfan, izzet, istikrar ve istikamet ile geçen 50 yıllık bir hayatı nasıl tam anlamı ile anlatabiliriz ki?
Ebû Hüreyre ‘ye böyle bir kamet kazandırtan sebepler ne olmuştur?
1. Derin bir sevda
2. Güçlü bir iştiyak
3. Kuvvetli bir hafıza
4. Ciddi bir sorumluluk
5. Sağlam bir sadakat
Efendimiz (sas) bir gün Mescid’de Ashabına bir şeyler anlatıyor. Sözün bir yerinde diyor ki: “Kıyamet gününde benim şefaatimle bazıları çok ama çok mutlu olacaklar?” Bu sözü Efendimiz söyler söylemez, Ebû Hüreyre: “Ey Allah’ın Resûlü! Kıyamet gününde şefaatinle daha çok mutlu olacak olanlar kimlerdir?” diye sorar. Resûlullah: “Ey Ebû Hüreyre! Hadislere olan hırsını (titizliğini) gördüğüm/bildiğim için, senden önce, bir kimsenin bana bu soruyu sormayacağını zaten zannetmiştim. Kıyamet gününde şefaatimle mutlu olacak olanlar, gönülden, ‘Lâ ilahe illallah’ diyenler mazhar olacaklardır.” dedi. (Buhârî, İlim, 33; Rikâk, 51)
Hafızanın sıhhati, hayatın selimiyeti ile alakalıdır.
“İndirdiğimiz açık delilleri, hidayet rehberi olan ayetleri, biz insanlara kitapta açıkladıktan sonra gizleyenler var ya, muhakkak ki Allah onlara lânet eder. Lânet edebilecek olanlar da lânet eder.” (Bakara Süresi, 159)
“Eğer hataya düşmekten korkmasaydım, sizlere Resûlüllah’tan (sas) duyduğum daha çok şey anlatırdım.” (Dârimî, Mukaddime, 25)
21. Yüzyılda Ebû Hüreyreleşmek mümkün mü? Onun gibi ilimden nasiplenmek mümkün mü? Onun gibi ilim yolunda, hakikat yolunda yürümek mümkün mü?
Hz. Ebû Hüreyre’yi, insanlığı hayran bırakacak bir konuma taşıyan en önemli sebeplerden biri de hiç şüphesiz aldığı dualardır. Onun hayatına bir de bu nazarla baktığımızda, onun arkasında beş farklı duanın olduğunu görürüz:
1. Peygamber duası
2. Anne duası
3. Arkadaş duası
4. Âlim duası
5. Ümmet duası
Hz. Ebû Hüreyre (ra), küçük yaşta babası Sahr b. Amir’i kaybedince amcasının terbiyesinde büyümüş, ama en büyük desteği annesi Ümeyme bint Subey’den görmüştü.
Aişe annemiz ne diyor ki: “Ben annesine ikram ve ihsan konusunda Ebû Hüreyre gibisini görmedim. O annesine karşı çok farklı birisiydi.”
– Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi senin üzerine olsun anneciğim!
Cevap geliyor:
– Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi, senin de üzerine olsun biricik yavrum!
Ebu Hureyre:
– Beni küçükken nasıl şefkatle yetiştirip terbiye ettinse, Allah da sana merhamet etsin anacığım!
Annesi:
– Yaşlılık halimde beni unutmayan ve her zaman bana iyilik ve ihsan eden oğlum! Rabbim senin üzerinden muhafazasını eksik etmesin, merhametini üzerinde daim kılsın! (Buhârî, el-Edebü’l-Müfred)
Aşere-i Mübeşşere’den Talha b. Ubeydullah konuşuyor, diyor ki: “Allah Ebu Hureyre’den razı olsun. Allah’a yemin olsun ki, onun, bizim Peygamber’den (sas) duymadıklarımızı duyduğundan asla şüphe etmem. Gerçek şu ki, bizler varlıklı kimselerdik; evimiz barkımız vardı. Peygamber’in (sas) yanına ancak sabah ya da akşamleyin gidebiliyorduk. Oysa Ebû Hureyre, hiçbir şeyi olmayan fakir bir insandı. Kendisi Hz. Peygamber’in (sas) misafiri olarak Suffa’da kalır ve yanından hiç ayrılmazdı. Orada ne duyarsa onu da bizlere aktarırdı.” (Buhârî, et-Târîhu’l-Kebîr, 6/133; Tirmizî, Menâkıb, 47)
Said b. Müseyyeb (rh) hem Ebû Hüreyre’nin talebesi hem de damadıdır.
“Allah, benim sözümü işitip, belledikten sonra, onu tebliğ edenin yüzünü ak etsin ve güldürsün!” (İbn Mâce, Mukaddime, 18)
Bir gün Aişe annemiz hiç duymadığı bir hadisi Ebû Hüreyre’den işitince, biraz kızar gibi oldu ve dedi ki: “Ebû Hüreyre ben bile bilmiyorum bu hadisi sen nereden biliyorsun?” Ebû Hüreyre’nin cevabı şöyle oldu: “Anacağım! Benim ne meşgul olduğum bir aynam, ne gözüme sürdüğüm bir sürmem vardı. Beni tek meşgul eden Efendimiz’in (sas) mübarek sözleriydi. Ben bundan başka bir şeyle meşgul olmadım ki, bu sözleri duymayı ihmal etseydim.”
Bazı sorular ve verilen cevaplar:
1. Ömer, Ebû Hureyre’yi valilikten azledip, çok hadis rivayet ettiği için kızıp, kırbaçlatmış mıdır?
2. Aişe, Ebû Hüreyre’nin güvenilmeyecek birisi olduğunu söylemiş midir?
3. Ebû Hüreyre aslen Yahudi olan ama sonraları Müslüman ola Ka’bu’l-Ahbar’dan etkilenmiş midir?
4. Emevi sultanlarına yağcılık yapmış, onların zulümlerini desteklemiş midir?
5. Ehli Beyt’e karşı menfi bir tavır takınmış, onlara hep düşmanlık etmiş midir?
Hicri 58, Miladi 678’dir; 78 yaşlarında Ebû Hüreyre vefat yolundadır. O anda ağlamaya başlar. Birileri: “Ne o Peygamber’in dostu ölüm korkusu mu, yoksa dünyadan ayrılık hüznü mü?” derler. Ebû Hüreyre şunu der: “Vallahi ben ne dünyadan ayrıldığım için, ne ölüm korkusuna kapıldığım için ağlamıyorum. Beni ağlatan şudur: Çıkacağım yolculuk uzun, ama benim azığım ise azdır. Bu yolculuk neticesinde Cennete mi gireceğim, Cehenneme mi bunu da bilmiyorum. Bu akıbet korkusu yüreğimi dağlıyor da ona ağlıyorum.”
Bir hadis:
“Haramlardan sakın ki, insanlar içerisinde en iyi kul olasın.
Allah’ın senin için takdir ettiğine razı ol ki, insanların en zengini olasın.
Komşuna iyi davran ki, gerçek manada mümin olasın.
Kendin için sevdiğini insanlar içinde sev ki, hakiki manada Müslüman olasın.
Fazla gülme, çok şakalaşma ki, kalbini öldürmeyip, mürüvvet sahibi olasın.” (Tirmizi, Zühd, 2)